DÖRTDİVAN’DA YAKI YAKMA GELENEĞİ
Yakmak kelimesinin anlam dünyası oldukça zengindir. Bu kelime sözlüklerde çeşitli şekillerde karşımıza çıkmaktadır. Gerçek ve mecaz anlamlarının yanı sıra “türkü yakmak, yakı yakmak, kına yakmak” gibi deyim ve ifadelerde yaşayan kültürel arka planı çok zengin anlamlarının olduğu da anlaşılmaktadır. Bu anlamlar bu kelime grupları içerisinde bir yadigâr gibi durmaktadır.
Ancak bazı sözlüklerde kelimenin bugün “türkü yakmak” deyiminde yaşayan anlamına pek yer verilmektedir. Türkçe Sözlük bile kelimenin türküyle münasebetine en son anlam olarak yer veriyor. Burada türküyle birleşik kelime oluşturan “yakma”nın anlamının bugün unutulduğu veya pek az karşımıza çıktığını ifade edebiliriz. Örneğin bazı sözlüklerde kelime sadece “dağlamak, dağ yakmak” şeklinde ifade edilmektedir. Halbuki kelimenin “türkü yakmak” ifadesinde karşımıza çıkan bir anlamı daha bulunmalıdır.
Biz bu kısımda bu kelimenin “türkü yakma”nın bir değişik şekli olan “yakı” şekli üzerinde duracağız. Bilindiği gibi “türkü yakma”nın; birinin hatasını, meselesini ifşa etmek gibi bir anlamı da vardır. Bu anlam Anadolu’da karşımıza çıkan ve zaman zaman konuşma aralarında söylenen “El bize türkü yakar!” cümlesinde hâlâ yaşamaktadır. Buradaki anlamın Dörtdivan ilçesi çevresinde “yakı yakmak” şeklinde yaşadığını görmekteyiz. Dörtdivanlılar, burada yakı yakmaya Türk kültüründe yaygın olarak karşılaşılan “dağlamak, dağ yakmak” anlamından başka olarak birilerinin hatasını manzum ve ezgili sözlerle teşhir etmek gibi bir anlam vermektedirler.
Bu konuda yaptığımız incelemelerden elde ettiğimiz sonuçlara göre Dörtdivan’da türkü yakmak “yakı yakmak” olarak bilinir. Bu tabir türküden daha geniş ve içine ağıt ve hiciv anlamını da alacak şekilde bir anlam evrenine sahiptir. Daha çok toplumsal aksaklıklar, vefat, ani ölümler için yakı yakılmıştır. Yakı yakmak, yörede “yakım yakmak” şeklinde de karşımıza çıkar.
Yakılarda zaman zaman mensur girişlerin olduğunu aşağıda yakın zamanlarda derlediğimiz bir yakıdan anlamaktayız. Dörtdivan’ın Aşağıdüğer Köyü’nde ikâmet eden Şaban Çelikyürek’in askerden yazdığı bir mektupta yer alan girişle beraber söylenen bir yakıyı okuyacaksınız (Kaynak: Şaban Çelikyürek’in askerden yazdığı mektup-Aşağıdüğer Köyü-Dörtdivan):
“Eeeey eeeey! İmidimin gandili, gözyaşımın mendili! Gardan gıştan gayurduğum, bazlamıynan duyurduğum, türküynen yürüttüğüm yavrim, bidenem, datlım, gıymatlım! Köylerde ne gada havadis varısa hepicini deyverin deyon! Mıgırdıcının Şaban oğlan, Yalınayak Fadimenin Irmazan, Fıtık Osman’ın Mırad eskerliği ettiler. Geldiler gayrı köye. Be gabbe nallılar! Maydanoz gibi gittiler, turp gibi geldiler! Hemi yavrim! Velâbeyin (Veli Ağabeyin) Ayşıya Bekir Dayım düğür gitmiş. Velâbeyim beş bin nire başlık istemiş. Be gabbe nallılar! Velâbeyim nerden bulsun beş bin niriyi! Donunu mu satsın hemi yavrım! Ayşa gız da babasının yüzüne bakarmış. Hele bah şunun yidüğüne! Sen Veliyinen gıdıklaş, cilveleş, sonna öyne olacah, böyne olacah! Velâbeyim hısımları bi türkü çığırtırıvermişler. Erezil etmişler Ayşa gızı cümle âleme!
