ESKİÇAĞA'DA BİR KAHVEHANE
Eskiçağa, Bolu'nun Yeniçağa ilçesinin küçük, şirin, tarihî bir köyü. Köyün, Yıldırım Beyazıt döneminde yapılan hamamı Eskiçağa'nın tarihinin ne kadar köklü ve burasının bir zamanlar merkezî bir yer olduğunun göstergesidir. Ayrıca burada bir sel sonucu yıkılan bir kemerli köprü de bulunmaktaymış bir zamanlar. Anlaşılan o ki, Eskiçağa, tarihi çok eskilere dayanan, Türklüğün Anadolu'daki erken dönem izlerini taşıyan bir yerdir. Bu hususların her biri ve köy içindeki tarihî eserler ayrı bir yazı konusu olmayı hak etmektedir.
Bu yazıda söz konusu etmek istediğim husus köydeki bir kahvehanedir. Burası bugün kamyon şoförlüğünden malulen emekli olan İsmail Demir tarafından işletilmektedir. Kahvenin bir yol üzerinde olması burayı on yıllardan beri canlı tutmuş. Yolcular çay içip dinlenebildikleri bu yeri yolculuklarının uzun yıllardan beri uğrak yeri bir hâline getirmiş.
İsmail ağabeyin baba mesleği berberlik ve kahvecilik. Burası 1948 senesinde açılmış. O günden beri yetmiş yıldan fazla bir zamandır yolculara ve gelen gidenlere çay ikram edilmeye devam ediliyor.
Çayın özelliği odun ateşinde hazırlanmasıdır. Burada önceden nargile de içilebiliyormuş. Kahvede bir zamanlar on tane nargile varmış. İsmail ağabey o günlerden bahsederken "Sigara dumanı bir yandan, nargilenin ve sobanın dumanı bir yandan." demişti ki, aslında bu sözler bir ressama veya romancıya engin duygular ilham edebilir.
İsmail ağabeyin dedesi ise Çanakkale'de şehit olmuş. İçeride kahve ocağı tarafında asılı duran ÇANAKKALE 1915 yazılı atkı da herhalde bunun için oraya asılmış.
İsmail ağabeyin kendisi kamyon şoförü. Bir gün kaza yapmış ve burada şimdiki mesleğini icra etmeye başlamış. İçeride bir berber dükkânı var. Burayı hem kahve hem de berber dükkânı işletmek için onun babası açmış. Babası Kahveci Nazif Demir 1988 senesinde rahmetli olmuş. Onun odun ateşinde demlediği çayların müptelâları ve kahvenin müdavimleri hiç eksik olmamış.
Nazif Demir uzun yıllar hem kahvehane hem de berber dükkânını işletmiş burada. O zamandan kalan birkaç berber koltuğu hâlâ kahvede bir köşede öylece duruyor. Önceden bazı meslek erbabının mesleğini kahvehanelerde icra ettiği düşünülürse buranın tarihî ve otantik havasının devam ettiğini, bunun da müşterileri cezbettiğini söyleyebiliriz.
Kahvehanenin bazı talipleri de olmuş. Bir zaman Altındağ eski belediye başkanı Veysel Tiryaki burayı olduğu gibi Altındağ'a nakletmek istemiş. İsmail ağabey bunu kabul etmemiş.
İsteyen müşteriler buraya bir şey, bir hatıra veya eşya bırakıp gider. İçerisi bu sebepten bir müzeyi andıran bir görünüm kazanmış zaman içinde. Hatta 1950, 1960, 1970'li yılların eşyaları var içeride. Neler yok ki kahvede! Saatler, şapkalar, atkılar, oyuncaklar, haritalar, masalar, çerçevelenmiş gazete kupürleri, testiler, bazı ev eşyaları, kitaplar, fotoğraflar... Ayrıca kahvede bal ve reçine de satılıyor. Kahvehane, mevcut hâliyle zamanla biriken eşyanın sergilendiği ve insanların kaybolmayan hatıralarını görebildiği bir koleksiyon evi gibi olmuş.
Kahvenin zaman içinde bazı önemli misafirleri de olmuş. İsmet İnönü bunlardan birisi. Kendisine Ankara'dan Zonguldak'a giderken burada çay ve ayran ikram edilmiş. Burası zaman zaman bölgeyi ziyaret eden milletvekilleri ve belediye başkanlarının da uğrak yeri olmuş.
Bir yol düşürüp buraya uğramak, İsmail ağabeyin odun ateşinde hazırladığı çayından içmek, içeride biriken bir yığın zamanı ve hatırayı hissetmek iyi olurdu. Biribirini hiç tanımayan insanların bıraktığı eşyalar ve uzun yıllardan beri biriken şeyler sayesinde bu kahvehane, insan talihinin kesiştiği ilginç bir merkez olmuş gibidir.
Yasin ŞEN
Dörtdivan ÇPAL
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni