29.03.2024 15:12:01
USD (Alış - Satış) : 18.84 - 18.89 EUR (Alış - Satış) : 20.12 - 20.21
Yasin ŞEN
27 Kasım 2020 Cuma

DÖRTDİVANLI HİLMÎ'NİN SANATI VE ŞİİRLERİ-I

DÖRTDİVANLI HİLMÎ’NİN
SANATI VE ŞİİRLERİ-I

Hilmî’nin şiirlerine ilk olarak Cevdet Canbulat, 1954 senesinde bir cönkte rastlamıştır. Şair hakkındaki araştırmalarını genişleten Canbulat, başka cönklerde ve bazı Dörtdivanlıların dilinde şairin başka şiirleriyle karşılaşmıştır. 1963 yılında ise şairin şiirlerini küçük bir kitapta toplamıştır. Bugün için Dörtdivanlı Hilmî’yle ilgili en muteber kaynak bu çalışmadır.
Cevdet Canbulat, Dörtdivan’a gelerek söz konusu cönkte yer alan şiirlerin ve başka manzumelerin peşine düşmüş ve şairin doğup büyüdüğü yer olan Dörtdivan’a gelerek burada araştırmalarda bulunmuştur. Kendi ifadesine göre bu çalışması sekiz yıl sürmüştür. Bunun yanı sıra Dörtdivan’da birçok cönk toplamış ve bunlarda yer alan şairin şiirlerini değerlendirmiştir. Halkın bu konuda oldukça duyarlı olduğu ve bu süreçte araştırmacıya yardım ettiği anlaşılıyor. Zira Canbulat, bir Dörtdivanlının kendisine şöyle dediğini naklediyor: “Efendi, yeter ki, sen bizim şairimizi yaz, kitabını çıkar. Biz senden bunu isteriz.” (Cevdet Canbulat, a. g. e., s. 3.)
Burada Cavdet Canbulat’ın Dörtdivan’daki cönkler üzerine bir tespitine de dikkat çekmek istiyoruz. Zira Canbulat’ın Dörtdivan’a gelip de araştırma yaptığı yıllar tabir yerindeyse tam bir cönk cennetidir. Canbulat, şöyle demektedir: “Dörtdivan Bucağı, yedisinden yetmişine kadar cönkün ne olduğunu bilir. Her evde bir-iki cönk bulunur. Bu cönkleri babadan, atadan kalma bir armağan olarak saklar. Diyebilirim ki, bu bakımdan Dörtdivan Bucağı, Türkiye’de özel bir durum gösteren bir köşedir.” (Cevdet Canbulat, a. g. e., s. 3.).
Kendisiyle yaptığımız bir görüşmede İsmail Hakkı Akyoloğlu da bize bu cönklerdn bahsetti. Akyoloğlu’nun bize naklettiğine göre Dörtdivan’da ve bilhassa Yukarı Döğer ve Aşağı Döğer köylerinde genç kızlarda yakın zamanlara kadar bu cönklerden bulunmaktaydı. Bu cönkler çeyiz sandıklarında saklanmakta ve kızın gelin gittiği eve beraberinde gitmektedir. Fakat biz yörede yaptığımız araştırmalarda ne yazık ki, bu cönklere ulaşamadık. Aradan geçen zaman içerisinde bunlar ya kayboldu ya da diğer araştırmacılar tarafında toplandı. Dolayısıyla yeni araştırmacılar için şair hakkında yeni bir şey söyleme şansı oldukça azalmış durumdadır.
Burada Dörtdivanlı Hilmî’nin şiirlerini Cevdet Canbulat’ın 1963 senesinde toplu hâlde neşretmeden önce Türk Folklor Araştırmaları Dergisi’nde yayınlamış olduğunu da kaydetmek isteriz. Bu dergide Hilmî hakkında yazılar yazan ve onun manzumelerini neşreden bir diğer araştırmacı da 1950’li yıllarda Dörtdivan’ın Doğancılar Köyü’nde öğretmenlik yapan Muzaffer Albayrak’tır. Nitekim bundan Cevdet Canbulat da kitabının önsözünde bahsetmektedir. Muzaffer Albayrak, iki yazısında şairin Oğullar Destanı, Saman Destanı, Destan-ı Esir ve Şehit gibi manzumelerini bulup yayınlamıştır. [Muzaffer ALBAYRAK: Dörtdivan’lı Hilmi (Halil), Yıl:7, Cilt:4, No:78, Ocak 1956 ,1247-1248; Muzaffer ALBAYRAK: Dörtdivanlı Hilmi (Halil) – II, Yıl:7, Cilt:4, No:80, Mart 1956 ,1269-1270.]. Öğretmen Muzaffer Albayrak bu hususta Canbulat’tan teşvik görmüştür.
Cevdet Canbulat yine aynı dergide, şiirlerinin bulunduğu cönklerden hareketle Dörtdivanlı olduğunu tahmin ettiği Zuhûrî ve Rumûzî mahlaslı iki şairden bahseden bir yazı kaleme almıştır. Fakat bu iki şair hakkında elde pek fazla bilgi mevcut değildir. Sadece Rumûzî’nin bir şiiri bilinmekte ve Dörtdivanlı olduğu tahmin edilmektedir.
Burada bir hususu ifade etmek gerekir: Biz Cevdet Canbulat’ın, Hilmî’nin bütün şiirlerine ulaşamadığı kanaatindeyiz. Bunun delili de bu bölümde yer alıp kitapta bulunmayan iki manzume ve bazı kitaplarda -özellikle de Ali Rıza Ünlü’nün kitabında- onun çeşitli konularda yazdığını söylediği ve yine bu eserde yer almayan şiirlerdir. Nitekim Ali Rıza Ünlü’nün kitabında, Canbulat neşrinde yer almayan birçok manzume vardır. Belki bundan sonra Hilmî üzerine yapılacak yeni çalışmalarla bu manzumelerin bir araya toplanması ihtimal dahilindedir.
Dörtdivanlı Hlmî, medrese tahsili gördüğü hâlde şiirlerinde sade bir dil kullanmıştır. Bir araya getirilen şiirlerinde daha çok koşma ve destan nazım şekillerini kullanmıştır. Şiirlerinde Hilmî mahlasını kullanmıştır. Bunun yanında “Sevdâyî” mahlasını kullandığını söyleyenler de vardır. Biz şairin bu mahlasla herhangi bir manzumesine şimdilik rastlayamadık.
Plevne Savaşı’nda şehit olan oğulları ve daha sonra vefat eden bir oğlu için yazdığı Oğullar Destanı Dörtdivan’da bilinmekte ve sevilmektedir. En azından Dörtdivan’ın köylerinde bir zamanlar bu manzumenin makam üzre okunmasından bunu anlamaktayız. Vefat eden oğullarının ismi Mehmed, Abdullah ve Eşref’tir. Bu destanda Hilmî aynı zamanda çocuklarının dayısının da şehit olduğunu yazmaktadır. Kanaatimizce Oğullar Destanı ve Hilmî’nin diğer bazı manzumeleri Dörtdivan’ın 19. Yüzyıl’ın son çeyreğinde yaşadıkları konusunda belgesel bir hüviyete sahiptir.
Cevdet Canbulat, bu destan için “Oğullar Destanı, Plevne’de vurulup ölen oğullarının baba yüreğinde açtığı derin acıyı dile getiriyor. Bu destan, Dörtdivan köylerinde hâlâ makamla okunmakta ve gözyaşı döktürmektedir. Doğancılar Köyünden Eyüp Şahin, bu destanı bana, davudî sesiyle pürüzsüz bir şekilde okudu.” (Cevdet Canbulat, a. g. e., s. 19) demektedir.
Bu destanda seçtiğimiz bazı dörtlükler aşağıya kaydedilmiştir:
Yaktı kül eyledi firkat ateşi
Ciğerimi püryan eden oğullar.
Kime ne edeyim Mevlâ’nın işi,
Tomurcuk gül iken giden oğullar.

