27.04.2024 04:46:33
USD (Alış - Satış) : 18.84 - 18.89 EUR (Alış - Satış) : 20.12 - 20.21
Hatice ALPARSLAN
10 Şubat 2015 Salı

İŞARET DİLİ!

Benim çocukluğumda İŞARET DİLİ denen bir şey vardı...

Hemen hemen bütün anne babalar bilirlerdi bu işaret dilini ama evden eve biraz değişiklik gösterirdi.

Bu işaret dilinde, gözler kaşlar biraz da dudaklar kullanılırdı. İki göz, iki kaş ve bir dudakla kumanda edilirdik ve ne çok şey anlatılırdı bizlere.. Kaşlar gözler talimatları verir, dudaklar da sonuçları bildirirdi. Dudak yamulmuşsa, bir memnuniyetsizlik söz konusuydu. Anlardık ki, yapılan iş yetersiz ya da başarısız, hafif bir gülümseme oluşmuşsa sonuç iyiydi..

Özellikle misafir geldiğinde ya da ortamda yabancılar varken kullanılırdı bu işaret dili. En çok babamın işaret dili etkili olurdu. Bazen, annemin işaret dilini anlamamazlıktan, görmemezlikten gelsek de babamın işaretlerinden kaçma ya da anlamama şansımız hiç yoktu. Ya anlardık ya da anlardık...

Babam yemyeşil gözleriyle bize bir baktı mı, elimiz ayağımız karışırdı. Kaş göz işaretlerini anlamışsak, hemen koşar talimatlarını yerine getirirdik. Anlamamışsak, yuvalarında gözümüzü dört, beynimizde de kırk tilkiyi döndürür dolaştırır, düşünür dururduk, ne demek istedi acaba diye..

/

Bütün bu çabalara rağmen, hala işaret dilini çözememişsek annemi devreye sokardık. Eğer annemi devreye sokamamışsak, diğer kardeşlerden tuttuğumuzu getirir onun çözmesini beklerdik. Ama bu arada da zaman aleyhimize işlerdi..

Babam zeki adamdı, bizim bön salak bakışlarımızdan anlardı, bir şey anlamadığımızı. Ve işaretlerini tekrarlardı ama biz yine de bazen yanlış anlamayı başarırdık. Gider alakasız şeyler yapar ya da alakasız şeyler getirirdik.

Bu işaret dili, özellikle misafir gelince devreye girerdi ve hemen sessiz iletişime geçerdik... Misafirin yemeği, çayı, meyvesi, kuruyemişi derken uzunca bir süre işaret diliyle anlaşırdık... Misafir çok önemliydi ve kusursuz hizmet esastı. Diğer komşular, akrabalar bizim kadar hazır ol vaziyeti almazlardı misafir gelince ama biz de durum ciddiydi.

Misafiri sıkı takibe alırdık. Mesela misafirin çayını yudum yudum içmesini resmen seyrederdik. O son yudumu aldığında hemen harekete geçer, boş çay bardağını kaptığımız gibi doğruca doldurmaya koşardık. Tabi bu telaş içerisinde, yolda ayağın bir yerlere takılması, bir yerlere çarpılması, getirirken çayların dökülmesi gibi kazalar da yaşanırdı.. Çünkü misafirin çayının geç teslim edilmesi de problemlerden biriydi.

Misafirler gidince hizmette kusur etmişsek fırçayı yerdik de, ama kusursuz hizmet etmişsek kimse teşekkür etmezdi bize. Misafirler gidince rahat bir nefes alırdık. Hizmetten değil stresten yorulurduk.

O zamanlar kızardık anne babamıza,

- Sözle söyleseniz ne oluyor sanki, böyle kaşınızı gözünüzü oynatıp duruyorsunuz, anlamayınca da bize kızıyorsunuz, diye...

Aslında ne çok şeyler öğreniyormuşuz da farkında değilmişiz.

Bizler bu işaret diliyle büyüdük ama çocuklarımıza öğretemedik maalesef..
Misafir gelince yada yabancı ortamlarda çocuklarıma ara sıra bir kaş-göz işareti yapacak olsam geri tepiyor benim işaret dilim.

- Annnneee niye öyle garip bakıyorsun!!! anlamıyoruuuz!!! Ne demek istiyorsun!!!, diye yüksek sesle karşılık veriyorlar bana. Ben de bozulup kafamı sağa sola çeviriyorum. Biraz daha çalışmamız lazım sanırım bu işaret dili üzerine...

Hatice ALPARSLAN



Tüm yazarlar için tıklayın

YAZARLAR

Tamamı