Bolu AİBÜ Bolu Halk Kültürünü Araştırma ve Uygulama Merkezi
Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Bolu Halk Kültürünü Araştırma ve Uygulama Merkezi kısaca özetleyecek olursak birçok çalıştaya ve araştırmaya imza atarak, bunları da Kitaplaştırarak kültür hizmeti sunmaktadır.
http://bamer.ibu.edu.tr den Çalıştay ve araştırmalar ile yayımlanan kitaplar hakkında geniş bilgi edinebilirsiniz
Bolu’dan Türk Dünyasına Köroğlu Çalışmalarının Dünü, Bugünü, Yarını
Abant İzzet Baysal Üniversitesi Bolu Halk Kültürünü Araştırma ve Uygulama Merkezi (BAMER), tarafından 15-16 Eylül 2017 tarihinde Bolu’da düzenlenmiş olan “Bolu’dan Türk Dünyasına Köroğlu Çalışmalarının Dünü, Bugünü, Yarını” Uluslararası çalıştayında yer alan bildiriler kitap haline getirilmiştir. Bu Kitap da Balıkesir Üniversitesinden Prof. Dr. Kenan Ziya TAŞ "Köroğlu’nun Köyü (16. Yüzyıl Tahrir Defterine Göre)” bildirimde bulunmuştur. İşte O kitap da yer alan bildirim:
KÖROĞLU’NUN KÖYÜ (16. YÜZYIL TAHRİR DEFTERLERİNE GÖRE)
Prof. Dr. Kenan Ziya TAŞ Balıkesir Üniversitesi/ TÜRKİYE kztas@hotmail.com
Köroğlu adıyla şöhret bulan ve Türkiye’de Bolu ile özdeşleştirilen kişinin, tarihi varlığı ve faaliyetlerini çok açık ve kesin bilgilerle tanımlayabilecek durumda değiliz. Köroğlu bütün Türk dünyasının hem derinliğine he genişliğine olarak bütün Türk coğrafyası ve tarihinin ortak bir figürüdür. Bunun böyle olduğu Köroğlu adı ile yapılacak basit bir yer adı taramasından bile anlaşılabilir. Çok genel bir ifade ile Türk Tarihi ve dünyasının ortak bir destanı olan “Oğuzname”nin farklı bir bölümü veya varyantı olduğu kabul edilmektedir (Sümer, Albayrak, 2002: 268- 270; Aça, 2014: 1- 40).
Bir destan ve halk kahramanı olan ve Bolu ile özdeşleşen Köroğlu ise tarihi kayıtlarda daha farklı bir kişilik olarak ortaya çıkar. Bu konu ile ilgili Mustafa Akdağ, Pertev Naili Boratav ve Faruk Sümer’in Osmanlı arşiv kayıtlarına istinaden yaptıkları araştırma ve incelemelere göre diğer değerlendirmelerden farklı olarak Köroğlu devlet katında kanun tanımaz ve cemiyetin huzurunu bir eşkıya olarak görülmektedir (Akdağ, 1995; Boratav, 1984; Sümer, 1987: 9- 46).
Biz bu yazımızda bahsi geçen yazarların kullandığı ve özellikle Faruk Sümer’in neşrettiği ve yazının ekinde takdim ettiğimiz belgelerde geçen ve Köroğlu’nun köyü olarak ifade edilen Sayık köyü ile ilgili bazı tespit ve değerlendirmeler yapacağız. Bu değerlendirmelere geçmeden önce tespitlerimize mesned olmak üzere Bolu ve Bolu sancağı tahrir defterleri ile ilgili bazı açıklamalar yapmak gerekmektedir (Taş, 2017).
Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminden itibaren idari bir birim olarak varlığını sürdüren Bolu Sancağı, Kuzey-Batı Anadolu’nun, daha açık bir ifadeyle batıda Sakarya nehrinin denize döküldüğü noktadan başlayıp doğuda Sinop’a kadar uzanan ve Karadeniz kıyıları ile hinterlandının önemli bir kısmını kaplar. Kadim zamanların ifadesi ile Bizans kaynaklarında Bitinya ve Paflagonya adı verilen coğrafya parçası üzerinde yayılır. Kuzey-Batı Anadolu adını verdiğimiz bu coğrafya üzerinde Osmanlı devrinde Kocaeli, Hüdavendigâr, Bolu, Çankırı ve Kastamonu sancakları vardı. 16. Yüzyılda Bolu sancağı bu bölgenin önemli büyüklükteki kısmını işgal ediyordu. Bu bölge bugünkü siyasi ve idari yapıya göre Bolu, Düzce, Zonguldak, Bartın ve Karabük olmak üzere beş ilin tamamını içine alıyordu.
Osmanlı devrinde 16. yüzyılın ortalarında başlayıp uzun yıllar devam eden ve genel olarak Celalî isyanları denilen isyanların sosyal tabanının nasıl bir yapıya sahip olduğunu göstermek açısından bu konu ile ilgili şu tespitler önemlidir. Moğol istilası sonucu ortaya çıkan büyük göç dalgaları ile Türkistan ve İran’dan savrulup gelen büyük Türk topluluklarının yığıldıkları alanın en önemlilerden biri de Batı Karadeniz yöresidir. Yirmi dört Oğuz boyunun hemen hemen hepsinin adını taşıyan yer adalarının varlığı, buraya gelen Türklerin kesafetini göstermektedir. Dönemin kaynaklarının ifadesine göre bu tarihlerde yüz bin çadır halkı Türkmen topluluğu buralara yığılmıştı. 1260’lı yıllarda İbn Sa’d Kastamonu için “Türkmenlerin Başkenti” ifadesini kullanıyordu. Bölgenin iki kadim merkezi olan Bolu ve Kastamonu sancaklarında yaşayanlarla ilgili olarak iki asır sonra yani 17. yüzyılda dahi Katip Çelebi’nin tavsifi söylediğimiz hususu açıkça ortaya koymaktadır. Kastamonu’dan bahsederken “...ve bu şehir Türkmenin kaidesidir, naklederler ki Kastamoniyye küffar elinde iken Türkman Kastamoniye’ye gaza ederdi...” demektedir. “Türkmenin kaidesi” yani Türkmen’in oturduğu, iskân edildiği yer derken; Bolu için de “Bolu Anadolu eyaletinde miyane payedir, ehalisi etrakin eşbehidir.”; yani orta ölçekte bir yer olan Bolu’nun sakinleri Türk’e en çok benzeyen, Türk tipini en iyi temsil ve remz eden, en iyi, en güzel Türk’tür demektedir. Bu ifadeler yöredeki beşeri yapının özelliklerini çok iyi tarif etmektedir. Zaten 24 Oğuz boyundan birkaçı hariç diğerlerinin adlarını taşıyan pek çok yerleşim yeri olması, bölgedeki iskânın mahiyetini açıklayan bir başka göstergedir. Bolulu Köroğlu, kısaca ifade ettiğimiz böyle bir tarihi ve beşeri coğrafya üzerinde, bugün
Bolu ilinin Dörtdivan ilçesine bağlı Yukarısayık köyünde yaşadığı kabul edilmektedir (Taş, 2017: 97).
Bolulu Köroğlu’nun varlığını gösteren bu kayıtlar arasındaki Köroğlu’nun köyünü belirten kayda daha yakından baktığımızda orada geçen
“…(Gerede) kazâ-i mezbûra tâbi’ Sayuk nâm karyeden Kör Oğlu dimekle m’arûf kimesne…” ifadesi ile ilgili şu tespitleri yapıyoruz:
Belgede köyün adı herhangi bir aşağı ve yukarı nitelendirmesi yapılmadan sadece Sayuk olarak zikredilmiştir ve belgede ifade
(imlâsıyla yazılmıştır. Bugün Sayık şeklinde telaffuz edilen söz, ötreli olarak Sayuk şeklinde okunmuştur (Öztürk, 2010: 100).1
(Dip Not: 1 Köyün adını İ.H. Uzunçarşılı, Hayalık şeklinde okumuş, Faruk Sümer ise sonradan Sayalık / Sayuk şeklinde düzeltmiştir.)
Geldiğimiz bu noktada herhangi bir yoruma girmeden hemen söyleyelim ki, tebliğ başlığımıza rağmen Osmanlı tahrir defterlerinde Sayık adıyla bir köye tesadüf edilememiştir. Öncelikle bazı ön tespitleri vermek gerekirse,
- Bolulu Köroğlu’nun yaşadığı dönem 16. yüzyılın son çeyreğidir.
- Bu döneme ait olarak elimizde Bolu sancağı ile ilgili oldukça geniş bir arşiv kaynağı ve külliyatı mevcuttur (Taş, 2017: 33).
- Bu arşiv kaynakları bugün de ilgililerince çok iyi bilindiği gibi en sağlam, güvenilir ve ayrıntılı bilgileri ihtiva ederler.
- Atıfta bulunduğumuz arşiv külliyatında gördüğümüz Tahrir Defterlerinden hareketle
Köroğlu’nun köyü olarak kabul edilen Sayık köyü ile ilgili aramalarda yaptığımız tespitleri şöylece zikredebiliriz.
- Bunlardan özellikle Evkâf ve Mufassal Defterler ait oldukları yerin iskân ve beşeri yapısı hakkında adetâ genetik kodlarını havi biçimde çok çeşitli ve ayrıntılı bilgi verirler.
Bu tespitler ışığında
“Dikkat hatayı asgariye indirir izale etmez.” fehvasınca bütün dikkatimize rağmen bulunabilme ihtimalini muhafaza ettiğimizi belirtelim. Bu çekinceyi ortaya koyduktan sonra bütün tetkikatımıza rağmen Sayık adında köy (Karye) 16. yüzyıla ait Tahrir Defterlerinde kayıtlı değildir. 19. Yüzyılın ilk yarısındaki kayıtlarda da tesâdüf edilmiyor (Süme, Tarhan, 2015). Çok daha sonraki kayıtlarda “Köy” olarak karşımıza çıkar. Vilayet Salnâmelerin de daha sonra son Osmanlı harfleri ile yazılmış listeleri havi 1928 tarihli Köylerimizde
imlâlarıyla yazılmıştır (Birgören, 2008: 368, 373; 1928: 483, 485).
Osmanlı Devleti’nin son zamanlarında 3 mahalle olan Sayık köyünün iki ayrı muhtarlık yapıldığı Yukarı Mahalle, Yukarı Sayık Köyü, Aşağı Mahalle ve Hesinler’in, Aşağı Sayık Köyü adını aldığı ifade edilmiştir (Türkçebilgi, 2017).
Köyün adının
(Sayık) kayıtlarda olmadığı görüldüğünde, Köroğlu Ruşen adını bulabilir miyiz diye kayıtlara baktığımızda maalesef onu da göremedik. Köroğlu ile ilgili yukarıda verdiğimiz ve yayınlanmış olan belgelerin tarihi 1581, üzerinde yoğunlaştığımız son Tahrir Defterleri ise 1564 tarihlidir. Yani her ikisi arasında yaklaşık 15-20 senelik bir fark olmasına rağmen bulunabilmesi ihtimali zaman farklığına rağmen mümkün idi. Tahrir defterlerinin hazırlanış biçimi ve muhtevaları biz böyle bir bilgiye ulaşabilme imkânını verir. Fakat bu isimleri çağrıştıran bir ibare veya ifadeye tesadüf edilmemiştir.
Yukarıda işaret ettiğimiz kayıtlardan aldığımız belgeler ve belgelerdeki listelere baktığımızda Osmanlı mülki-idari taksimatındaki isimlendirme anlayışından dolayı, elimizdeki arşiv metinlerinde ve yine bu kaynaklara dayalı araştırmalarda gördüğümüz köy listelerinde veya adları arasında Sayık adına rastlayamayışımızı, konu ile ilgili olarak nasıl izah etmeliyiz?
Bahse konu dönemde Sayık köyünün varlığı ve durumunun açıklanması hususunda öncelikle Klasik Osmanlı mülki teşkilatında idari ve iskân yapılanmasına ait kavramlarla ilgili bir açıklama yapmak zarureti hâsıl olmuştur.
Klasik Osmanlı idari taksimatı en somut haliyle tahrir defterlerindeki kayıtlarda karşımıza çıkar. Buna göre kayıtlar, Beylerbeylik, Sancak beyliği, Kaza – Nahiye ve daha sonra karye, mezraa, çiftlik, yayla ve zemin şeklinde devam eder. Ancak devlet idari mekanizması içinde temsiliyet esası dikkate alındığında bunlardan özelliklerinin tanımlanmış olması açısından sınırları en belirgin ve hatta sabit olanları Beylerbeylik, Sancak beyliği ve kadılıktır.
Bu birimler işaret ettiğimiz gibi aynı adı taşıyan idareciler tarafından yönetilir ve temsil edilirlerdi. Daha açık ifade ile özellikle nahiye ve karye idari bir birimi temsil etmekten daha çok bir iskânın varlığına ve bu iskânın niteliğine delâlet etmektedir.
Dolayısı ile bu defterler üzerinde çalışma yapanların çok iyi bildikleri ve çok sık karşılaştıkları üzere farklı metinlerde gördüğümüz her nahiye ve karye ifadesi veya ibaresi idari statü açısından bir nahiye veya karyenin varlığından ziyade bir iskânın varlığına işaret etmektedir.
Eklerde tam sayfa olarak verdiğimiz ve orada da işaretlediğimiz köyler (karyeler listesine daha yakından baktığımızda Sayık
adıyla bir köyün olmadığını fakat 37, 59 ve 62. sayfalarda Dörtdivan adıyla dört köy bir mezra kaydının olduğunu aşağıdaki ayrıntılı resimde görülmektedir.
Bu kayıtlardan hareketle şu tespitleri yapmak mümkündür:
Her şeyden önce Dörtdivan adı ile dört köy ve bir mezraa kayıtlıdır. Burada bu köy adı olarak
Sayık ve şahıs adı olarak
Köroğlu Ruşen adına tesadüf edemeyişimize bir izah olması bakımında şunu söyleyebiliriz:
- Tahrir Defteri’nde Gerede’nin 62. köyü olarak kaydedilen Dörtdivan’ın bulunduğu sayfalar defterden bir şekilde kaybolmuş görünüyor.
- Bu eksiklik bize şunu gösterir. Defterlerin muhtevası gereği burada olması gereken yer adları ve şahıs isimlerine ulaşamamak demektir.
- Bolu sancağı ve yöredeki iskân ve hayat tarzının dönem itibariyle çok parçalı ve küçük olduğunu yaptığımız araştırma ve incelemelerden biliyoruz. Özellikle yaylaların çok sayıda olmasını ve bunun tahrir defterlerine de yansımasından görüyoruz. Şu halde bu kayıp kısımlarda gerek yer adı itibariyle Sayık, gerekse şahıs ismi olarak Ruşen Ali var mı idi, bilemiyoruz.
- Öncelikle Sayık sözünün manasına göz attığımızda konar-göçer veya yörük topluluklarınca ve hatta bugün bile batı Anadolu’da çok yaygın olarak kullanıldığı üzere koyun sürülerinin geceleri de yayılıp ve yatırıldığı otlak ve mera anlamındaki Saya ve Sayalık sözü ile ilgilidir.
Zuhuri Danışman’ın ifadesi ile
“Bolu yaylalar ülkesi”dir sözünü teyiden Bolu Tahrir Defterleri üzerine çalışmaya başladığımda oldukça şaşırtıcı bulduğum yaylaların çokluğu, bu hayat tarzının ne kadar yaygın ve etkin olduğu ve o civarın yayla bakımından çok zengin olduğunun bir delildir. Yayla adı olarak bu biraz önce söylediğim eksik kısımda veya dikkatimizden kaçan noktalarda olması mümkünüdür.
Netice itibariyle ait oldukları yöredeki şahıs ve meskûn ya da gayr-i meskûn yer isimlerini ihtiva etmesi bakımından Tahrir Defterlerinin zenginliği tekrar hatırlandığında bu isimlere Sayık ve Köroğlu Ruşen ifadelerine tesadüf etme ihtimalinin her zaman mümkün olduğunu söyleyerek sözlerimizi tamamlayalım.
BAMER'in Kitapı için Aşağıdaki Resmi Tıklayın