24.11.2024 08:11:22
USD (Alış - Satış) : 18.84 - 18.89 EUR (Alış - Satış) : 20.12 - 20.21
Yasin ŞEN
6 Temmuz 2023 Perşembe

ESENTEPE

ESENTEPE
Yasin ŞEN
Gerede’nin en güzel yerlerinin başında şüphesiz Esentepe gelir. Esentepe yakın dönemlere kadar Ramazan Dede adıyla bilinmekteydi. Atatürk’ün Bolu’yu ziyareti sırasında buraya uğraması, Esentepe’de bir müddet durduğu rüzgârlı bir günde “Buranın adı Esentepe olsun.” şeklindeki arzusuyla bu mekânın adı bu şekilde değiştirilmiştir.

Bu hususta Ali Rıza Ünlü’nün kitabında “16 Temmuz 1935’te Gerede’ye gelen Atatürk, Ramazan Dede’de gördüğü eşsiz manzara karşısında ‘Buranın havası çok güzel ve esiyor. Buranın adı bundan sonra Esentepe olsun’ dedi.” (Ali Rıza Ünlü, Tarih Boyunca Gerede, Osmanlıcadan Akt: Ömer Cevahircioğlu, İstanbul 2000, s. 227) şeklinde bir kayıt bulunmaktadır.

Esentepe’de, Ramazan Dede’nin bulunduğu mevkide ağaçlar korunmuş ve burada hayvanların otlatılması dahi geçmişte uygun görülmemiştir. Bu hususta camideki levhada şöyle bir kayıt yer almaktadır:

Ramazan Dedenin hikmet ve himmet ehlinden olmasından vabeste (dolayı) rıza göstermeyeceğine inanılarak buradaki çamlar kesilmemiş, çalgı çengi işlerine girilmemiş, hayvanlar için otlak alanı olarak kullanılmamıştır.

Esentepe’nin, bağrında misafir ettiği Ramazan Dede’den ötürü asırlarca “Ramazan Dede” diye anıldığı görülüyor. Bu, aslında Geredelilerin onu ne kadar sevdiğinin de bir nişanesidir. Gerçekten de Esentepe havasının temizliği, yaşlı çamları, çeşit çeşit otları ve çiçekleriyle halkın göz aydınlığı olan bir yerdir. Geredeli şairler ve yazarlar aynen bir görev gibi buradan derin bir sevgi ve daima övgüyle söz etmişlerdir. Bunlardan birisi de Ali Rıza Ünlü’dür. O, kitabında Esentepe o zamanki adıyla Ramazan Dede hakkında şunları söyler:

Gerede kaza merkezinin bir kilometre şimalinde olup derûnunda defin-i hâk-i tecelli ‘Şeyh Ramazan Hazretleri’nin ismine izafetle ‘Ramazandede’ nâmıyla şöhret-şiâr bu mevki-i mu’allânın kuzeyi, Hâlık’ın kudretinin eseri olarak kırk metre yüksekliğinde bir silsile ile kapalı; doğu, batı ve güney kısımları açık ve deniz seviyesinden 1360 metre yüksekliktedir. İçersinde ise ruhlara ferahlık ve sürûr bahşedici ve manzara ciheti ile yekdiğerinden ayrı syrı olan on dört tepe ve kekikler, çiçekler ve yeşil çimenlerle örtülü düz vadileri ve atı bin kadar çam ağacı hâvi olup Halık’ın kendisine bahşettiği bu ulvî ve kudsî letafete ilaveten belediye tarafından yaptırılan ‘Marmara’ havuzu ile bir de kahvehaneyi b her tarafından latif ve bol suları bulunan ve yeryüzünde hemen, hemen bir misline tesadüf edilmeyen bir mesiregâhı…” (Ali Rıza Ünlü, Tarih Boyunca Gerede, Osmanlıcadan Akt: Ömer Cevahircioğlu, İstanbul 2000, s. 223-224.)

Ali Rıza Ünlü, bu uzun paragrafta Esentepe’yi bize anlatmaya devam ediyor. Bundan sonra Gerede’de öğretmen olarak görev yapmış, Gerede Rüştiyesi’nde görevli Kayserili Sâmi Bey’in şu sözlerini bize nakletmektedir:

Şu kârgâh-ı hikmetle riyâz-ı huld-i berine bir nazire taharri edilmek lâzım gelirse intihab olunan numûlerin birisi de Gerede kazasının şimalinde kendisinde defin-i hâk-i tecelli bir velinin ismine izafetle Ramazan Dede nâmıyla müştehir garabetgâh olması lazım gelir. Bu mevki zîr-i safâsına uşşâk-ı meftûnânesi gibi serpilmiş olan elvâh-ı rengârenk-i tabiata nezâret-i kâmilesi bulunan bir tepe üzerinde vâsice enginli, yüksekli gâyet latif bir satıh teşkil eyler ki zemini sertâbeser dilber çimenlerle süslenmiş; aralık aralık asır-dîde çam ağaçları ile fikr-i şâ’irânedârı eflâke yükselmiştir.” (Ali Rıza Ünlü, Tarih Boyunca Gerede, Osmanlıcadan Akt: Ömer Cevahircioğlu, İstanbul 2000, s. 224-225.)

Ali Rıza Ünlü Esentepe’ye çıkılması hakkında bize önemli bilgiler aktarmaktadır. Buna göre kadınlar 23 Haziran’da Esentepe yani Ramazan Dede’ye çıkarlar ve o günü tamamen orada geçirirlerdi. Bu hususta Ali Rıza Ünlü’nün şu satırlarını okuyalım:

O belli günde on iki yaşına kadar olan erkek çocuklardan başka erkek olarak bir ferd bulunmamak şartıyla, tüm kadınlar; evlerinde hazırladıkları sabah yemeklerini, çay ve kahve takımlarını ve öğleden sonra yiyecekleri "Güveç"e ilave edilecek olan tatlı ve börek ve su kaplarını ve orada oturacakları halı seccade ve diğer gerekli geyleri alarak bir hammalla yahut hayvanla sabahleyin gün doğmadan Ramazandede'ye giderler. Evvelleri hali vakti müsait olanların aileleri ile, yeni gelinler ve nişanlı kızlar atla çıkarlardı. Şimdi ise otomobil, otobüs ve yaylı araba ile gidilmektedir. Oraya varanlar komşu ve akrabalarına yakın bir mahalde bir çam dibi seçerek eşya ve gereçlerini oraya koyup, hali seccadelerini, battaniyelerini serip otururlar. Biraz dinlendikten sonra bir mikdar kahvaltı yapılarak bir iki saat kadar etrafı gezdikten sonra herkes kendi yerinde çocukları ile beraber sabah yemeğini yerler. Bunların bazan hısım akraba ve komşularından da'vetlileri de olur. Bu mesiregâhın dışında zaptiyeler yani şimdiki jandarmalarla belediye çavuşları (polisler) tarafından kordon yapılarak on iki yaşından yukarı erkeklerin içeri girmeleri men edilir idi. Bu suretle muhafaza edilen hanımlar o gün en kıymetli elbiselerini giyerler, altınlarını takarlar, elmas, inci gibi her neleri varsa onlarla süslenirlerdi. Kadınlar orada kendi hâneleri gibi açık ve serbest olarak kafile kafile gezinti yaparlar ve birbirlerini ziyaret ederek kahve içerler, öğle vakti gelince bunlardan ekserisi abdest alarak Ramazan Dede'nin türbesinin yanındaki ‘Namazgâh’da öğle namazlarını kıldıktan sonra, Dedenin ruhuna üçer ihlas-ı şerifle birer Fatiha-i Şerife hediyye ederler. Bundan sonra orada toplu bulunan kadınların aralarındaki Hafız ve Hoca kadınlar tarafından Kur'an-ı Kerim, Mevlid-i Nebevi ve İlahiler okunur. Bu ilahiler ezkara ait olmakla beraber, ekseriyya Taşbebek ninnisi, Ma'sum ilahisi, Ramazan Dede ve arkadaşlarının ilahisi, Çam ve Seher Vakti ilahileri ve diğer ninnileri okurlardı. Bunların bazılarını yazıyorum.” (Ali Rıza Ünlü, Tarih Boyunca Gerede, Osmanlıcadan Akt: Ömer Cevahircioğlu, İstanbul 2000, s. 234-236.)

