SENİ SEVİYORUZ SAVUNAN ADAM. RAHMETLE ANIYORUZ
Türkiye siyasetinin en önemli çehrelerinden Milli Görüş Lideri 54. Hükümetin Başbakanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan, 29 Ekim 1926 tarihinde Sinop'da doğdu. 1969 yılında Konya ilinden milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne girdi. Bülent Ecevit başkanlığında kurulan CHP-MSP koalisyonunda da devlet bakanı ve başbakan yardımcısı olarak görev aldı. 12 Eylül 1980 askeri darbesi sırasında da İzmir Uzunada'da gözaltında tutuldu. 27 Şubat 2011'de de çoklu organ yetmezliği sebebiyle hayatını kaybetti.
NECMETTİN ERBAKAN KİMDİR ?
Prof. Dr. Necmettin Erbakan, 29 Ekim 1926 tarihinde Sinop'da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Kayseri ile Trabzon'da tamamladı. 1937'de İstanbul Erkek Lisesi'ni birincilikle bitirdi. 1948 senesinde de İstanbul Teknik Üniversitesi Makine Bölümü'nden mezun oldu. 1951'de de üniversite tarafından Almanya'ya gönderildi. Aachen Teknik Üniversitesi'nde doktora eğitimini tamamlayan Erbakan, aldığı teklif üzerine Klockner Humboldt Deutz AG motor fabrikasında incelemelerde bulundu. Bunun yanında Alman ordusu için araştırma yapan DVL Araştırma Merkezi'nde Prof. Dr. Schmidt'le birlikte çalışmalar yaptı. 1953'de de doçentlik sınavını vermek için Türkiye'ye geri döndü. 1954'te de 27 yaşında doçent oldu. 1954-1955 yılları arasında da askerlik vazifesini tamamladı. 1956-1963'de de ilk yerli motoru üreten Gümüş Motor'u kurarak faaliyete geçirdi. 1965'te de profesörlüğe yükseldi. 1967'de de Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği'nin genel sekreterlik makamına getirildi. 25 Mayıs 1969 tarihinde de TOBB'un genel başkanlığına seçildi. Fakat Adalet Partisi'nin hükümet seçimlerini iptal etmesiyle 8 Ağustos 1969'da görevinden ayrılmak zorunda kaldı.
SİYASİ KARİYERİ
Necmettin Erbakan 1969 yılından Konya ilinden milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne girdi. 17 Ocak 1970 tarihinde de 17 arkadaşıyla birlikte Milli Nizam Partisi'ni (MNP) kurdu. Fakat parti 12 Mart 1971 askeri darbesi sırasında laikliğe aykırı çalışmalar yürüttüğü gerekçesiyle 20 mayıs 1971'de Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı. MNP'nin kapatılmasının ardından İsviçre'ye giden Erbakan, 1973 yılında Türkiye'ye geri döndü. 11 Ekim 1972'de de Milli Selamet Partisi'ni (MSP) kurdu. Daha sonra Bülent Ecevit başkanlığında kurulan CHP-MSP koalisyonunda devlet bakanı ve başbakan yardımcısı olarak görev aldı. Ayrıca bu dönemde gerçekleşen Kıbrıs Barış Harekatı'na da destek verdi.
Öte yandan 1975 yılında Adalet Partisi, Milli Selamet Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi ile Cumhuriyetçi Güven Partisi arasında kurulan I. Milliyetçi Cephe Hükümeti'inde de yeniden başbakan yardımcısı oldu. 12 Eylül 1980 askeri darbesi sırasında da İzmir Uzunada'da gözaltında tutuldu. 15 Ekim 1980 tarihinde de MSP'yi illegal bir cemiyete dönüştürmek ve laikliğe aykırı davranmak suçlamasıyla tutuklandı. 24 Temmuz 1981'de de serbest bırakıldı. 1982'de de 10 yıl siyaset yapmama cezası aldı. Ancak 6 Eylül 1987'de yapılan halk oylamasıyla tekrar politikaya döndü. 11 Ekim 1987'de de Refah Partisi'nin genel başkanı seçildi. 1991 Türkiye genel seçimlerinde de Konya'dan milletvekili olarak meclise girdi. 28 Haziran 1996 tarihinde de Türkiye'nin yeni başbakanı oldu. 1 yıllık görev süresi boyunca da ülke ekonomisini %7,5 oranında büyüttü.
Fakat döneminde kendisine yönelik yapılan baskılar sonucu 18 Haziran 1997 tarihinde görevinden istifa etmek zorunda kaldı. Bunun yanında 5 yıl siyaset yasağı aldı. Cezası'nın bitmesinin ardından da 11 Mayıs 2003'te Saadet Partisi'nin (SP) genel başkanı oldu. 3 Aralık 2003'te de hakkında açılan mahkumiyet kararı Yargıtay tarafından onaylandı. 30 Ocak 2004'te de partiden ayrılmak zorunda kaldı. Sağlık sorunları sebebiyle de cezası 2008 yılında ev hapsine çevirildi. Fakat Adli Tıp Kurumu'nun sürekli hastalık raporu vermesi üzerine dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından 19 Ağustos 2008’de affedildi.
17 Ekim 2010 tarihinde yeniden SP'ye dönen Necmettin Erbakan, 27 Şubat 2011'de çoklu organ yetmezliği sebebiyle hayatını kaybetti. Vasiyeti'ne uygun olarak resmi devlet töreni tertip edilmemiştir. Cenazesi Zeytinburnu Merkezefendi Mezarlığı'nda toprağa verildi. Törene cumhurbaşkanı, meclis başkanı, başbakan, genel başkanlar, bakanlar, milletvekilleri, ordu mensupları, büyükelçiler, belediye başkanları ile partililerin yanı sıra 60 ülkeden çeşitli temsilciler katılmıştır.
NECMETTİN ERBAKAN SÖZLERİ
Fırtınalara yön veren kelebeklerin kanat çırpışıdır.
Namaz dinin direği cihad ise zirvesidir. Biz siyaset değil cihad yapıyoruz.
Hakk’ı üstün tutmak her zaman saadet getirir.
Milli Görüş: Bu milletin inancıdır, tarihidir, kimliğidir, ruh köküdür.
İman varsa imkanda vardır, milli görüşçü asla vazgeçmez.
Bir çiçekle bahar olmaz ama, her bahar bir çiçekle başlar.
Irak’ta ölen bir tek çocuğun vebalinni yedi sülaleniz alnını secdeden hiç kaldırmasada ödeyemeyecektir.
Kelime-i şehadet getirip iman etmekle her işimiz bitmiyor, tam aksine, kulluk imtihanımız yeni başlıyor. Yani kelime-i şehadet, bir nev’i, Kur’an programıyla yapılan kulluk imtihanına, giriş belgesidir.
İslami tebligatta muhatabımız istisnasız bütün insanlardır. Öyle ise görüşü ve görüntüsü ne olursa olsun, davamız herkese anlatılmalı, davet her kesime yapılmalıdır. Tebliğ ve davet bizden, hidayet Allahtan'dır.
Cihad: Kur’an nizamını kurmak ve yürütmek için var gücümüzle çalışmaktır.
Mezheplerin birleştirilmesi fikri de, ırkçılık gibi, bir siyonist şeytan şırıngasıdır ve insanlarımızı ibadet disiplininden ve takva dairesinden koparmayı amaçlamaktadır.
İslâm bize ve zamana uymaya mecbur değildir. Ama herkes ve her zaman, İslam’a uymak mecburiyetindedir.
Yani, itikat ve ilmihal konularını öğrendiği ve bildiği bir kısım ibadetleri yerine getirdiği halde, ticaret, siyaset ve devlet hayatında müşrikler gibi düşünen, olayları batılı ve cahili ölçülerle değerlendiren bir kimse, hakikat nazarında Mümin sayılamaz.
Cennete girmek için, mutlaka Müslüman olmak gereklidir. Ancak bu dünyada, Adil bir düzen’in himayesinde, huzur ve emniyet içinde yaşamak için, sadece “insan” olmak yeterlidir.
Kabir suali bir nevi kimlik tespitidir. İnsanın gerçek kimliği ve kişiliği ise, tarafgirliği ile belirlenir. Bir insan Hakkın mı, yoksa Batılın mı safındadır? Sorusunun cevabı oldukça önemlidir.
Cenab-ı Hakkın en sevdiği insan, sorumluluğunu bilen ve kendi görevini en iyi şekilde yerine getiren insandır.” Görevini ciddiyet ve titizlikle yapmak “İhsan” makamıdır.
Biz, başkalarının değil, kendi muhasebemizi yapmak ve hesabımızı sağlam tutmakla mükellefiz.
Namaz dinin direği, cihat ise zirvesidir.
