Giriş
Bu yazının konusu Gerede Yıldırım Beyazıt Camii ve bu caminin tarihçesidir. Fakat konuya geçmeden önce caminin bânisi olan Yıldırım Beyazıt’ın hayatına kısa da olsa burada yer vermeliyiz. Yıldırım Beyazıt Han kimdir?
Osmanlı hükümdarlarının dördüncüsü olan Yıldırım Beyazıt Han, 1354 senesinde Edirne’de dünyaya geldi. Çocukluğundan itibaren iyi bir eğitim gördü. Birinci Murat’ın en büyük oğlu olan Beyazıt’ın annesi Gülçiçek Hatun’dur.
Kütahya ve dolaylarına sancak beyi olarak tayin edilen Şehzade Beyazıt, babasıyla birlikte katıldığı Karamanoğulları seferinde (1386) gösterdiği cesaret ve yiğitlik üzerine “Yıldırım” lakabıyla anılmaya başlandı. Birinci Kosova Savaşı’nda babası Birinci Murat şehit olunca, onun yerine geçti.
Hayatı mücadelelerle ve Anadolu birliğini tesis etme gayretleriyle geçen Yıldırım Han, özellikle Batı Anadolu’daki Türk beyliklerinin topraklarını Osmanlı’ya dâhil etti. Yine bunun için Karamanoğulları ve Kadı Burhannedin Devleti’yle bazı savaşları oldu.
Onun saltanatı döneminde İstanbul kuşatıldı. Alınamadı. Rumeli topraklarında bu dönemde hızlı fetih hareketleri meydana geldi. 1396 senesinde Yıldırım Han, Niğbolu Savaşı’nda Haçlı ordusunu bozguna uğrattı. Bundan sonra Karamanoğlu Alaaddin Bey üzerine yürüyen Yıldırım Han, bu beyliğin topraklarını ülkesine kattı.
1402 yılında Timur’la yaptığı Ankara Savaşı’nda mağlup olan Yıldırım Beyazıt Han bir müddet sonra vefat etti (1403).
Yıldırım Beyazıt’ın şehzadelik ve saltanat yılları Anadolu’daki ve Rumeli’deki fütuhatın en parlak dönemlerinden birisidir. Beri yandan özellikle Batı Karadeniz ve Bursa civarında yoğunlaşan imar faaliyetleri; cami, mescit, medrese, kervansaray, zaviye, hamam, imaret, köprü, darüşşifa gibi yapılar açısından da onun zamanı oldukça parlak bir dönem olmuştur.
Bu dönemde Osmanlı sınırları içerisinde kalan şehirlerde birçok eserin yapıldığını görüyoruz. Mudurnu Yıldırım Beyazıt Külliyesi bunun en önemli örneklerinden birisidir. Bolu merkezde ve ilçelerinde yaptırılan bu eserlerle Türk-İslam mührü bu topraklara iyiden iyiye kazınmış durumdadır.
Yıldırım Han’ın Bolu sınırları içerisinde yaptırdığı eserlerin önemli bir kısmı Gerede’de ve tarihte Gerede’ye tâbi yerlerde de bulunmaktadır. Eskiçağa köyündeki Yıldırım Beyazıt Camii ve hamamı, Gerede Kervansarayı, Gerede Yıldırım Beyazıt Medresesi ve Hamamı, Gerede Yıldırım Beyazıt Camii, Gerede’nin Dağkara Köyü’nde bulunan Yıldırım Beyazıt Camii onun bu bölgedeki imar faaliyetlerine ne denli önem verdiğini göstermektedir. Bu yapıların bir kısmı günümüze ulaşmamıştır.
Yaptırdığı eserlerle Bolu’da ve ilçelerinde kurucu bir şahsiyet olarak önemli izler bırakan Sultan Yıldırım Beyazıt Han’ın Gerede’de bir külliye inşa ettirdiği anlaşılmaktadır. Bu külliye tarihi belgelerden anlaşıldığı kadarıyla cami, medrese, han ve hamamdan müteşekkildi. Bu yapıların Yıldırım Beyazıt Han’ın Candaroğulları üzerine 1390’lı yıllarda yaptığı seferin neticesinde ve Gerede’nin fethinden sonra yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Caminin yapım yılı çeşitli kaynaklarda 1395 veya 1399 olarak gösterilmektedir.
Gerede Yıldırım Beyazıt Camii’ni konu alan bu araştırmada caminin tarihçesi üzerinde durulduktan sonra hem cami hem de camide görev yapan imam-hatip, vaiz, müezzinlerin yanı sıra Gerede’de Yıldırım Beyazıt Han’ın yaptırdığı camiye bağlı vakıflar üzerinde durulacaktır.
Yıldırım Beyazıt Camii, 1944 Gerede Depremi’nde yıkılmış sonraki yıllarda yeniden yapılmıştır. Hamamın kalıntılarının ise yakın zamanlara kadar geldiği ve sonradan bunların da ortadan kaldırıldığı anlaşılmaktadır. Camiye gerek vakfiyelerinden gerekse yazılı belgelerden özel bir önem atfedildiği anlaşılmaktadır.
Devlet Arşivleri’nde yaptığımız incelemelerde bu külliye içerisinde yer alan han ve hamamın zaman içinde birçok kez tamir gördüğü anlaşılmaktadır. Fakat bunlar günümüze ulaşmamıştır.
Şimdi burada Yıldırım Beyazıt Camii ve diğer eserler üzerinde eldeki mevcut belgelerden ve kaynaklardan hareketle biraz daha ayrıntılı bir şekilde durmak istiyoruz. Yıldırım Beyazıt Camii
Yıldırım Beyazıt Camii, Gerede’de “büyük camii” olarak kabul görmüş, yüzyıllarca Gerede’nin merkez camii olarak bilinmiştir. Yakın dönemlerde Yeni Camii’nin yapılmasıyla bu özelliği değişmiştir. Bu cami Evliya Çelebi tarafından Seyahatnâme’de “Çarşı içindeki en güzel cami” olarak vasıflandırılmıştır.
Yıldırım Beyazıt Camii, Gerede’de Sultan Yıldırım Beyazıt Han tarafından yaptırılmıştır. Yıldırım Han’ın, camiye gelir olmak üzere caminin güney yönünde “Yıldırım Beyazıt Hamamı” diye anılan hamamı yaptırdığı anlaşılmaktadır. Fakat zamanla ve Gerede’nin 16. Yüzyıl’da yer değiştirmesiyle bu hamam harap ve kullanılamaz bir duruma düşmüştür. Daha sonra bir kervansaray ve sekiz dükkân bu camiye vakfedilmiştir (Kenan Ziya Taş, Osmanlının Arka Bahçesi Bolu Sancağı, Post Yayınları, İstanbul 2017, s. 116).
Yıldırım Beyazıt Camii, Gerede’de yakın zamanlara kadar ilçenin en büyük camii olarak zikredilmiştir. Örneğin 1899 yılında bu cami Gerede’nin en eski ve en büyük camisi olarak kabul edilmiştir. Bu cami zengin vakıflarıyla dikkat çekmektedir. Caminin iki yüz civarında tarlasının bulunduğu nakledilmektedir (https://www.bybv.org.tr/Pages1_1/2128).
1844 yılına ait temettuat defterlerinde caminin imam-hatibinin ismi de kaydedilmiştir. “Câmi-i Kebir” diye anılan caminin 1840 yılındaki imam hatibi Kitirler Mahallesi’nde ikamet eden Hafız Mustafa Efendi’dir. (Müstakil Bolu Livası Salnamesi H. 1291/ M. 1899, s.300; Ramazan Kaşmer, 1844 Yılı Temettuat Defterleri’ne Göre Gerede’deki Din Görevlileri, Külliyat Osmanlı Araştırmaları Dergisi, S. 11, Ağustos 2020, s. 124).
Osmanlı dönemi kayıtlarında caminin daha önceki yıllara ait imam-hatipleri hakkında da bazı bilgiler edinebiliyoruz. 1678 senesine ait bir belgede bu camiye Şeyh Hüseyin Efendi’nin imam-hatip olarak tayin edildiğini öğrenmekteyiz. Şeyh Hüseyin Efendi, arşiv belgelerinden anlaşıldığı kadarıyla Üsküdar’da metfun ve Celvetiyye tarikatının pîri Aziz Mahmud Hüdâyî hazretlerinin Gerede’ye gönderdiği halifelerindendir. Şeyh Hüseyin Efendi, daha sonra Gerede’de kendi adıyla anılan ve kendisinin dergâh olarak kullandığı camiyi yaptırmış ve vefatından sonra dergâhının haziresine defnedilmiştir. Mezarı hâlen ziyaretgâhtır.
1679 yılına ait bir belgeden bu yıllarda caminin imam-hatibinin İslam Halife olduğu anlaşılmaktadır. Bir başka belgeden ise İslam Halife’nin 1698 senesinde vefat ettiği, yerine tayin olması hususunda İvaz Halife’nin talep edildiği Gerede kadısı Mahmud Efendi’ye ait bir arzdan anlaşılmaktadır.
H. 1134 / M. 1722 senesine ait bir belgede Gerede Yıldırım Beyazıt Han Camii’nde görevli Şeyh Abdullah’ın burada imam-hatip olarak bulunduğunu ve Mustafa adında bir şahsın kendisine müdahalede bulunduğu görülmektedir. Belgede Şeyh Abdullah’ın kendisine berat verildiği kaydı da bulunmaktadır. Kanaatimizce bu belge önemlidir. Çünkü caminin imam hatibi olan Abdullah’ın “şeyh” olarak anıldığını görmekteyiz. Bu durumda Yıldırım Beyazıt Camii’nin, -buradaki şeyh tabiri bir tarikat tarafından Abdullah Efendi’nin kendisine verildiyse- 18. Yüzyıl’ın başlarında tasavvufî faaliyetlerin yürütüldüğü bir merkez hâline geldiğini göstermektedir. Camiye imam-hatip olarak tayin edilen Celvetî şeyhi Şeyh Hüseyin Efendi’nin tayini de Yıldırım Beyazıt Camii’nin tasavvufî bir merkez olarak faaliyet gösterdiğine dair düşünceleri desteklemektedir.
Osmanlı Arşivleri’ndeki bir başka belgeden 1764 senesinde caminin imam-hatipliğini Ali ve Mehmed Efendilerin müşterek olarak icra ettiğini anlıyoruz.
H. 1172 / M. 1758 senesine ait bir başka belgeden Konrapa mukataasından aldığı ücretle Gerede Yıldırım Beyazıt Camii imametini ve hitabetini haksız bir şekilde elde eden Suhteoğlu Mehmed’den bu vazifenin alınıp Ebubekir’e verildiğini öğrenmekteyiz. Bu belgeden, Gerede Yıldırım Beyazıt Camii’nin Konrapa mukataasından da bir gelirinin olduğu anlaşılmaktadır. Mukataa, devlete ait toprakların bir bedel karşılığında kiraya verilmesidir.
H. 1226 / M. 1811 yılına ait Gerede kadısı Mehmed Emin Efendi tarafından yazılan bir başka arzda Yıldırım Beyazıt Camii’nde günlük bir akçeyle hatip ve yine günlük bir akçeyle imam olan Hafız Ali’nin vefat etmesiyle oğulları Hafız Ali ve Hafız Mustafa’nın tayininin rica edildiği görülmektedir.
H. 1310 / M. 1892 senesine ait bir diğer belgede Yıldırım Beyazıt Camii’ne İmam Hafız Abdurrahim’in tayin olduğu, tayin belgesinin liva evkaf müdürünün elinde tutulduğu tayin olunan imamın verdiği arzuhalden anlaşılmaktadır. Yine H. 1311 / M. 1893 senesine ait bir belgeden Abdurrahim’in camiye tayin olduğu görülmektedir. Bu belgede Abdurrahim caminin imametinin kendisine verilmesini rica etmektedir. Yine bu yıla ait olmak üzere imam Abdürrahim’e ait bir başka belge daha bulunmaktadır.
Yıldırım Beyazıt Camii, vakıf gelirleri açısından oldukça zengin bir camidir. Osmanlı Arşivleri’nde yer alan bir belgede on bir adet mezbahanın, gelirlerini 1801 yılında bu camiye vakfettiği görülmektedir. Bu durumda Yıldırım Beyazıt Camii’nin vakıflarının tarihî süreç içerisinde zenginleştiği anlaşılmaktadır.
H. 1173 / M. 1759 senesine ait bir belgede Yıldırım Beyazıt Han Camii vakıflarının bir mütevellisi olduğunu, bu caminin ve vakıflarının “Saray-ı Cedîd-i Sultanî Ağalığı” nezaretinde olduğu kayıtlıdır. Kanaatimizce bu ibare oldukça önemlidir ve Gerede Yıldırım Beyazıt Camii’yle Osmanlı sarayının doğrudan ilgilendiğini göstermektedir. Yine bu belgeden “Sultan Yıldırım Beyazıd Han Camii Vakfı Mütevellisi” İbrahim bin Ali’nin görevlerini layıkıyla yerine getirmediği ve yerine Mahmud adında başka birinin tayin olduğu görülmektedir. Adı geçen İbrahim bin Ali, Gerede’den İstanbul’a çağrılmış, vazifelerini layıkıyla yerine getireceği taahhüdü alındıktan sonra Mahmud azledilip kendisinin yine bu vazifeye getirileceği belirtilmiştir.
H. 1179/ M. 1765 senesine ait başka bir belgeden Yıldırım Beyazıt Han Camii Vakfı mütevellisinin Ömer bin Mustafa adında biri olduğu, onun kendi isteğiyle bu vazifeden el çektiği ve görevi kendi isteğiyle Mehmed bin Hüseyin ile Ahmed bin Mustafa’ya bıraktığı görülmektedir.
H. 1190 / M. 1776 senesine ait bir başka belgede Sultan Yıldırım Beyazıt Han Camii’nde boş bulunan vaizlik vazifesine tayin edilme konusunda Mehmed Emin ve Mehmed Reşid imzalı bir belgeye tesadüf ediyoruz.
H. 1134 / M. 1722 senesine ait bir belgede Yıldırım Beyazıt Camii’nde müezzin olarak vazife yapan Ali adlı kişinin beratının yenilendiğini ve ona verilen akçenin Konrapa mukataasından karşılandığını öğreniyoruz. Yine bu belgede bu camide görevli Ali Musa’nın kendi vazifesini Mehmed Salih’e devrettiğini öğrenmekteyiz.
H. 1198 / M. 1784 senesine ait bir belgeden Yenisaray Ağası nezaretinde olan vakıflardan, ismi belirtilmeyen bir kişiye Yıldırım Beyazıt Camii müezzinliğinin tevcih edildiğini görmekteyiz. H. 1316 / M. 1898 senesinde Yıldırım Beyazıt Camii’nin tamir edildiğini yine başka bir belgeden öğrenmekteyiz.
Gerede Yıldırım Beyazıt Camii, 1910 senesinden yeniden yapılmıştır (M. Faruk Bayraktar, Geredeli Müftü Ahmed Kemaleddin Efendi, Eminevim Yayınları, İst. 2016, s. 33). Bu tarihe kadar caminin harap duruma geldiği yeniden yapılmasından anlaşılmaktadır. Fakat cami, 1944 Gerede Depremi’nde büyük ölçüde yıkılmış ve daha sonraki dönemlerde ve 1947-1949 yılları arasında yeniden inşa edilmiştir. Bu depremde caminin minaresinin üç parça hâlinde yıkıldığı ifade edilmektedir (Fatih Erkoçoğlu, “Gerede’de Osmanlı’dan Kalma Vakıflar ve Tarihî Eserler”, Geçmişten Günümüze Gerede Sempozyumu Bildiri Kitabı, Gerede Belediyesi Yayınları 2000, s. 86). Dr. Yasin ŞEN
Dörtdivan