Bolu Sakarya Ortaokulu 8-C sınıfı öğrencisi Rana Meryem Öztürk'ün kaleme aldığı ‘Şehitlerimize Mektup’ konulu yazısı;
Ey bombaların ve mermilerin gökyüzünü inlettiği o gecenin cesur şehitleri,
Aslında en alışığıdır şehitlerimize yazdığımız mektuplar... Hep biraz hüzün taşır içinde, hep bir gurur olur. İşte bu gurur hatıraların güzelliğinden kaynaklanır. Bitmesini istemediğimiz hikâyelerin sonu acı olur çünkü. İşte benim mektubum da bitmesini istemediğim kadar güzel olan hikâyemin, hain teröristlerin can evinden vurmasıyla birlikte hep biraz hüzün taşıyacak.
Ey şehit! Anne kucağından çıkarak düştük sokaklara... Tekbirlerle yürüdüğümüz bu şehirde biraz ürkek, en çok da cesaretle durduk biz. 15 Temmuz akşamı saat 21.30 civarında benimle vakit geçirip saçlarımla oynayan annemi, bugün endişeyle haberleri izlerken gördüm. Anneme sorduğumda ‘’can evinde vurulduk, bizim askerimiz bizim milletimize silah çevirdi kızım‘’ cümlesi kulağımda yankılanınca gözyaşı olup aktı yanaklarımdan hayal kırıklığım.
Ey şehit, akla ve mantığa sığamayan aynı zamanda aklı ve mantığı ele geçiren bir duygunun içindeydim. Okyanustaki en mutlu dalgaların karaya çarpışını izliyordum usulca... Özgüveni kırılmış bir kuş misali, uçamıyordum gökyüzünde. Çünkü özgürlüğüm kafese kapatılmak üzereydi.
Ama sonra birbirimizi bulduk. Beraber olmayı öğrendik önce. Kendimize bile sesli söyleyemediğimiz hayal kırıklığımızı aynı hissettiğimizi duyduk. Baktık ki ne kadar ortak yönümüz var. Duygular bir, davalar bir, vatan bir, bayrak bir, peygamber bir, yaratıcı bir... Biz ki aynı kitaba gönül vermişiz bizden iyi kardeş mi olur dedik. İmanımızla bir duvar ördük teröristlere. Türküyle, Kürdüyle, Arabıyla, Lazıyla aynı tankın önüne atladık. Ay ve yıldızlı bayrağın altında hep birdik, hep kardeştik. Sokaklara çıkarken siz-biz yok! Tek bir millet var dedik.
Ey şehit, bilmiyorlardı ki; geçmiş gelecek tüm şehirleri fetheden bir onurumuz var bizim.
Ey şehit; o gece salalar, ezanlar ve dualar arş-ı alayı inletti. Silah seslerinin kulaklarda yankılandığı, mermilerin ıslık çaldığı o zaman da sadece Ömer HALİSDEMİR, Halil KANTARCI, Yasin Naci AĞAROGLU yoktu. O gece Sütçü İmam, Ulubatlı Haşan, Seyit Onbaşı ve bunlar gibi şehit ve kahramanların manevi elleri vardı. O gece orası sadece İstanbul ve Ankara değil; o gece orası Mekke, Medine, Filistin, Afrika, Asya’ydı. Her sokağı tarih kokan bu ülkenin, her tarafında Çanakkale gibi destanlar yazıldı. Her şehir gazi oldu, her vatandaş ta kahraman. Dış düşmanlar tarafından bombalanmayan meclis, içimizdeki hainler tarafından bombalandı. Bu ülke barındırır kanatlarında mazlumu. Bu ülkeyi kanatlandıracak olanlar da onların dualarıdır. Tarihi şan ve şerefle dolu bu halk başkomutanın emriyle sokaklara döküldü. Sokağa çıkamayanlar ise dualarını haykırdı gökyüzüne... "Demokrasi milletin, darbe hainin işidir” dediler.
Ey kanı vatanımıza karışmış şerefli insan,
Versen eline iki yumurta kıramayan insanlar, nasıl da usta olmuşlar umutları kırmada... Ama neyse ki bu teröristlerin ses dalgalarını gösterecek kadar gülerek hazırladığı bu planı bozmayı da iyi bildik.
Ey şehit oğlu şehit, kemiklerin sızlamasın. Çıplak elle tank durduran, gökten yağmur gibi mermilere göğsümüzü geren biz, "Ben ölmeye hazırım sen beni öldürmeye hazır mısın ?” diyerek tankın önüne atladık. ”Sizin hayatı ve şarap içmeyi sevdiğiniz kadar ölümü seven bir orduyla karşınızdayım ” diyen Halid bin Velid ‘in torunlarıyız biz. Canınız pahasına koruduğunuz bu vatanı biz de canımız pahasına korumayı biliriz.
Ey peygamber dostları,
"Bayrakları bayrak yapan üzerindeki kandır. Toprak, eğer uğruna ölen varsa vatandır !” demişti ya şair. Bayrağımızı bayrak, toprağımızı vatan yaptığınız için sizlere minnettarız. Sizleri tarihe gömdük sığmadınız. Dolayısı ile sizleri asla unutmayacağız, unutturmayacağız.