Bu günde, kadınların kendi aralarında bir araya gelerek o günü en güzel ve keyifli bir şekilde geçirdikleri, kendi aralarında ilahiler okudukları anlaşılıyor. Bütün bunlar Ramazan Dede Mesiresinde hep birlikte geçirilen o günü daha güzel ve anlamlı kılan, ilahilerle ve ibadetlerle zamanı güzelleştiren bir özellik arz etmektedir. Bu ilahilerden bazılarının ilk dörtlüklerini buraya kaydetmek istiyoruz:

Masum İlahisinden,


Bize Hak'tan emir geldi
Söyleyin anam ağlamasın
Emanetim olsun size
Söyleyin anam ağlamasın
*
Taşbebek Ninnisinden,

Aktaş deyi belediğim nenni
Seni Haktan dilediğim nenni
Al bağırdağa doladığım nenni
Mevlam sana bir can versin nenni
*
Çam İlahisinden,

Benim adım çam ağacı
Güzel görünüp durdum
Ağaçların seyyidiyim
Yeşile sarınıp dururum
*
Seher Vakti İlahisinden,

Derviş gâfil olup yatma
Günah deryasına batma
Kendini tamüya atma
Uyan vakti seher oldu
*
Koyun İlahisinden,

İşittim bir koyun meler
Durmaz ağlar kuzum deyü
Tatlı ciğerciğim deler
Durmaz ağlar kuzum deyü
*
Kuzu İlahisinden,

Bugün iki kasab gördüm
Bir sürü kuzu almışlar
Anasından ayırmışlar
Durmaz ağlar anam deyü.
*
Çulha İlahisinden,

Gör ol tezgâhı, bize ne ider,
Daim Hakkı zikreder
Seninle bile gider
Ne helal maldır çulhalık

Buradaki ilahiler Türkçemizin nefis örneklerindendir. Buraya sadece kadınların söylediği değil, çeşitli meslek erbabından bazı kimselerin söylediği ilahilerin ilk dörtlüklerinden de örnek koyduk. Bunlardan daha farklı olarak Ramazan Dede’ye gidildiğinde daha başka ilahilerin söylenmiş olabileceği tahmin olunabilir
***
Esentepe ve Ramazan Dede, çeşitli yazarların kaleminde zaman zaman nefis bir şekilde tarif edilmişlerdir. Gerede’yle ilgili araştırmalarımızda biz bazen bunlara tesadüf ettik. Hatıra, deneme, şiir türlerinde kaleme alınan bu yazılar Esentepe’nin ilhamı gür havasının, suyunun ve o muhteşem güzelliğinin de bir eseridir. Burayı en güzel bir şekilde anlatan yazarlarımızdan birisi hiç şüphesiz Şefika Mercanlıgil’dir. Şefika Mercanlıgil, “Çocukluğumdaki Gerede” kitabında Esentepe’deki eski günleri o güzelim Türkçesiyle şöyle yâd eder:

Çocukluğumda, bugün de olduğu gibi, aileler yemeklerini alır çoluk çocuk sabahtan Ramazan Dede’ye çıkar; bütün gün yer içer eğlenir, orman havası alır ve ikindi ezanından sonra ya da akşama doğru evlerine dönerlerdi. Ramazan Dede’ye genellikle cuma günleri sepetler, kilimler, minderler, ibrikler yüklenilerek yürüye yürüye ve genellikle daha kestirme olduğu için Oruçlar Çeşmesi üzerindeki bayırdan veya Çamdibi’nden çıkılırdı. Bugünden en önemli farkı Geredeliler birbirlerine ve tabiata daha saygılıydılar. Gürültü edilmez, mangal yakılmaz, etraf asla kirletilmezdi. Daha önce Çocukluğumdaki Gerede bahsinde Ramazan Dede’yi anlatmıştım. Burada sadece, benim yetişemediğim ama annemden masal gibi dinlediğim Essah Ramazan Dede günlerinden söz edeceğim. Cuma günü yapılan Essah Ramazan Dede gününde Ramazan Dede’ye sadece kadınlar ve çocuklar çıkar erkekler giremezmiş. Hanımlar bu özel gün için çok önceden düğüne gidecekmiş gibi hazırlanırlarmış. Yaşlı hanımlar özel olarak kutnu kumaştan (renkli çözgüleri olan bir tür yarım ipekli kumaş olup bugün milli kıyafetlerde kullanılmaktadır) elbiseler ve fasine şalvarlar (fasone kumaş çözgü veya atkının kumaş yüzeyinde kendiliğinden bir desen oluşturduğu bir kumaş türüdür.) diktirir giyer; genç kız ve gelinler ise krepdöşin ipekten elbiseler giyip başlarına da ipek başörtüsü ve telli, işlemeli namaz örtüleri örtünürlermiş. Kısacası yaşlı, genç bütün kadınlar o gün için özel olarak süslenirlermiş. Ramazan Dede’de önce dedelerin mezarları ziyaret edilip dualar okunduktan sonra yaşlılar grup grup oturup el işlerini de yaparak sohbet ederlermiş. Birbirinden süslü gençler de şarkılar, ilahiler söyleyerek, birbirleriyle şakalaşarak serbestçe gezer dolaşır; salıncaklarda sallanırlarmış. Evlenme çağında oğlu olanlar müstakbel gelinlerini burada beğenir, seçerlermiş. Eskiden Ramazan Dede’nin etrafı tel örgü ile çevriliydi. İçeriye araba ve hayvan giremezdi. Zamanın tenezzüh, talaka, fayton gibi gezinti ve ulaşım vasıtaları şimdiki Esentepe Oteli’nin önünde durur; yolcu ve yüklerini burada indirir bindirirlerdi. Dolayısıyla Ramazan Dede’nin hem havası daha temizdi hem de toprak yemyeşildi. İnsanlar da içeriye istedikleri yerden giremezlerdi. Ramazan Dede’nin etrafını çevreleyen tel örgü üzerinde belirli mesafelerle yerleştirilmiş küçük tahta merdivenler vardı. Ramazan Dede’ye girip çıkmak için herkes üç basamakla çıkılan ve küçük bir sahanlıktan sonra yine üç basamakla inilen bu merdivenleri kullanırdı. Essah Ramazan Dede günlerinde hanımlar sadece su böreği, höşmerim ve bunun gibi börek ve tatlıları yaparlarmış. Et yemeklerini ise erkekler çarşıda hazırlatır ve hamallarla gönderirlermiş. Hamallar hemen girişteki tahta merdivenin önüne gelir ve yemek sahibini çağırırlarmış. Mesela “Kuş Hafız’ın kebabı geldi; gelip alsınlar” diye içeriye bağırırmış. Yemekler yenilip birbirlerine de ikramda bulunulduktan sonra mevlit ve topluca Kur’an okunurmuş. Akşama doğru da gençlerin Bıyıklı Çeşmesi ve bugünkü Kır Lokantası’nın arkasında bulunan Keçeli Suyu’ndan taşıdıkları leziz sular ile demlenen tavşan kanı çaylar da içildikten sonra kuvvetli rüzgâr ve akşam soğuğu çıkmadan önce evlere dönülürmüş. Kadınların kendi aralarında eğlendiği, dinlendiği bu Essah Ramazan Dede günleri adeta bir kadınlar bayramı olurmuş.” (Şefika Mercanlıgil, Çocukluğumdaki Gerede, Gerede Belediyesi Kültür Yayınları, Genişletilmiş 2. Baskı, Gerede 2002, s. 84-86.)
***
Biz de zaman zaman bu güzel mekâna gelip vakit geçirmedeyiz. Buranın mis gibi havasından, suyundan, maneviyatından dolu dolu istifade etmedeyiz. Bundan ötürü Esentepe’yle ilgili kaleme aldığımız birkaç yazı var. Bunlardan “Esentepe’de Bir Gün” başlığını taşıyan yazıyı aşağıya kaydetmek istiyoruz:

Esentepe’de Bir Gün… Çocuklarla Esentepe’ye geldik. Yavrular doğada her türden var oluşun tadını doyasıya çıkarırken ben de keyifle onları seyrediyorum.

Taze bir çiçek, asırlık çam ağaçları gibi bu güzel tabiata anlam katıyor yavrular. O güzelim duygularını doğanın taze enerjisi ile besliyorlar. Ait oldukları zamanın derinliğini yaşıyorlar. Esentepe de onlara bu imkânı doyasıya veriyor.

Çocuk ve tabiat anda buluşuyorlar. Ne geçmişin kederi ne de geleceğin endişesi… Çocuklarda ve Esentepe’de onlardan eser bile yok. Doğa, var olmanın, çocuklar da eğlencenin tadını çıkarıyor. Yaşamaktan benim anladığım onların birlikteliğindeki şu güzelim hâllerdir. Biz de yani hayatın sorumluğunu dâimâ üzerinde ve kalbinde hissedenler büyük büyük hedeflerin ve sözlerin altında ezilmeyi bir maharet zannediyoruz. Hâlbuki yaşamı kaçıran bizleriz, tadını çıkaran doğadaki çocuklar…

İşte Esentepe şu harikulade güzelliği ile bize biraz sakin kalabilmenin, dinginliğin ve hayata çocuğun dünyasından bakabilmenin ne kadar önemli ve gerekli olduğunu söylüyor. Bu yüzden Esentepe’de geçirdiğim şu vakitler bana doğanın gerçek yorumunun çocuğun hayatında olduğunu fısıldıyor.

Esentepe’ye fırsat buldukça geliyorum. Buraya çocuklarımı da getiriyorum. Çünkü bu muhteşem tabiatı onların sade bakışıyla izliyorum biraz. Onlar hangi ağacın ve çiçeğin yanında durulacağını, ne zaman koşulacağını iyi biliyor. İnsanın rehberi çocuklar olunca her türden sadelik de bir mutluluk vesilesi oluyor.”
[Yasin ŞEN “Esentepe’de Bir Gün” Afyon Haberleri [https://afyonhaberleri.com/esentepede-bir-gun/ (Erişim Tarihi: 24.05-2023)].

Esentepe’yle ilgili kaleme aldığımız ve “Esentepe Düşünceleri” adını taşıyan bir diğer yazımız ise şöyledir:

Ulu çamların altında yaşanmış zamanlara uzanıyorum burada. Esentepe'de derin bir zamanı duyuyorum giderek. Hemen şu yakınımdaki çam ağacına dokunan biriyle asırlardan beri sohbet ediyor gibiyim.

Ramazan Dede'den yadigâr bir nefes gibi ciğerlerime dolan şu hava çok uzun zamandır yaşayan bir bilge gibi geliyor bana. O mübarek zâtın varlığını duyuyorum her şeyde. Bir hürmet ve mahabbet hâli seziliyor burada.

Esentepe'de birikmiş zamanlar var. Hem de çok derin bir huzur hâli... Kuşlar, çiçekler, bu kadim ağaçlar kadim zamanlardan bu ana uzanan yolcular gibi... Bir ulu çam ağacının altında dinliyorum kendimi, doğayı ve her türden anlamlı şu sesleri... Bir derin ilhamı süzüyorum gökten.

Gönlüm Esentepe'de bilgiye, huzura ve dinginliğe doğuyor. Kendimi buraya ait hissediyorum. Burada doluyorum. Yahut zaten öyleyim de bunu Esentepe'ye geldiğimde anlıyorum. Hangi ağaç olmasın da altında bir dolu ilhamı gönlümde hissetmeyeyim! Ramazan Dede'nin ve başka erenlerin bu güzelim yere maneviyatı sinmiş. Nasıl sinmesin ki! Esentepe demek Ramazan Dede demek... Zaten bu güzelim yer, yakın zamana kadar Ramazan Dede'nin adıyla anılmıyor muydu? İşte yüzlerce yıl önce bedeni burada toprağa sırlanan bu Yesevi dervişi alperen zat, bugün burada manasıyla duyuluyor. Bunu en çok da onun hakkında anlatılan bunca menkıbeden, rivayetten anlıyoruz. Onun burada sadece geçmiş zamanlara ait bir hatıradan ibaret olmadığını, öze sinmiş sözlerin gökkubbede yankılanan hoş sedasından ve Ramazan Dede'nin gönüllere bıraktığı derin muhabbetten anlamak mümkün.”
[Yasin Şen, “Esentepe Düşünceleri”, Afyon Kent Haber [https://www.afyonkenthaber.com/yazarlar/yasin-sen/esentepe-dusunceleri/908/ (Erişim Tarihi: 24.05.2023)].

Esentepe’yi anlatmak, onu kelimelerle biteviye ifade etmek biraz müşkildir. Esentepe’ye gelen herkesin ondan alacağı şeyler vardır. Bu anlamda Esentepe’ye gelen herkes onda kendinden bir şeyler bulur. Esentepe, kendisinde biriken mânevî derinliği cömert bir şekilde sevenlerine armağan eder. Onda bulduğumuz bir ilham, bir düşünme, bir fikir, bir güzellik ve dinlenmemize yardımcı başka hisler olabilir. Dolayısıyla özünde bir Selçuklu mezarlığı olsa bile burada Ramazan Dedemizin mânevî huzurunda edep ve güzellik duyguları içerisinde insan birçok güzelliği yaşayıp hissetmeye başlıyor. Bu yüzden Esentepe’nin Gerede’ye Allah’ın yüce bir ihsanı olduğunu söylemek gerekir.
*
Burada Esentepe’yi konu edinen şiirlerden de örnek vermek istiyoruz. Bunlardan birisi İrfan Şimşek’e ait “Esentepe” başlığını taşıyan ve GERKAV Bülteni’nde yayınlanan aşağıdaki şiirdir:

Gerede’nin kuzey yamaçlarında,
Güzel bir mesire var: ESENTEPE
Yazı başka, kışı başka güzeldir,
Yılın altı ayı kar ESENTEPE

Çamları var asırları deviren,
Çayırları görmüş nice pehlivan,
Güzelliği olmuş dillere destan,
Nice aşıklara yar ESENTEPE

Rüzgâr eser çam dalları sallanır,
Dalda cıvıl cıvıl kuşlar dillenir,
Çam dibinde yorgunluğum dinlenir,
Beni çimlerinle sar ESENTEPE

Ramazan Dedemiz tarih damgası
Gönüllere düşen huzur damlası,
Tepeden bakıyor Keçi Kalesi,
Bizi tarihlere sor ESENTEPE

Kışın ak duvaklı geline benzer,
Yazın yeşillere bürünür gezer,
Baharda bağrını çiçekler bezer,
Kimi al, kimisi mor ESENTEPE

Nice turistlerin uğrak yerisin,
Yazı yeşil sonbaharda sarısın,
Türkiye’mde güzellerden birisin,
Görülmeye değer yer ESETEPE

İRFAN’ım üstünde mangalı yaktım,
Kalkıp GEREDE’ye yüksekten baktım
Çıktım yamacına kayak da yaptım,
Nasıl da düşmüştüm gör ESENTEPE

Bu şiirleri daha da artırmak mümkün olmakla beraber biz burada bu manzumelerle vermekle yetinmek istiyoruz. Gerçekten de Gerede’nin iftihar sebebi olan Ramazan Dede ve Esentepe hem doğal güzelliği hem de geçmişten gelen birikimiyle bu toprakların bir mührü durumundadır.





Tüm yazarlar için tıklayın

YAZARLAR

Tamamı