Mehmet’im Sırp’a kavgaya vardı.
Dayısını anda hem şehit verdi.
Plevne’de kâfir kolundan vurdu,
Din uğruna harbe giden oğullar.

Abdullah Efendi dersini okurdu,
Cuma günü bülbül gibi şakırdı.
Âlem bu camiye lâyık bu derdi,
Camisini mahzun eden oğullar.

Alaca Mescidin bülbülü idi,
Ananın babanın hem gülü idi,
Cümlenin yanında sevgili idi,
Kendisinden hoşnut kılan oğullar, (Cevdet Canbulat, a. g. e., s. 19-20.)

Oğullar Destanı oldukça uzun bir manzumedir. Hilmî’nin aşağıya Oğullar Destan’ından aldığımız bazı dörtlükleri bu destanda şairin acısını en iyi anlatan mısralardır:
Cenab-ı Mevlânın çoktur işleri,
Üç ay evvel gördüm kara düşleri.
Firkatile oldu yayla göçleri,
Firkatleri bağrım, yakan oğullar.

Yüce dağlar karı eriyip akar
Firkat odu düştüğü yeri yakar,
Kime dokunursa belini büker,
Kaddimi yay edip büken oğullar.

Nice kimselerin ismi anılmaz,
Nicelerin yaraları onulmaz,
Kuzularım satın alsam alınmaz,
Kavuşmamız mahşere kalan oğullar.

Hilmî sen razı ol Hakkın emrine,
Hüda emrini getirdi yerine,
Dua eyle bakîlerin ömrüne,
Makamları cennet olsun oğullar. (Cevdet Canbulat, a. g. e., s. 23.)
Yasin ŞEN
Dörtdivan ÇPAL
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni




Tüm yazarlar için tıklayın

YAZARLAR

Tamamı