Şeytan, Allahın mevcudiyetini ve kudretini bildiği gibi, siyonist Yahudi de İslam’ın canının cihat olduğunu bildiği için, bütün gücüyle Müslümanların cihat ruhunu söndürmeye çalışmaktadır.
İslâm, ancak kendi orijinal kavramlarıyla anlaşılır ve anlatılır.
İslâmi cihat ise, yine İslâm’a göre olmak ve bir teşkilat düzeniyle yapılmak zorundadır. Bu da bir karargâha bağlılık ve itaati gerekli kılmaktadır.
Ordu demek, yapılacak işlerin belirlendiği, her işe göre münasip görevlilerin tayin edildiği ve eğitildiği, emir-komuta disiplini ve sorumluluk düşüncesi içerisinde, herkesin görevini en iyi şekilde yerine getirdiği cemaat ve teşkilât demektir.
Allahın rızası, ordu içindeki zahiri rütbe ve rağbete göre değil, üstlendiği görevi üstün bir gayret ve samimiyetle, canla-başla yapmaya bağlıdır.
Batıl tarafına ve düşmanlarımıza, bizden daha çok imkân ve fırsat verilmesi ve çok çeşitli cephelerden bize hücuma geçilmesi Müslümanlar için bir rahmet ve fazilet sebebidir.
Cüneydi Bağdadi Hazretleri ibadet ve hizmet yolunda, çeşitli zahmet ve zorluklarla karşılaştığında seviniyor ve Allah’a şükrediyordu.
Rabbım’ın, işlerimi zorlaştırmasını, daha çok gayret ve metanet göstererek, mükâfâtımın kat kat artmasını murad ettiğine işaret sayıyor ve teselli bulu-yorum diyordu.
Asıl marifet, yük altında ve hizmet esnasında sadık ve sağlam kalabilmektir. Yoksa, çay sohbetlerinde ve edebiyat kürsülerinde kahramanlık satmak kolaydır.
İslâmi cihatta aslolan şekil değil, mana ve maksattır. Zira Bedir Harbi de, müşriklerin usül ve metodlarıyla yapılmıştır.
İmanla küfür bir kalpte birleşmez ve barışmaz. Her gece en son kıldığımız vitir namazındaki kunut duasını okurken, Allah’a şu sözü vermeden başımızı yastığa koymuyoruz:
Ya Rabbi, facir ve fasık kimselerle bütün bağlarımızı kestik ve Senin dinini yıkmak isteyenleri terk ettik. diyoruz.
Türkiye’de farmasonluk, siyonistlik, komünistlik ve şahsiyetsizlik saltanatı mutlaka yıkılacaktır.
Siyasi ve iktisadi sömürüye, rüşvete ve adam kayırmaya, milli kültür düşmanlığına, zümre saltanatına, anarşiye son vereceğiz.
Avrupa kültürü ile er yada geç hesaplaşacağız. Bundan kurtuluş yok. Biz kararımızı bu hesaplaşmaya göre vermek durumundayız. Biz batılı değiliz. Biz avrupalı değiliz. O zaman hesabımızı ve çalışmalarımızı bu farklılık üzerine yoğunlaştırmak durumundayız.
Yeryüzünün en ideal insanlar, en aydın en ilerici insanlar şüphesiz müslümanlardır. Müslüman olmak zaten bu dünyadaki en büyük ayrıcalıktır.
İster batı, ister doğu, yani ister kapitalizm ister komünizm; hangi sistem olursa olsun artık ahir ömürlerini yaşamaktadırlar.
Bizim meşhur misalimizle heryerde söylediğimiz gibi ne yaparsa yapsınlar; hangi oyunları oynarlarsa oynasınlar hepsi yok olup gideceklerdir. Ve Allah nurunu onlar istesede istemesede tamamlayacaklardır.
Ben kesinlikle inanıyorum ki önümüzdeki yıllarda bütün dünyada en gür sada hakkın ve hakka inananların olacaktır.
Bizlerin yapması gereken yalanla ve çirkinlikle uğraşmak değil, doğru ve güzel olanla uğraşmaktır.
İslam en yücedir ve ondan yüce hiçbir şey yoktur. Bu geçek peygamber hadisiyle ve Allahın kitabıyla hükümleşmiştir.
Bir milletin asıl gücü; topu, tüfeği yahut tankı değil imanlı ve inançlı gençliğidir.
Kaynak: yeniakit.com.tr