Adını hasretle andığım, vuslatın hayalini kurduğum yaylam. Atalarımın at koşturduğu, analarımın aş yoğurduğu yaylam.Daha dün sürüler yayılırdı çayırında, çocuklar oynardı bağrında. Bir bahar günü sana koşardık uzun geçen bir kışın ardından. Nasıl sarılırsa aşıklar birbirine öylece sarılırdık sana. Sen de hiç nazlanmadan koca Doğancılar'ın ninesini, dedesini, çoluğunu çocuğunu basardın bağrına.
Hey gidi günler hey! Kutsal bir isim gibi ezberlerdik dağına, bayırına dedelerimizin verdiği isimleri. Daha köyden gelir gelmez koşardık Kürt Mezarlığına rahmetlilerimize dua etmek için. Yuldurum çamından öteye geçemezdik yanımızda büyükler olmayınca. Bayırın Hemdi bir türkü tuttururdu Bıçkıçayırı'nda kuzularının başında. Körselimden sürülerin çıngırak seslerini duyardık. Yaz günlerinin sıcağında Oluklubunar'da bulurduk kendimizi. Tahtalı'ya mantar aramaya giderdik çoğunlukla. Dönüşte Mohaç kayalıklarından geçerken düşünürdük hep neden Mohaç diye isim verdiklerini. Suçatı'na Seyriceğin sürüleri gelmesin diye gözümüz gibi bakardık. Geyüklüalan'a her gidişimizde geyik görürmüyüz diye merakla çevreyi süzerdik. Kirazalanı işletmelere yakalanmadan odun yapılacak en rahat yerdi. Gırtılın üzerinden Evli'ya doğru mantar arardık. Dönüşte Kadı Mezarı üzerinden Eşekçi Deresi'ne geçer kestirmeden inerdik yaylaya. Her cuma akşamı Karaşar'ın pazarcıları inerdi Yongalı üzerinden de ilk önce Purtul'un Kamil karşılardı onları. Keştepe'de definecilerin kazma sesini duyar gibi olurduk her gidişimizde. Köyden gelen moturları Yaççadaş'dan dönünce farkederdik. Garanluk Dere'den Tahtalıya giderken çobanların ıslıkları yankılanırdı ormanın deriniklerinde. Bilirdik ki sürü kalabalıksa Hacımollaların'dır kesin. Yıllarca sana yarenlik eden Markuşa deresi daha bir coşkuyla çağıldardı.
Sonra büyüklerimiz vardı bizim, seni bize sevdiren. Rahmetli ninem olmasa belki de bu kadar sevemezdim seni. Ayrancı Yakup Dayıdan öğrendim cami başında dama oynamasını. Ganimizin tekeri bozulunca kesimoturu sesi arardık yeni teker için. Çarşıcı geldiyse meydana hemen sarardık etrafını. Yün verir, yumurta verir beğendiklerimizi alırdık. Sülüklerin Ali Dayı öğretti akgayışgan, ganlıca, sırtıgara vb. mantarları. Akşam olduğunu Emeksüzgilin Molla Mevlüt'ün tepeden okuduğu akşam ezanından anlardık. Çitlerligilin Yaşar Dede ile İdirisgilin Hasan Hüseyin Dede bütün hayat tecrüberini anlatırlardı namaz çıkışında. Sığır gütmeye giderken Bekir'in Süleyman amcaya takılırdık kapı komşumuz diye. Belki de bildiklerimizin çoğunu Mesütgilin Gara Emine Hala anlatırdı bize tek tek. Köpek korkusundan Dangırın ağılına yaklaşamazdık. Aşşaköyün Peder Dede hep evinin önündeki oturaktı otururdu bir elinde bastonuyla. Furunların önü hiç boş kalmazdı kömeç kokusu eksik olmazdı.
Göç vakti gelince bir hareketlilik başlardı da sanırdınız ki mayha var. Hele göç gecesi ayrı bir telaş, ayrı bir heyecan olurdu. Sabaha kadar kimse yatmazdı. Fırınlarda lokumlar pişer, hayvanlar köye doğru yola çıkardı. Ertesi gün birden boşalırdı yayla. Şimdi sadece hatıralar kaldı bize senden ve büyüklerimizden.
Şimdi seni öyle sessiz ve kimsesiz görmeye dayanmaz gurbet yorgunu yüreklerimiz. Hasret ateşini söndürecek pınarların da yok buralarda. Ah Karaçayır'ım yokluğunda anladık kıymetini. Çayırlarında bıraktığımız çocukluğumuzu, tepelerinde koşturduğumuz gençliğimizi ararız her daim. Ve her şeyden çok seninle bütünleşen büyüklerimizi ararız anıların derinliğinde. Biliriz ki onlar seni böyle boynu bükük bıraktığımızı bilseler bize çok kızarlardı. Sen kızma Karaçayır'ım ! Söz bir gün sana koşacağız biz hep beraber. Şehirlerin kalabalıklığından, kalabalıkların yalnızlığından, uzakların hasretinden, gurbetin hapsinden, seni bizden koparanların hepsinden kurtulup sana koşacağız KARAÇAYIR'IM.
Akşamında Rahmet Vardır Sabahında Hayır.
Kırk bin diyara bedelsin sen KARAÇAYIR.
Ahmet KOÇAK
Memur-Sen Bolu İl Başkanı