Okuduğunuzun, dinlediğinizin ve söylediğinizin sizin için bir anlamı yoksa, yararı da yoktur. Algıladığımız kadar ve algıladığımız şekilde inanırız. Doğru bir inanç ve iman için, doğru algılamış (anlamış) olmak gerekir. Bu da bilgi ile bilgilenmek ile olur.
Kuran, anlaşılmak zorundadır. Allah insanları, çeşit çeşit hoş dillerde ve edepli hallerde hayat sürmek üzere yaratmıştır. Gelenek, görenek, kültür farklılıkları gibi; dil farklılıkları da, doğal ve tarihsel bir gerçektir. Bunlar, Allah’ın sonsuz gücünün ve yaratıcılığının göstergelerinden, ayetlerinden, delillerinden, ispatlarındandır.
Kuran, en son Tanrı sözüdür, istisnasız tüm insanlar içindir. Kuran, insanlığa, tüm insanlara seslenir… O sesi ve o sesin anlamını, tüm insanlar duymak, anlamak, kavramak, bilmek, üzerinde düşünmek, özümsemek ve ona göre davranmak zorundadırlar. Bu zorunluluk, sadece insanların kendi yararları açısındandır. İnsan, duymadığını, anlamadığını ve bilmediğini, düşünemez, özümseyemez ve uygulayamaz! Sırf Arapça okunup geçilen bir Kuran ile Allah, insanların pek çoğuna ulaşamaz! Pek çok insan, bu sebeple Kuran’ı, Allah’ı, emirlerini, öğütlerini, yolunu, yordamını bilemez, anlayamaz ve kavrayamaz! “Hiç bilenlerle, bilmeyenler bir olur mu?” denmiştir o Kuran’da (Zümer 9). O halde, anlamayanlar nasıl bilebilirler? Bilmeyenler, nasıl doğru dürüst inanabilirler? Onlar nasıl insan gibi davranabilirler? Bilmek erdemdir, fazilettir. Bile bile yanlış yapmanın sorumluluğu ağırdır. Bile bile bilgilenmeyenin sorumluluğu, çok daha ağırdır. Bilgi, insanı yükseltir ve yüceltir.
Kuran (Kur’an) okuma ve dinleme tavsiyesi, anlayarak okumayı ve dinlemeyi esas alır. Hem Arapça aslını, hem okuyanın ve dinleyenin dilindeki anlamını esas alır. Kuran’ın okunup anlaşılması farz kılınmıştır.
İnsan, Allah’ın kitabında yazılı olanları bilmek zorundadır. İnsan, bilmekle yükümlüdür. Elinde olmayan, kendisine yüklenemeyecek sebeplerle bilemeyen insanın mazereti ve özürü geçerlidir. Fakat bilmek ve öğrenmek için gayret göstermeyen, düşünmeyen, çabalamayan, kasten veya ihmalle bilmeyen ve bilgilenmeyen insanın bilmemesi, mazeret değildir. Onun, bilmemekten ve bilgilenmemekten dolayı sorumluluğu ağırdır.
Yazılar, kelimeler ve cümleler, insanın eserleridir. Bunlar, öğrenme, bilgilenme ve iletişim vasıtalarından ibarettirler. Kuran’ın bilinebilmesi, insanların bilen insanlar olabilmesi; her milletin, her ulusun ve her toplumun, Arapça aslına sadık kalarak, onu kendi dilinde de okuması, anlaması, kavraması, üzerinde düşünmesi ve bilgilenmesi ile mümkün olur. Bu, insanların en doğal görevleri ve haklarıdır. Bu, insanların en zaruri ve gerekli görevleri ve haklarıdır. İnsanın, ibadetini ve duasını yaparken, hal ve tavırlarını seçerken, Kuran’ı kendi dilinde algılayabilmesi demek, kendisi ve Allah’ı ile birleşip bütünleşebilmesi demektir... İnsanın, ne okuduğunu, dininin gerçeğini, kendisine ne söylendiğini, kendisinden ne istendiğini, kendisinin Allah’tan ne istediğini, ne dilediğini, kendi halini, kendi hareketini ve tavrını bilip bilmesi, kavrayıp özümsemesi, bilinçlenip yükselmesi, fazilete ve erdeme ulaşması için gereklidir bu. Ölüye okuyup geçtiğimiz Kuran’dan, nasıl ölü bir şey anlamıyorsa; diriye, sağa, canlıya okuyup geçtiğimiz Kuran’dan da, diriler, sağlar, canlılar bir şey anlamazlarsa; o insanların ölüden farkları nedir? O okunan Kuran’ın yararı nedir? Okunan Kuran’dan, pek çok diriler, sağlar ve canlılar, bir şey anlamıyor bugün. Anlaşılamayan bir şeyden fayda umulmaz! Hikmet doğru yerde aranmalıdır.
Kuran, anlaşılsın, bilinsin, kavranılsın, üzerinde düşünülsün ve ona göre yaşanılsın, davranılsın diye gönderilmiştir. “Arapçadan başka olmaz, Arapçadan başka okunmaz” diyerek, Kuran’ın anlamını insanlığa kapatmak; onunla insanlar arasındaki, anlam, öz ve içerik bağını koparmak; Allah, Kuran ve İnsan arasındaki iletişimi, mesajı, konuşmayı, diyaloğu ve anlaşmayı kesmektir. Bu bana, Allah'a, Kuran’a, İslâm’a ve İnsan’a karşı işlene gelmiş, yüzyılların bir günahı olarak görünmektedir.
Asırlar boyunca, yazılı olanları anlamak, üzerinde düşünmek ve araştırmak, aydınlattığı sahalarda keşifler ve buluşlar yapmak, anladıklarından ve bulduklarından hayatta yararlanmak ve insanları yararlandırmak gibi bir gaye ile kutsal kitabını neredeyse hiç okumamış, ama sözde herşeyini oradaki kutsala bağlamış, fakat o kutsaldan olmayan yanlışların içinde bocalaya gelmiş toplumlar, kutsal imtihanı çoktan kaybetmişlerdir.
Kuran’ı, okumak, anlamak, üzerinde düşünmek, konularını araştırmak, işaret ettiklerini keşfetmek ve verilerini gereği gibi uygulamak gerekir.