Hukuk değer yaratmaz, değerleri korur, müeyyideye bağlar, güvenceye alır. Değerleri, insanlar, halklar, milletler yaratır.
Ben halkım! Ellerim nasırlı olabilir. Üstüm başım, eski, yırtık, yamalı olabilir. Beni horlamasınlar. Ben Anadolu halkıyım! Fakirim, garibim… Ben toprakla boğuşurum. Madenle güreşirim. Doğayla yarışırım. Ekmeğimi taştan çıkarırım. Ellerim ondan nasırlıdır. Üstüm başım, ondan eski, yırtık, yamalı görünür. Hem, biraz da tozlu topraklıyımdır. Kirliyimdir. İşimin, aşımın, ekmeğimin ve onurumun tozu, toprağı, karası, kiridir bu. Un değirmeninde beyazımdır. Kömür madeninde kara. Demir çelik ocağında kırmızı.
Ben halkım! Tozum, kirim kutsaldır benim. Eğer altın madenim olsaydı, altın işleseydim, altın sarısına bulanırdım. Gözlere altın gibi görünürdüm. Fakat ben halkım! Altın madenlerim de yok benim. Ben kendim altınım! Toprak diye basıp geçtikleri maddeyi, altına dönüştürürüm, ekmeğe dönüştürürüm, vatana dönüştürürüm. Yetmez mi bu?.. Beni küçümsemesinler. Beni horlamasınlar. Ellerim nasırlı olabilir. Üstüm başım, eski, yırtık, yamalı, tozlu, topraklı, kirli, paslı görünebilir. İşimin, aşımın, ekmeğimin, vatanımın, özgürlüğümün ve onurumun tozu, toprağı, karası, kiridir bu. Altın tozu gibi değerlidir, altın tozu gibi gururumdur bu. Ben halkım! Gerçek altınım! Anadolu halkı ve Anadolu altını.
Ben halkım! Cehaletim olabilir. Cahil bırakanlar utansın! Akılcı, makul, doğru, dürüst, temiz, iyi, faydalı, arınmış geleneklerim, göreneklerim, örflerim, âdetlerim, dinim, imanım, inancım ve ahlâkım; saf, temiz, duru, insancıl ve dürüst eğilimlerimdir benim. Bunlar, benim cahil bırakanlarım, geri bırakanlarım, ayak bağlarım değil; hayat bağlarım, övüncüm, kıvancım, haysiyetim, onurum ve gururumdur. Ben bunlarla bir ve bütün, sağlıklı ve huzurlu kaldım, bugünlere geldim. Doğumlarımda, neşelerimde, üzüntülerimde, ölümlerimde, ben bunlarla yaşarım. Ben hep bunlarla daha iyi oldum. Beni ve bunları bilmeyenleri, takdir edemeyenleri, yozlaştıranları küçümsesinler… Biz, bunlarla var olmaya devam edeceğiz. Bunlar bizim için gerekli ve yararlıdırlar. Bunlar, yazılı hukukumuzun yanında, yazılmamış hukukumuzdur. İleriye gidişte, güç ve destek dayanaklarımızdır. Bunlar, hukukumuzun tarlaları, seraları, insancıl kaynaklarıdırlar. Bizim varlığımız, birliğimiz, huzurumuz, gelişmemiz ve kalkınmamız başka türlü maya tutmaz! Cevher, örtülmekle, kapatılmakla ve terk edilip unutturulmakla değil, gün ışığına çıkarılmakla değerlenir ve değer kazandırır. Kendi cevherini örtenler, nasıl milli, bağımsız ve egemen kalabilirler? Rastgeleliği, gelenek, görenek, örf, âdet, din, iman, inanç ve ahlâk olarak algılamayız ve kabullenmeyiz! Araştırmak, sağlıklı, makul ve mantıklı olanı, akıl ve vicdan süzgecinden geçirmek gereğimiz vardır. Birilerinin sergilediği bir uygunsuzluğu aynen taklidin, felâketlere yol açmaktan başka, modernlikle ve toplumsallıkla bir ilgisi yoktur. Dikkat ediniz! İşlediğimiz konularda, vasıf, mahiyet, yapı, özellik, nitelik ve nicelik belirten; belirleyici, saptayıcı, ayırt edici ve vurgulayıcı öncü kelimeler kullandık. O kelimelerin işaret ettikleri çok önemlidir. Gelenekler için de böyle. Çünkü bazı geleneklerin de saptırılmış olmaları mümkündür. Davranış tarzlarındaki ayıklanma ve durulanma gereği, insan vücudundaki yıkanmanın ve temizlenmenin gereği gibidir. Bizim geleneklerimiz ile dini inançlarımız kaynaşıp bütünleşmiştir. Hukukumuzun da, laiklik çerçevesinde bundan ayrı kalması düşünülemez!
Ben halkım! Benden, Avrupa’nın Alaman’ı yararlandı da, bizimkiler yararlanamadı iseler, kendilerine baksınlar. Noksanlıklara ve çarpıklıklara baksınlar. Beni ve değerlerimi horlamasınlar! Bizler ve bu değerler olmadan, kendileri de bir değer ifade etmezler. Bunu bilsin, saygı duysunlar.
Halil İbrahim YAMAN
Bir Demet İnsanlık. S. 142-144
http://hayaman5.blogspot.com