İncil ya da Tevrat olarak kabul ettiklerinin üzerine, meclislerinde ve mahkemelerinde yemin etmek, evlenmelerini keza papazlar ve hahamların önünde dini törenle yapmak, çocuklarını dini mahallerde vaftiz ettirmek ve kutsatmak, Cumartesi ve Pazar günleri halkın dini törenlere katılması imkânlarını sağlamak ve teşvik etmek gibi işler, laikliğin anavatanı olan bazı Batı ülkelerinde laikliğe aykırı olmuyor.
Cuma, Müslümanların haftalık bayramıdır. Musevilerin Cumartesisi, Hıristiyanların Pazarı gibi... Kış ve yaz saat uygulamasına göre, Cuma namazının Saat 12.00 veya 13.00 civarında kılındığı nazara alınarak, çalışanlara o gün için
“11.30 13.30 arası iki saatlik bir genel resmi öğle tatili” neden verilemesin?.. O süre içinde, hem yemek yenir, hem dinlenilir, hem de isteyen rahatça namazını kılar. İstemeyen de kılmaz, başka işlerini görür. Özgürce ve dürüstçe. Böylece dini inanç, vicdan ve kanaat özgürlüğü de, kaçak psikolojisinden kurtulur ve daha rahat kullanılmış olur. Kişi ve Allah arasındaki alana, bir engel olarak girmemek için, devlet ve toplum düzeninde dinsel bir düzenleme de yapmadan, hak ve özgürlükler çerçevesinde konu çözümlenir, bir hak daha tanınmış olur.
Diğer haklar ve özgürlükler gibi, her platformdan yararlanılarak, dini hak ve özgürlüklerin talep edilmesi de, demokratik ve laik bir haktır. Bunların gereğinin yerine getirilmesi, devletin görevidir. Böylece, ülkemizin Anayasal rejimi ve hukuksal düzeni dışında, başkaca arayışlara yer ve malzeme kalmayacaktır. Cumhuriyet’ini, laikliği ve dinini doğru kavramış bir Müslüman’ın, bunlara zararlı ne gibi isteği bulunabilir?
Meşru, makul ve mantıklı haklar ve özgürlükler, taviz olarak nitelendirilemezler. Kaldı ki taviz, düşmanların arasında kullanılan bir ifadedir. Bizim kastımız, hak ve özgürlüklerdir. İnsanlar haklarını talep etmesinler mi? Konu neden başka yönlere çekilir? Biraz olumlu düşünmek gerekir. Aksi, aşırılığın ekmeğine yağ sürmektir...
Halil İbrahim YAMAN Sevgi Devleti. Sayfa 349-350
http://hayaman4.blogspot.com