Tepsi de tepsi pırasa
Yapraklarına kar yağsa
Ayşa gız gocasuz galsa
Gece gündüz Velagama yalvarsa
Tepsi de tepsi fındıklar
Ayşa da Velagayı gıdıklar
Aman aman aman aman
Ayşe de şanına
Nası çıkcen Velagamın yanına”
Bu metnin mensur kısmındaki secileri dikkat çekicidir. Buradan hareketle yakı yakan kişilerin manzum söz söyleme kabiliyeti bulunduğu anlaşılmaktadır. Biz burada mahalli söyleyiş özelliğini de koruyarak bu yakının tespit edilmesine çalıştık. Dörtdivan’da bundan başka olarak daha fazla yakı yakıldığını söylemek mümkündür. Ancak halk bu hususta ketum davranmakta ve yakıların söylenme gerekçelerini ve metinlerini bildirmekten çekinmektedir. Yukarıdaki metnin yakı yakma geleneğine uygun düştüğü anlaşılıyor.
Dörtdivan’da bundan başka olarak yakı ve türkü örneklerinin olduğunu tahmin ediyoruz. Yörede Süslü Kemal diye bilinen birine de yakı yakıldığı söylenmektedir. Süslü Kemâl, Dörtdivan’nın Hacetler Köyü’ndendir. Bu adam rahat yaşayışı, iki kere evlenmesi ile yörede bilinir. Bir gün iki hanımını yanına almış. Bunlar da biraz yaşlıymış. Yine iki evli bir adama “Hayatım da hayat!” demiş. O adam da “Hayatın hayat ama yanındakiler bayat!” demiş. Süslü Kemâl’in bu iki kere evlenmesine yörede yakı yakılmıştır. Bunlara yaptığımız araştırmalarda ulaşamadık. Bu yakı örnekleri ya unutuldu ya da halk bunları söylemekten, dile getirmekten çekinmektedir.
Burada konumuzu örneklemesi açısından Dörtdivanlı Hilmî’nin “Yakım Budur” başlıklı bir şiirine de yer vermek istiyoruz. Bu yakı, Dörtdivan’da anne-babasının isteği üzerine nişanlanan, fakat evlenemeden vefat eden bir genç için yakılmıştır. Cevdet Canbulat, bu “yakı”yla ilgili şu bilgiyi vermektedir: “Dörtdivan’da bir delikanlı, babasının ve anasının isteği ile nişanlanmış ama, düğün yapamadan hastalanarak ölmüştür. Çevrede sevilen bu yakışıklı yiğit delikanlının ânî ölümü, onu tanıyanlann yüreğinde derin bir iz bırakmış ve gözyaşı döktürmüştür. Hilmî işte bu olayı, bir koşuk düzerek yakmıştır.” (Cevdet Canbulat, Dörtdivanlı Hilmî Hayatı ve Şiirleri, Ankara 2010, s. 60). Buradaki yakı “ağıt yakma” olarak karşımıza çıkmaktadır:
Mevlâm böyle yazmış benim yazımı
Derdim koyuk ben çekerim sızımı,
Şu yalan dünyadan yumdum gözümü
Derdim koyuk yoktur benim tabibim
Cennette düğünüm ettir Habîbim.
Anam babam dertli dertli ağlasın
Akları çıkarıp kara bağlasın
Bu Mevlânın işi, kim ne eylesün
Derdim koyuk yoktur benim tabibim
Cennette düğünüm ettir Habîbim.
Bize doğru geldi Hakkın fermanı,
Acap yok mu bu derdümin dermanı?
Mevlâ nasib eyle bana îmanı,
Derdim koyuk yoktur benim tabibim
Cennette düğünüm ettir Habîbim.
Taze açıldım gülümü deremedim,
Şu fâni dünyada ömür süremedim.
Düğün edip muradıma eremedim,
Derdim koyuk yoktur benim tabibim
Cennette düğünüm ettir Habîbim.
İki kız kardaşım gelsin yanıma,
Kıyamet ayrılık düştü serime.
Azrail pençesin urdu canıma,
Derdim koyuk yoktur benim tabibim
Cennette düğünüm ettir Habîbim.
Babam benim için dünür eyledi,
Anam varup kız bile peyledi,
Düğünüm etmeğe elim bile ermedi
Derdim koyuk yoktur benim tabibim
Cennette düğünüm ettir Habîbim.
Ecel oku urdu deldi sinemi,
Kimlere emanet edem anamı?
Ömrüm tamam, bağladılar çenemi,
Derdim koyuk yoktur benim tabibim
Cennette düğünüm ettir Habîbim. (Cevdet Canbulat, a. g. e., s. 61, 62.)
Sonuç olarak yakı yakmanın türkü yakma geleneği içerisinde bir yeri vardır. Bu gelenek örneklerden de anlaşıldığı kadarıyla Dörtdivan çevresinde yaşamaktadır. Bunlarda ani ölüm ve ayrılıklar, askere gitme, toplumsal aksaklıklar gibi sebeplerle yakı yakıldığı anlaşılıyor. Bu geleneğin Türk kültürünün zengin bir yönünü işaret ettiğini düşünmekteyiz. Yasin ŞEN
Dörtdivan ÇPAL
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni