Bu kısım büyük ölçüde öğrencilerden ve Dörtdivanlılardan derlenen kelimelerden oluşmaktadır. Derlemeler bir süreci beraberinde getirmiştir. Şimdi, bu yazımız serisinde derlediğimiz A dan Z ye sözlüğümüze yer verelim: A
Aba: Ceket, mont.
Abıca: Amca.
Abıldamak: iki el ve diz üstünde yürümek. İnsanlar çok abıldadığında misafir geleceğine inanılır. Örnek: Böben abıldadı mı?
Acaplamak: Kınamak, ayıplamak.
Acıcı: Bahar aylarında yetişen bir ot çeşidi.
Acıkulak: Bir mantar çeşidi. Yumurtuyla kızartılır.
Afur: Büyükbaş hayvanların zahire yediği yer.
Ağartmak: Tokmakla pirinci dövüp beyazlatmak.
Ağda: Katı pekmeze denir.
Ağdırık (Çöğdürük): Tahtıravelli oyunana denir.
Ağıl: Etrafı çevrili koyun veye keçi barınağı.
Ağırsak: Diz kapağı.
Ağmak: Yükselmek.
Ağman: Kabahat, ayıp, kusur.
Ağnanmak: Eşek ve atların tozlu toprakl yerde debelenmesi.
Ağnın: Ünlem olarak kullanılan bir kelimedir. “Abisinin” demek olur.
Ağrı: Yön bildirmede kullanılan bir edat. Örn: Burdan ağrı gidecen.
Ağşaksösü: Yumurtayı yağda pişirdikten sonra yoğurdun içine katarak yapılan bir yemek çeşidi.
Aha: İşte.
Ahızor: Çok yalvarmak.
Ahraz: Salak, aptal.
Ahretlik: Kardeş anlamına gelir. Özellikle yaşlı kadınlar arasında kullanılır.
Akçiçek: Papatya.
Akdavar: Tiftik keçisi.
Akdüve: Kahverengi beyazlı düve.
Akkayışkan: Bir mantar .aşeidi. Bundan çorba yapılır.
Aksetmek: Sezinlemek. Ör.: Öleceğini aksetmiş.
Aktarmak: tarlayi ikinci kere sürmeye denir. Ayrıca harmanda sapları alt üst etmeyi de ifade eder.
Akyel: Batıdan esen rüzgâra denir. Akyel kar toplar, denir.
Al: Hile, tuzak.
Ala: Sarı-beyaz renk.
Alabele: Alacalı.
Alasemet: Yeni uyanmış insanın üzerindeki mahmurluğu ifade eder. Az pişmiş yemeğe de denir.
Alavuz: İki yüzlü, dedikoducu, arabozan.
Alazlatma: Yanan çırayı yüzde çıkanlar çıbanlar üzerinde gezdirmek. Bir halk hekimliği tabiridir.
Anaç: Kaz sürüsünün dişi lideri.
Anafor: Rüşvet.
Anakokusu: Dörtdivan da bilinen ve kokusu çok güzel bir ot çeşididir.
Anazud: Buğday saplarını arabalara yüklemek için kullanılan üççatallı alet.
Andıç: Hatıra.
Anıt: Ördeğe benzeyen kızıl renkte bir kuş.
Anız: Ekinin biçilmesinden sonra kalan köklere denir.
Annaç: Karşı.
Apalamak: Bebeğin emeklemesi.
Apartoman: Apartman.
Aralak: Aralık, uzaklık.
Aralak: Uzak.
Aralaşmak: Ayrılmak, uzaklaşmak.
Ardılmak: Bir yere abanmak, yüklenmek.
Ardmak: Asmak.
Arın: Merdiven basamaklarının dik kısmı.
Arkalı: Kalabılık, çok büyük.
Arkmak: Bir kişiye işinde gücünde yardımcı olmak.
Arpa güzeli: Arpa ve budayın elendii eleğe verilen isim.
Arpalık: Tarla, hambar.
Ars: Gelincik.
Artma atmak: Düğünlerde hediye vermek.
Artmak: Bir şeyi bir yere asmak.
Aruk: Zayıf, kuru.
Asarlık çiçeği: Genelde yol kenarlarında ve tarlalarda büyyen boyu bir metreye varabilen sarı renkte bir çiçek.
Âşa: Ayşe.
Aşam: Akşam.
Aşşıklık: Âşıklık.
Aşu ayı: Muharrem ayı.
Ataş: Ateş.
Atavatlı: Kızgın, öfkeli.
Atbaş: Evin alt yanı.
Atmaca: Sapan.
Avduruk: Gözü bir şey görmeyen, kibirli.
Avkalamak: Birisini azarlamak.
Avlâ: İnce, uzun, sert odun. Bunlar bahçeden çit görevi görürler.
Avlalamak: Bir yeri çevirmek.
Avu: Zehirli mantarlara denir.
Avul: Evlerin zemin katındaki boşluğa denir.
Avuz: İneğin doğumundan sonraki ilk sütünden yapılan bir tatlıdır. Süt şeker ile kaynatılarak yapılır.
Ayağın almak: Ekin biçme işinin bitmesine denir.
Ayakkabılık: Evin girişi.
Ayalama: Harmanda dövenden sonra kalan samanı toplamaya yarayan ahşap küreğe denir.
Ayakkesimi: Özellikle akşam namazından sonra dışarıya çıkılması hoş görülmez. Gece on iki bu açıdan önemli bir saat dilimidir. Buna ayakkesimi denir.
Aygamber: Ayçiçeği.
Ayı: Eskiden topaca denirdi.
Ayıca: Bir mantar çeşidi. İlaç yapılır.
Ayınga: Kaçak tütün.
Azı: Kağnı dingilinin oturduğu ahşap düzenek.
Azırganmak: İstememek, rıza göstermemek. B
Baca yağlama: Yeni bir ev yapıldığında gelen misafirlerin getirdiği hediyelere denir.
Bacaomzu: Eski yapılarda ocağın üst kısmı.
Badak: Hayvanların iğdiş edilmesi.
Badılcan: Palıcan.
Bagılar: Bakiler. Geriden kalanlar. Cenazede baş sağlığı dilenen cenaze sahibine “Bagılar sağolsun!” der.
Bakıldak: Boş fasulye kabuğu.
Banak: Ekmeğin sofrada kalan son parçası.
Banmak: Ekmeği yemeğe batırmak.
Başangı: Becerkli kız.
Başlı: Başlanmış halde olan ve bitmemiş iş.
Bayatsımak: Bayatlamak.
Baynımak: Büyümek, gelişmek.
Bayrı: Bari.
Bazar harcı: Pazar harçlığı.
Bebelenmek: Çocukça hareketlerde bulunmak.
Beddem: Büyük ateş.
Bedenek: Hayvan böbreği.
Bekçi yılanı: Dörtdivan’da evleri beklediğine inanılan bir yılan türü.
Belemek: Bebeği beşiğine belemek.
Belemek: Çocuğu beşiğe bağlamak.
Benillemek: Aniden sıçramak. Genelde uykuda olur.
Beyaz köy mantarı: Sobanın üzerinde kızartılır.
Beyitleme: Kafiyeli söz söyleme.
Bıdak: Budak, ağaç dalı.
Bıdırdamak: Kendi kendine konuşup durmak.
Bıkırdamak: Kıkırdayıp gülmek.
Bıkıtmak: Bıktırmak.
Bıldır: Geçen sene. “Bıldır sene” şeklinde kullanılır.
Biz: Ağaçtan yapılmış ucu çivili nesne.
Buba: Baba.
Bocut: Eskiden abdest olmak için ılık suyun içine konduğu küçük alet. Güğümlere konup güneşte ılıtılan su bunlara konurdu. Boduç da denir.
Boğasak: Çiftleşme samanı gelmiş inek.
Boğsamak: Büyük baş hayvanların çiftleşme zamanı.
Bolu bazarı: Pazartesi.
Bostan güzeli: Ayçiçeği.
Böğür: Yan, taraf, yön.
Böttürmek: Pişirmek, haşlamak.
Buğday güzeli: Arpa ve budayın elendii eleğe verilen isim.
Buñar: Pınar, çeşme. Çeşme. Dörtdivan’da en bilinen bunarlar şöyledir: Ayu bunarı, Gayalı bunar, Gökbunar, Ciğilbunar, Akbunar…
Burganak: Odunların dağılmaması için üstüne atılan …
Buruntu: Bulantı, ağrı.
Buzağılamak: İneğin buzağı doğurması.
Bük: Eğri.
Bükelek: Büyükbaşlara gelen büyük sinek
Bünek: Dikenli tasma. Buzağılara annesini emmemesi için takılır.
Büñet: Dere içinde girilip de yüzülübilen derin yer. C
Cağlık: Banyo dolabı. Ayrıca banyo yapılan yer. Zaman zaman yüklük olarak da kullanılmıştır.
Calık: Banyo.
Cıbır: Parası olmayan fakir kimse.
Cıkcık: Sürahi.
Cınlan: Derin olmayan yer.
Cırtlatmak: Sağmak.
Cıvlan: Derin olmayan su.
Cız tutmak: Büyükbaş hayvanlara sineklerin musallat olması.
Ciğil: Kum ve küçük taş birikintileri.
Cincile: Bir mantar çeşidi. Kızartılıp yenir.
Cinevvel: İlk sıra.
Cingan: Çingene.
Cizdibat: Cizdavat ve gara çaruk da denir. Yaşlıların giydii lastik.
Cizeme: Eski evlerin duvarlarındaki dizili tahtalar.
Cizemek: Eski evlerde dik bir şekilde duran tahtaları dizmek.
Cizgi: Samanı çekmeye yarayan on parmaklı demir âlet.
Cizirgen (Gicirgen): Isırgan otu.
Coza: Büyümemiş, köse.
Culuk: Hindi.
Cuma Yeri: Dörtdivan Merkezi
Curu: Sulu, cıvık.
Curultmak: Sulandırmak, sulu hâle getirmek.
Cümcük oyunu:
Cümcüklemek: Cimdiklemek
Cürütlemek: Hasta ve hâlsiz duruma düşmek. Ç
Çağa günü: Perşembe.
Çaluk: Rengini kaybetmeye başlamış.
Çandı: Çatı.
Çantay: Çanta.
Çapar: Sarı renkte olan şeyler için kullanılır.
Çara: Hayvanların doğurmaya yakın arkalarından akan bir sıvı.
Çatak: Kayaların arası.
Çatırımayaz: Aşırı soğuklara denir.
Çatma ev: Eski püskü ev, toplama ev.
Çekçek: İneklerin gübresini çekmeye yarayan alet.
Çekel: Odunların kabuğunu çıkarmada kullanılan ve ince bir saca benzeyen bir alet.
Çepiş: Altı aylık keçi yavrusu.
Çepiş: Büyük oğlak.
Çerçi: Gezici bakkal.
Çezinmek: Ovalanmak.
Çığı: Tavan arası.
Çığırmak: Bağırmak.
Çığsamak: Terlemek, nemlenmek.
Çıkartma: Balkon.
Çıkı: Yiyecek ve giyecek sarılan küçük bohça.
Çıkılamak: Bir şeyi beze sarmak.
Çıkım: Ekin biçerken tarlada bölünen kısım.
Çılbır: Yular.
Çılbır parası: Hayvanları sattıktan sonra satın alan kişinin evin en küçüğüne verdiği harçlık. Ayrıca hayvanın yularına da denir.
Çımışkı: İnce ve uzun odun parçası.
Çımpalamak: Bir kabı su ile sallayıp temizlemek.
Çırlamak: Bağırmak.
Çırpı: Yakacak, ince ağaç dalları.
Çıtıl: Nohutun daha olmamışken ateşte kızartılması. Ayrıca yakılacak çalı çırpılara da denir.
Çıtlak: Düğme.
Çiçeklik: Eski evlerde duvara oyulmuş kare biçimli dolap. Bu dolabın içerisine kap kaçak, çıra kibrit konurdu.
Çiçik: Buğdayın hafif yeşermişine denir.
Çillenmek: Ekmeğin küflenmesi.
Çilte: Hayvan semerinin iki yanına yük bağlamak için takılan urgan. İncecik yatak.
Çinti: Entarinin altına giyilen astarlı uzun don.
Çirpuşlamak: Dövmek.
Çit: Basma kumaş. Bağ, bahçe duvarına çalı çırpıdan yapılan engellere denir.
Çiten: Koyunların boyunlarını uzatarak yem yedikleri yer.
Çitimek: Çorap ve kumaşların eski yerinin örülmesi.
Çitlek: Kabuklu yemiş.
Çoban çatması: Birkaç uzun ve ince ağaçla yapılan çadır ya da ev benzeri yapı.
Çoban kesiği: Eskiden yaylalarda özellikle keçilerin yiyeceği bittiği zaman ağaç dalları ve kabuklarından çoban tarafından yapılan ağaç parçaları.
Çoğallamak: Artmak.
Çon: Bacağın diz kapağından üstteki kısmı.
Çorak: Verimsiz toprak.
Çorlu: Hastalıklı.
Çotak: Ağacın gövdesinden ayrılan ana kollara denir.
Çotura: Ağaçtan yapılan emzikli su kabı.
Çöğdürmek: Çökmek. Bevletmek.
Çökek: Çamur.
Çölmek: Toprak tencere.
Çömçe: Kepçe. Ağaç kap.
Çöne: Çobanın yardımcısı.
Çöpel: Hububat artığı.
Çörçi: Çerçi.
Çörten: Pınarın başına konan ve ağaçtan yapılan, su akıtılan oluk.
Çulfalık: Dokuma çuval.
Çükündür/Çükündürük: Şeker pancar.