Allah, Ay’a, Güneş’e, yıldızlara, Yere, Göğe, doğa güçlerine, ateşe, insana, hayvana, Şeytan’a, putlara (temsili sembollere), mala vs.tapınmayı yasaklamıştır. Bunları temsil eden, cisme, resme, şekle, büste, heykele tapınmayı yasaklamıştır. Medeni düşünce ve yaklaşımlardan binlerce yıl önce… Çünkü bunlar Tanrı değildirler. Bunlar cahilliğin veya sapıtmışlığın sonuçlarıdırlar. Akla ve mantığa sahip insanın böyle şeylere tapınması, akla ve ilme uygun değildir. Çünkü gerçeğe uygun değildir. Bugün insanlığın ulaştığı aşama, böyle şeylerin kesinlikle tanrı olamayacağını anlayabilecek, bilebilecek ve tereddüde düşülmeyecek bir bilgi düzeyidir. O halde artık insanın böyle şeylere tapınması mümkün değildir. Geri kalmış veya aklen sapıtmış olmadıkça.
Bugün büstler, tapınmak amacıyla yapılıyor değillerdir. Amaç, anı, saygı, sanat, insani duygular ve güzelliktir. Böyle de kalmalıdır. Allah’ın doğal olarak men ettiği tapınmak amacı olmadığına göre, yasağın da anlamı kalmaz. O nedenle, bu gibi şeyere dinsel amaçla saldırmak, cehalettendoğan bir yanlıştır. Bunların önüne tapınmak amacıyla gidenler var ise, bu onların cehaletini ve akli sapıklığını gösterir. Bu, onların ruhsal ve kişiselsorunudur. O şeyin veya büstün günahı değil. Bu, tedavisi gereken bir durumdur.
Bazı saldırılar, Atatürk’e duyulan bir tepkinin sonucu ise, yine cehaletin ve bilgisizliğin rolü vardır. Onlar, Atatürk konusunda samimi bir bilgilendirmeye muhtaçtırlar... Atatürk, Allah’ına inanan, dini İslâm’a saygılı, din gerçeğini kavramış bir insandır. Bugün Anadolu’da camilerin ve minarelerin varlığını korumasının, binlerce yenisinin yapılmasının, ezan’ın göklere yükselişinin, (kefeninin üstüne peygamber hırkası tozu serptirmeyidüşünüp de, âlim ve cahil herkes için gönderilen Allah’ın kutsal kitabı Kuran’ı, halkının kendi ana dilinde de okuyup anlamasını sağlamayı düşünememiş bazı Selçuklu ve Osmanlı yöneticilerinin aksine), büyük din bilgini Elmalılı Hamdi Yazır’a Kuran’ın Türkçeye tercümesini yaptırmış olmanın onurlu sahibidir. Keza Kuran’ın, ona Türkçe tefsirini (yorumunu) yazdırmış, Peygamberimizin hadislerini de Türkçeye çevirtmiş, 10.000 adet Türkçe Tercümeli ve Açıklamalı Kuran’ı halk’a ücretsiz dağıtmış, imanını pek çok kez açığa vurmuş ve İslâm dinini övüp yüceltmiştir. Cumhuriyet’in din kurumlarından Diyanet İşleri Başkanlığı'nı kurdurmuş, Tevhidi Tedrisat (birleştirilmiş eğitim öğretim) içinde İmam-Hatip Okulu ve İlâhiyat Fakültelerinin açılmasını sağlamıştır... Unutulmasın ki Atatürk, çağının Alman Hitler, İtalyan Mussolini ve İspanyol Franko faşizmini; Rus Marx, Lenin, Stalin veya Çin Mao komünizmini de tercih ederek; camileri kapattırır, yıktırır, dini ve imanı da yasaklayabilirdi. O eğer dinsiz olsaydı.
Görülüyorki Atatürk,
“İnançlara saygılı laiklik” ten yanadır. Halkının çoğunluğunun ve kendisinin Müslüman olması nedeniyle de, İslâm dinine ayrıca saygılıdır. İşimize gelsin gelmesin, gerçek budur. Ona şükran borçluyuz. Hem ülkemiz ve bağımsızlığımız, hem de dini inancımız için. Gerçek vicdan ve iman sahiplerinin başka türlü düşünmeleri mümkün değildir.
İman vefa da gerektirir. Geçmişte şöyle olmuştu, böyle olmuştu. Şöyle olacaktı, böyle olacaktı… Onlar artık geçmişte kalmıştır. Onlar işin teferruatıdır, öz budur. Öz doğru olduğuna göre, teferruata göre karar vermek yanlıştır. Geçmişte gönlünde Hitler veya Stalin özlemini yaşatmış olanlar bulunabilir. Şekildeğiştirmiş olarak bugün de mevcut olabilirler. Olanlar tarihe mal olmuştur. Bugün adam gibi oturup, süregelen yanlışları düzeltmek bize düşer. Birbirimize düşerek, onun son anda bize kazandırdığı bu toprağı, bu bayrağı ve bu dini elimizden kaptırmayalım. Yoksa yarın düşmanın da ilk yapacağı, bu değerlerimizi yıkmak; bizi vatansız, bayraksız ve imansız koymaktır.
Aklımızı başımıza alalım! Unutulmasın ki Atatürk’ün içinden geldiği kültürün bir ayağı, Mevlâna’nın da içinden geldiği insancıl ve hak kültürdür.
Halil İbrahim YAMAN Sevgi Devleti. Sayfa 94-96
http://hayaman4.blogspot.com