50 küsur yıl önce tahta bavulları ellerinde gurbet yollarına düşen birinci nesil arkasında gözü yaşlı gelinler, boynu bükük yavrular, kadere razı anne ve babalar bırakmıştı. Geldiler, çalıştılar fakat dönemediler.
Zaman can evimizde bir sancı adeta, köprülerin altından çok sular aktı. Anadolu’nun yağız delikanlılarının kara saçları ağardı, omuzları çöktü ve torun torba sahibi oldular. Ve öyle dönüşler başladı ki, her birinin yürek burkan, içimizi sızlatan hikâyesi var.
Gurbet ölümlerinden bahsediyorum...
Üstad Necip Fazıl’ın ölümü anlatırken "O kapıdan kol ve kanat kırılmadan geçilmez" dediği gibi çevremizde, yakınlarımızda göçenleri gördükçe, duydukça boynumuz bükülüyor, garipliğimize ağlıyoruz...
Cenaze nakil firmalarının verdikleri rakamlara baktığımız zaman gurbetçiler arasında ölüm oranlarının yıllara göre nasıl arttığını göreceksiniz. Almanya’nın temellerine harç olmuş, arkına su taşımış bir nesil sessiz sedasız aramızdan ayrılırken yaşanan dramları ifade etmek öyle zor ki...
Bir ömrün yorgunluğunu atacakları, dinlenecekleri yaşlarda ve genellikle emekli dahi olamadan gidiyorlar...
Korkuların okşadığı, duvarların bile hüzün terlediği odasında yapayalnız öldükten sonra günlerce öylece kalan, arayanı-soranı olmayanlar...
Hasrete, gurbete bir nokta koyarak gençliğini ve sağlığını yitirmiş bir halde temelli dönmek üzere havaalanında bavullarını verip, ne yazık ki kendisi oracıkta yığılıp kalanlar...
Ben kahreden kimsesizlik diyeyim, siz ne dersiniz bilmem...
Hristiyan mezarlığına defnedilmekten son anda insaf sahibi insanlar tarafından kurtarılanlar ve hatta kurtarılamayanlar...!
Öldüğünü kimselerin bilmediği, morglarda haftalarca kalanlar, soğuk suyla dahi yıkanmayan garipler...
"Çocuklarımla bir sofrada oturup şen-şakrak beraber bir yemek yeme bahtiyarlığına eremedim" diyerek içindeki acıyla ‘elveda’ diyenler ve daha neler, neler...
Hani ev sahibi ‘biz işçi istedik, insanlar geldi’ diyerek bir gerçeğin altını çizmişti. Evet, gelenler insandı. Hepsinin tozpembe hayalleri, yarınlara dair ümitleri vardı. Ama hayatın getirecekleri ve götürecekleri önceden bilinemezdi. Sıkıntıların en yamanını, çilelerin en çekilmezini çektiler...
Yanlışların yanında, belki de bizim dışımızda gelişen bir ilahi tecelli olarak unutulmaz hizmetlere imza attılar. Ben inanıyorum ki, birinci nesil bu gayretli insanlar hep hayırla, dualarla yâd edilecekler. Bu gök kubbede bir hoş seda bırakanlara ne mutlu. Evvel gidenlere gani gani rahmet olsun.
Servet YÜKSEL