1.11.2024 21:21:31
USD (Alış - Satış) : 18.84 - 18.89 EUR (Alış - Satış) : 20.12 - 20.21

ZEKaT HAKKINDA!

Zekat Nedir? Mali ibadetlerden biri olan zekat, İslam'ın beş temel esasından biri olup, hicretin ikinci yılında Medine'de farz kılınmıştır. Kimlere Verilir, Kimlere Verilmez? Sizler için araştırıp, derlemeye çalıştık. 2015 yılı için fitre miktarı ise 11,50 Lira olarak belirlenmiştir.

Editör : Dörtdivan DünyasıKategori : GENEL02 Temmuz  2015 Perşembe - 11:33
ZEKÂT NEDİR? KİMLERE VERİLİR, KİMLERE VERİLMEZ?
Zekât Nedir? Malî ibadetlerden biri olan zekât, İslâm'ın beş temel esasından biri olup, hicretin ikinci yılında Medine’de farz kılınmıştır. Kur’an-ı Kerim’de “Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin...” buyrulmuştur. (Bakara, 2/43, 110; Hac, 22/78; Nur, 24/56);
Zekât kimlere farzdır? Bir kimsenin zekât vermekle mükellef olması için Müslüman, hür, akıllı, buluğ çağına erişmiş olması; borcundan ve aslî ihtiyaçlarından fazla hakikaten ya da hükmen artıcı, yani kazanç sağlayıcı nitelikte nisap miktarı mala sahip olması gerekir.
Zekât, anlam olarak temizlik arınmak, iyi ve düzgün olmak ve bereketli olmak anlamına gelmektedir. Terim olarak asli ihtiyaçlar dışında nisap miktarı mala sahip olan ve bu nedenle zengin sayılan Müslüman’ın sahip olduğu zenginliği üzerinden 1 yıl geçmesi sorasında vermesi gereken bir çeşit verginin adıdır. Zekât, veren kimseyi cimrilikten, günahlardan ve kirden arındırdığı gibi malında da berekete vesile olur.
Peki, Zekâtı Kim, Nelerden, Ne Kadar, Kimlere Vermelidir? Aşağıdaki tablo da yer almaktadır.
src=
ZEKÂT KİMLERE VERİLEBİLİR!

Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“Sadakalar (zekâtlar) Allah’tan bir farz olarak ancak, yoksullara, düşkünlere, (zekât toplayan) memurlara, gönülleri (İslam’a) ısındırılacak olanlara, (hürriyetlerini satın almaya çalışan) kölelere, borçlulara, Allah yolunda olana, yolda kalana mahsustur. Allah pek iyi bilendir, hikmet sahibidir.” (Tevbe, 60)
Rasûlullah (sav) buyurdular:
“Zekâtı verilmeyen her altın ve gümüş, kıyamet günü ateşte kızdırılarak plaka haline getirilip sahibinin yanları, alnı ve sırtı bunlarla dağlanır. Bu plakalar soğudukça, süresi elli bin sene olan bir günde kullar arasında hüküm verilinceye kadar sahibine azap için tekrar kızdırılır. Neticede kişi, yolunu ya cennete ya da cehenneme çıktığını görür.” (Müslim, Zekât, 24;)
1-2) Yoksullar ve düşkünler: Bunlar, Kur’an’daki ifadesiyle fakirler ve miskinlerdir.
Fakir; ev ve ev eşyası gibi temel ihtiyaçlarını karşılayan malı olsa bile, gelirleri mutat olan ihtiyaçlarını karşılamayan ve borçları düşüldüğünde, nisap miktarından daha az malı bulunan kimsedir. Bir işte çalıştığı halde gelir düzeyi temel ihtiyaçlarını karşılamayan kimse de bu sınıfa girer. Miskin ise, hiçbir geliri ve malı bulunmayan kimsedir. Kur’an’da “sarp yokuşa tırmanmanın” tanımı yapılırken, “toza toprağa bulanmış bir düşküne (miskine) yemek yedirmekten söz edilir.” Bu ifade, miskinin son derece yoksulluk ve sıkıntı içinde bulunan kimse olduğuna işaret eder. Buna göre, miskin fakirden daha muhtaç kimsedir.
3) Zekât işlerinde çalışanlar: Bunlar zekât işlerinde çalışan memurlardır. Kur’an’da “amillerin”, zekâttan pay almayı hak eden sekiz sınıftan biri olarak zikredilmesi, bu görevin bir ücret karşılığında yapılabileceğini gösterir. Buna göre çalışan kişi zengin de olsa, emeğinin karşılığını alabilir. Zekât toplama işinin belir bir yüzde karşılığında uzmanlaşmış kişi veya kuruluşlara yaptırılması da mümkündür. Buna göre zekât gibi büyük bir sosyal yardımlaşma kurumu İslam devletine her hangi bir malî yük getirmeden çalışabilecek, üstelik devletin bütçeden yapması gereken harcamaların önemli bir bölümü bu fondan karşılanabilecektir.
4) Müellefe-i kulûb: Bu sınıf, kalpleri İslâm’a ısındırılmak istenen kimseleri kapsar. Hz. Peygamber, Mekke’nin fethinde yeni İslâm’a girmiş bazı kimselere zekâttan pay vermiştir. Bunların içinde henüz İslâm’a girmeyenler de vardı. Bu sınıfa zekât vermenin amacı; imanı zayıf olanların imanlarını güçlendirmek veya kötülüklerinden güvende olmak yahut onları hayra sevk etmektir. Günümüzde kimilerini, İslâm’a vereceği zararları önlemek, İslâm’ın lehinde çalışmasını sağlamak veya uluslararası lobi faaliyetlerini yönlendirmek için bu fondan yararlandırmak mümkündür.
5) Köleler: Kölelikten kurtulmak, hürriyetlerini para ile satın almak isteyen kimselere de zekât verilir. Zekât fonundan yararlanılarak kölelerin özgürlüğüne kavuşturulması, İslâm’ın insan hürriyetine verdiği önemi gösterir.
src=
6) Borçlular: Borcu düşüldükten sonra, nisap miktarı malı kalmayan kimseler bu sınıfa girer. Başkasından malı veya alacağı olup da, bunu alması mümkün olmayan kimse de borçlu sayılır. Bu şekilde borcu yüzünden darda bulunan kimseye zekât vermek borçsuz yoksula vermekten daha faziletlidir. Çünkü borçlunun hürriyeti bir bakıma kısıtlanmış olur, onu bu sıkıntıdan kurtarmak gerekir. Başkasının malını veya canını kurtarmak, ara bulmak gibi sebeplerle borçlanan kimse zengin olsa da borçlular sınıfından yararlanabilir.
7) Allah yolunda olanlar: Kelime olarak “Allah yolunda” anlamına gelen “fî sebîlillah” tamlaması, terim olarak iki farklı anlamda kullanılmıştır. Birinci anlamı; İslâm’ı yüceltmek için bilfiil savaşta bulunmaktır. Buna göre savaşta olan mücahitlere zekât verilir. Hatta İmam Şâfii ve Mâlik’e göre, savaşa katılanlar arasında zengin-yoksul ayrımı da yapılmaz. Çünkü savaşçılar kendi beldelerinde zengin de olsalar, savaş bölgesinde kendi mallarından ayrı yerdedirler. Fi sebîlillâh’ın ikinci anlamı ise; Allah rızasına uygun ve O’na yaklaşmak için yapılan her türlü hayırlı iştir. Buna göre Allah rızasını gözeten, hayır ve tâat niteliği bulunan işleri yapan kişi ve kurumlara zekât fonundan yardım yapılabilecektir.
8) Yolda kalmış kimse: Yolculuğa çıkan, iyilik ve yararlı bir iş için yolculuk yapan ve gittiği yere yardımsız olarak ulaşamayan kimse bu sınıfa girer. Hac, savaş, mendup ziyaretler veya ticaret için yapılan yolculuklar buna örnek gösterilebilir.
Yolculara, kendi beldesinde zengin de olsalar yolculuk sırasında muhtaç düşmüşse, gideceği yere ulaştıracak kadar zekât verilir. Ancak böyle bir yolcunun mümkün olursa zekât yerine borç alması daha hayırlıdır.
Kendi beldesinde malını kaybetmek veya alacaklarını alamamak suretiyle muhtaç duruma düşen kimse de böyle yolcu hükmündedir. Bunlar ihtiyaçları kadar zekât alabilirler daha sonra mallarını elde edince, almış oldukları zekâttan geri kalan miktarı başkalarına tasadduk etmeleri gerekmez.
src=
ZEKÂT KİMLERE VERİLEMEZ!
Zekâtın verilemeyeceği kimseler de vardır. Zekât verilemeyecekler aşağıda ifade edilmiştir.
1) Ana, Baba, Eş ve Çocuklar: Bir kimse kendi zekâtını yoksul bulunan eşine, usul ve fürûuna veremez. Usul; bir kimsenin anası, babası, dede ve nineleridir. Fürû ise; oğulları, kızları, bunların çocukları ve torunlarıdır. Boşanma iddeti beklemekte olan karısı da bu hüküm kapsamına girer. Çünkü bir kimse, yoksul düştükleri zaman zaten bunlara bakmakla ve normal olarak nafakalarını sağlamakla yükümlüdür. Bunlara zekât verirse, yararlanma, dolaylı yoldan kendisine dönmüş olur. Hâlbuki zekât verildikten sonra artık, zekât verenle zekât arasında menfaat bağının kesilmiş olması gerekir.
2) Müslüman Olmayanlar: Zekât ibadet içerikli bir yükümlülük olduğu için gayrî müslimlere, inançsız kişilere ve dinden dönenlere verilmez. Aralarında dört mezhep imamının da bulunduğu fakihlerin çoğunluğuna göre zekât, İslâm toplumundaki gayri Müslim tebeaya (zımmîler) verilmez. Çünkü zekât Müslüman yoksulların hakkıdır. Onların zenginlerinden alınıp, yoksullarına verilir. Gayri müslimler zekâtla yükümlü değildir. Böyle bir yükümlülüğe katılmayanların, bundan yararlanma hakları da bulunmamalıdır.
3) Zenginler: Zengin kimseye zekât vermek caiz değildir. Yalnız zekât memuru emeğinin karşılığı olarak zekâttan pay alacağı için o zengin de olsa kendisine ayrılan payı alabilir. Yine yolculuk sırasında muhtaç duruma düşen zengin kimse de zekât alabilir. Çünkü yolcu gerçekten zengin olsa bile o anda yoksul sayılır.
Temel ihtiyaçların dışında nisap miktarı mala sahip olan kimse “zengin” sayılır. İslâm’ın malın çeşidine göre belirlediği nisaptan az miktarda mala sahip olan kimse sağlıklı, güçlü ve çalışabilecek durumda olsa bile zekât alabilir. Çünkü bir kimse güçlü kuvvetli olduğu halde işleri bozulabilir, yeni iş bulamaz veya çalıştığı işten elde ettiği gelir geçimini sağlamayabilir. Buna göre evi, ev eşyası, hizmetçisi, binitli, silahlı, giysisi, meslek sahibinin elinde meslek âletleri, ilim adamının yararlanmakta olduğu kütüphanesi bulunsa bile, geçimini sağlayacak kadar geliri bulunmazsa, zekât alabilir. Çünkü bu sayılanlar temel ihtiyaçlardır.
4) Hz. Peygamber’in Yakınları: Hz. Peygamber’in ailesine zekât ve sadaka almak yasaklanmıştır. Çünkü zekâtlar insanların mallarının kirleridir. Hz. Peygamber’in ailesine, beytülmaldeki ganimetlerin beşte birinden yetecek kadar harcama yapılır. Bir Hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur: “Bu sadakalar ancak insanların kirleridir. Muhammed’e ve Muhammed ailesine helal değildir.” (İbn Mâce, Sünen, I, 590)
5) Küçükler ve Akıl Hastaları Yedi yaşından küçüklere ve akıl hastalarına doğrudan zekât vermek caiz değildir. Zekât bunların velilerine teslim edilir. Bayram ve benzeri sevinçli günlerde muhtaç olan hizmetçilere, işçilere veya temyiz çağındaki çocuklara yahut sevinç haberi getiren yoksul kimselere verilecek hediyelerin zekât niyetiyle verilmesi caizdir.
Zenginin küçük olan çocuğuna zekât vermek caiz değildir. Çünkü çocuk babasının zenginliği ile zengin sayılır. Diğer yandan zengin bir kadının yetim ve babası Müslüman olan çocuğuna zekât verebilir. Çünkü bu çocuğun nesebi babası yönünden sabit olup, anasının serveti ile zengin sayılmaz. Yine bir kimse zekâtını, zengin bir şahsın yoksul ve Müslüman olan babasına veya yoksul ve Müslüman olan büyük oğluna veya kızına yahut o şahsın yoksul ve Müslüman olan karısına verebilir. Çünkü bunlar müstakil velayet sahibi olup birbirinin serveti ile zengin sayılmazlar.
src=
Zekâtın, malın bulunduğu yerdeki yoksullara verilmesi asıldır.

Rasûlullah (sav), Muaz (ra)’a; “Zekâtı Yemen halkının zenginlerinden al, yine Yemen halkının yoksullarına ver” buyurmuştur.
Zekâtın yılsonunda başka beldedeki fakirlere gönderilmesi tenzihen mekruhtur. Ancak zekâtın gönderileceği yerdeki ihtiyaç sahipleri akraba olur veya malın bulunduğu beldedeki fakirlerden daha muhtaç durumda olurlarsa, bu takdirde başka beldeye göndermek caiz olur.
Zekâtın toplandığı yörede dağıtılması birçok kolaylıklar sağlar. İhtiyaç sahiplerinin daha iyi tespiti ve gerçek ihtiyaçların bilinmesi, toplama ve dağıtma masraflarının azalması ve çeşitli beldelere bu yolla mali ve ekonomik özerklik ve yerinden yönetim imkânlarının tanınması bunlar arasında sayılabilir. (Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, Erkam Yay.)
(Kaynak: http://www.2g1d.com)
src=

YAZARLAR

Tamamı