KÖROĞLU - II
Dede Korkut Destanı’nın Türkmenistan Boyları’nda Köroğlu bir de Bayındır Han’ın üzerine yürüyen Togta Han münasebetiyle söz konusu edilmektedir. Togta Han, İç ve Dış Oğuzlar’ın hükümdarı Bayındır Han’ı yenmek ve onu ortadan kaldırmak istemektedir. Bunun için yüz bin kişilik bir ordu hazırlamıştır. Bayındır Han bunu bir casusu yoluyla haber alır ve Togta Han’ın gece yürüyerek gündüz dinlenerek üzerine geldiğini öğrenir.
Bunun üzerine Bayındır Han bütün Oğuz boylarına iki yüz bin kişik bir ordu hazırlanması emrini verir. Tez zamanda iki yüzbin kişilik bir ordu hazırlanır. Savaş hazırlıkları biter. Bu arada Korkut Ata savaş için toplanan bu Oğuz yiğitlerine nasihatte bulunur. Bayındır Han ordusunu hazırladıktan sonra komutayı ele alıp yürüyüşe geçer. Bir dağın eteğinde durur. Askerlerini dörde ayırır. Ordunun bir kısmı Togta Han’ın askerlerini sağ ve arka taraftan kuşatacaktır. Bu askerlere Salur Kazan yolbaşlık edecekti. İkinci kısım ise düşmanın geldiği yolun batı tarafına yönelecektir. Bu kısma da Köroğlu yolbaşlık edecektir. Ordunun üçüncü kısmına Teke Beyi Zaman Bey yolbaşlık edecektir ve düşmanın geldiği yolun doğu tarafına yönelecektir. Dördüncü kısma ise Bayındır Han yolbaşlık edecektir ve o Togta Han’ın tam karşısına çıkacaktır.
Bu savaşta Togta Han ve ordusu büyük bir yenilgiye uğrar. Togta Han kaçmaya çalışırken Köroğlu onu esir alır. Ellerini bağlar ve Bayındır Han’ın huzuruna getirir. Burada dikkatimizi çeken husus Köroğlu’nun Salur Kazan, Korkut Ata ve Bayındır Han gibi Dede Kokut Destanı’nda çok önemli yerleri olan şahsiyetlerle birlikte anılması, Bayındır Han’ın ordusunu komuta etmesi ve savaşta düşmanın hükümdarını esir alıp Bayındır Han’a getirmesidir. Bu durum Bayındır Han’ın Köroğlu’na itimatının hiç de boşa gitmediğini, onun güçlü bir destanî şahsiyete sahip olduğunu, Oğuz destan geleneği içinde yüzlerce yıldan beri niçin yaşadığını göstermektedir. Bunun işaret ettiği bir diğer durum ise Türk destanlarının bir bütün olduğunun yeniden ortaya çıkmasıdır. Burada Türk destan geleneğinin en önemli şahsiyetleri bir aradadır. Üstelik Köroğlu ve Dede Korkut Destanı’ndaki şahsiyetler arasında organik bir bütünlük söz konusudur. Zamanın ve mekânın belirsizleşmesi veya aradaki farkın kapatılması onları bu güçlü anlatı geleneği içerisinde bir araya getirmiştir. Bu durum Köroğlu araştırmalarıyla ilgili yeni bir bilgidir ve Türk destan geleneği içerisinde başka sürprizlerin de olabileceğine işaret etmektedir.
Köroğlu, Dörtdivan’da bir değer olarak yaşamaktadır. Bunu Köroğlu’yla ilgili anlatılardan ve yakın zamanlara kadar güçlü bir gelenek olarak burada yaşamasından anlamaktayız. Mesela Doğancılar Köyü’nde ikamet eden ve 1980 senesinde vefat eden Eyup Şahin, Köroğlu anlatılarını manzum olarak nakleden değerlerden birisiydi. Eyüp Şahin’in anlattıkları Prof. Dr. Faruk Sümer ve öğrencileri tarafından kayda alınmıştır. Burada dikkati çekmek istediğimiz başka bir husus Dörtdivanlı şairlerin Köroğlu’nu müstakil olarak şiirlerinde işlemeleridir. Dörtdivan’ın Adakınık köyünden Servet Yüksel, şiirlerinde başarılı bir şekilde Köroğlu’na yer verenlerdendir. Onun “Köroğlu” başlıklı bir şiiri bu konuda yazılanların en güzel örneklerinden birisidir:
Bolu dağlarında bir deli rüzgâr,
Diyardan diyara koşar Köroğlu
Mertlik dedikleri mayasında var,
Er meydanlarında coşar Köroğlu
Yiğitlerin evi, ocağı dağlar,
Vefalı dost, anne kucağı dağlar
Destanlarımızın çiçeği dağlar,
Toz-duman yollara düşer Köroğlu
Yeşil yaylaların meralı Kırat
Nal kıran, hileli edalı Kırat
Zaptedilmez altın yeleli Kırat
Beş kale burcundan aşar Köroğlu
Meşveret meclisi kurulsun Ayvaz,
Ok atılsın, kılıç vurulsun Ayvaz
Yoldaşım, derttaşım şen olsun Ayvaz
Kabına sığmaz hey taşar Köroğlu
Bolu dağlarında bir ateş yanar,
Soğuk pınarlardan içer Köroğlu
Mertlik dedikleri mayasında var
Türk’in sinesinde yaşar Köroğlu
(Servet Yüksel, “Köroğlu”, DİVANDER Bülteni, Y. 1, S. 1, Kasım 1996, s. 10.)
Köroğlu’yla ilgili Dördivan’da yaptığımız küçük derlemeler vardır. Bu derlemeler Çavuşlar Camii imamı İsmail Tezel’den alınmıştır. Bu derlemelerden birisi şöyledir: Köroğlu davarını önüne katmış ve bunları pazara götürmektedir. Ayvaz ve babası da onun yanındadır. Yol boyunca Ayvaz’ın hareketlerini, işbilirliğini seyreden Köroğlu çocuğa hayran olur ve onu yanına almak ister. Babasına “Sen bu çocuğu bana ver, ben davar filan istemiyorum!” der. Çocuğu alır ve gider. Bu hadise Köroğlu ile Ayvaz’ın yakın yol arkadaşlığının nasıl başladığını göstermektedir. Ayrıca Ayvaz’ın Köroğlu tarafından yetiştirildiğini anlatmaktadır. (Bu hikaye Dörtdivan Çavuşlar Camii İmamı ve kendisi Doğancılar Köyü’nden olan İsmail Tezel’den derlenmiştir. Kendisi bu hikayeyi 1991 yıllarda seksen bir yaşlarında vefat eden dedesinden dinlemiştir. Bu hikâye İsmail Tezel’den 25/08/2020 tarihinde Dörtdivan merkezde derlenmiştir.).
Yine İsmail Tezel’in dedesinden naklettiğine göre Köroğlu çok zeki ve uyanık biriymiş. O görüldüğünü, gözetlendiğini hissederse yanındaki yoğurdu kayalıklardan aşağı dökermiş. Bunu gören kayalıklarda kartalların olduğunu ve onların pislediğini düşünür ve oradan hemen kaçıp gidermiş.
Köroğlu Destanı’nın kollarında onun Ayvaz’ı ne kadar sevdiği anlaşılmaktadır. Köroğlu’nun Ayvaz için söylediği birçok manzume bulunmaktadır. Bunlardan birini örnek olarak aşağıya kaydetmekteyiz:
Benden selam eylen Bolu Beyine
Göndersin Ayvaz’ı göresim geldi
Muhabbeti düştü gönlüm evine
Göndersin Ayvaz’ı göresim geldi
Eğerleyip Kır Atıma binmeden
Alayları bölük bölük bölmeden
Bolu şehri ataşlara yanmadan
Göndersin Ayvaz’ı göresim geldi
Şimdi Kır Atıma biner aşarım
Kara Deniz gibi kaynar coşarım
Sinesine eğri kılınç döşerim
Göndersin Ayvaz’ı göresim geldi
Gürzün kösteğini kola takmadan
Koç Kır Atı sağa sola yıkmadan
Bolu şehrin ataşlara yakmadan
Göndersin Ayvaz’ı göresim geldi
Ben de Köroğluyum yolum salasın
Koç yiğide arz ettirem sılasın
Depretmeden demir yayın cıdasın
Göndersin Ayvaz’ı göresim geldi
(Pertev Naili Boratav, Köroğlu Destanı, Adam Yayınları, İstanbul, 1984, s. 189.)
Köroğlu’nun mirası ilginç bir şekilde günümüzde de yaşamakta ve ona sadece Bolu ve Türkiye değil; bütün bir Türk dünyası hatta dünya sahip çıkmaktadır. Burada son ifadelerimizi örneklendirmek üzere 1940’lı yıllardan başlayarak 70’li yılların sonuna kadar kovboy filmlerinden rol alan Amerikalı oyuncu John Wayne’nin sözlerine yer vermek istiyoruz. Wayne, Hikmet Feridun Es ile yaptığı bir söyleşide şunları söylüyor:
“Benim Türkiye’de çok önemli bir dostum var. Hatta üstadım. Dünyanın en büyük süvarisi.” Wayne’nin sözleri karşısında oldukça şaşıran Hikmet Ferüdun Es onun şu sözlerini hayretle dinliyor:
“O, benim bugün filmlerde yaptığımı, yüzlerce yıl önce yaşayan biri. Dağların atlı bekçisi; Köroğlu. Bugünkü kovboy hikâyelerinin hemen hepsi, bir ‘Bolu Beyi ile Köroğlu’ öyküsüdür. Utah’taki Salt Lake City Üniversitesi’nde Köroğlu üzerine büyük incelemeler yapıldığını, hatta bir kitabın ders olarak okutulduğunu biliyor musunuz? Bu kitabı Profesör Joseph S. Jacobson yazmış. Benim merakımı bildikleri için bir tane de bana gönderdiler. Ayrıca Köroğlu ile ilgili bir başka kitabı da bizzat satın aldım.” Wayne, sözlerinin devamında Köroğlu’nun Kıratının birçok kovboy filmindeki “yıldız at” ile benzeştiğini de ifade eder. (“John Wayne Meğer Köroğlu’ndan Esinlenmiş!” DİVANKAV Bülteni, S. 6, Haziran 2003, s. 33.).
Bütün bunlardan anlaşıldığına göre Köroğlu, tarihte Dörtdivan’dan dünyaya yayılan ve artık bir değer hâline gelmiş bir kahraman olarak görünmektedir. Yasin ŞEN
Dörtdivan ÇPAL
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni