Kültür dilimize Fransızcadan geçmiş olan bir kelimedir. Medeniyet kavramı ile birlikte kullanılması adet olmuştur. Adeta varlığın soyut ve somut taraflarıdır. Kültür çoğunlukla düşünüş ve yaşayış tarzı iken medeniyet bunun somutlaşmış şeklidir. Bizde konunun uzmanı olarak hemen hemen Ziya Gökalp akla gelir. O, kültürü milli medeniyeti evrensel olarak anlar. Dil ve gelenekler kültürü oluştururken medeniyeti bilim oluşturur. Din ise farklı kültürlere sahip milletler arasında ortak noktadır. Türkler, Araplar ve İranlıların ortak noktası gibi düşüncesindedir.
Buna karşılık Bir İngiliz olan Tylor; bilgiyi imanı sanatı, ahlakı, örf ve adetleri ferdin mensup olduğu toplumun bir üyesi olması itibariyle kazandığı alışkanlıklarını ve bütün diğer kabiliyetlerini ihtiva eden gayet karmaşık bir bütün olarak anlar.
Kültürü ve medeniyeti birbirinden ayırmak hayli zor görünüyor. İlmi aldığınızda yani medeniyete talip olduğunuzda kültürü de alıyorsunuz. Onlar gibi yaşamaya başlıyor onlar gibi düşünüyor ve hayata onların penceresinden bakıyorsunuz. Güçlü değilseniz kültürünüz sadece sizi ilgilendiriyor ve zamanla kaybolup gidiyor.
Emperyalizmi ise; bir devletin veya ulusun başka devlet veya uluslar üzerinde kendi çıkarları doğrultusunda etkide bulunmaya çalışmasıdır. Etkileyen devlet, etkilenen devletin kaynaklarından "yararlanma" hakkına sahip (Wikipedia) oluyor. Amerika Birleşik Devletlerinin, Büyük Britanya’nın , Fransa’nın ve diğer güçlü devletlerin yaptığı gibi..
Bilimin bu kadar yaygınlaşmadığı ve teknoloji üretmediği dönemlerde iktisadi, siyasi ve askeri emperyalizmlerden söz edildiği herkesçe bilinir. Bu genellikle kol kuvvetine dayalı olan bir sömürgecilik sistemidir. Günümüzde zamanın bilgi çağı, iletişim çağı ve bilişim çağı şeklinde isimlendirilmesiyle emperyalizm şekil ve yöntem değiştirmiş ve yoğun bir şekilde kültür emperyalizmi şekline dönüşmüştür. Yani kaleler içeriden fethedilmiştir. Sonrası hem zihnen hem de maddi olarak bir sömürüdür.
Her millet devleti güçlendiği ölçüde kültür emperyalizminin dışındaki sömürü sistemlerine karşı durabilir hatta onları alt edebilir. Başa çıkamayacağı yegâne emperyalizm kültüre ait olandır. Çünkü bu sömürü sistemine duçar olanlar ekonomik, siyasi hatta askeri güçlerini yitirmişlerdir.
Rahmetli Ahmet Kabaklı 70 li yılların başında kültür emperyalizmini manevi sömürgecilik yerine kullandığını ifade ediyor ve bunu "kendi kültür ve özüne dönmekten geri bırakılmış, yabancı kültür hayranı veya kültürlere angaje aydın ve idarecilerin eline düşmüş milletlerin, şahsiyetsiz ve perişan kalması" olarak anlıyor. Sanki bugünleri anlatıyor. Esasen içine düştüğümüz bu onulmaz durum aşağı yukarı üç yüz yıldır devam ediyor. Asrileşmek veya batılılaşmak sevdasına düşün milletimiz kavramları anlamadan bir taklitçiliğin peşinden, bir hayalin peşinden koşarcasına gidiyor. Tarihine, diline, dinine, ahlaki değerlerine hatta bağımsızlığının sembolü olan bayrağına ve devletine–düşman diyesim geliyor da dilim varmıyor- bigâne bir gençlik adeta kendi elimizle yetiştirildi. Bu nesil ne olduğu belli olmayan bir hümanizmanın peşinden, kendi egosunu tatmin etmek için alabildiğine somut ve faydacı bir düşünce ile içgüdülerinin tatmini peşinde koşuyor. İdealleri olmadığı gibi çalışmayı da sevmiyor. “İslam terakkiye manidir” diyen akıldanelerinin peşinden giderken ne dini anlamaya ne de bilimi öğrenmeye çalışıyor. En çok yaptığı önyargılarına dayalı eleştiri. O da bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunan bir eleştiri. Yani yapmaya değil yıkmaya yönelik sosyal medya kalemşörlüğü.
Batı medeniyeti temellerini oluşturan tabii seleksiyon yani doğal seçim düşüncesiyle sahip olduğu bilgiyi silah gibi kullanarak daha zayıf ülkeleri istediği gibi yönetip yönlendiriyor. Hemen şunu belirtelim ki güçlü kültürler tarihin her döneminde cazibe merkezi olmuştur. Önemli olan bunu adalet ölçüsünde kullanmaktır. Oysa batı adilane bir sosyal yapı oluşturmak bir tarafa “tek dişi kalmış bir canavar”ı oynamaktan hiç vazgeçmemiştir.
Bundan sonra yapılacak iş gayet basittir. Ellerinde bulunan bilgi, teknoloji ve parayı silah gibi kullanarak alttakilerin önce dilini sonra tarihini ve manevi değerlerini bozmak, devletine olan güveni sarsmak kısacası bunlar üzerindeki birlik ve beraberliği ortadan kaldırarak şüpheler yaratmaktır. Bunu da içerideki ve dışarıdaki etki ajanları vasıtasıyla yapmak. Sonra çorap kendiliğinden sökülecektir… (Devam edecek)