MENGENLİ İKİ SÛFÎ-ŞAİR: ŞEYH İSA MAHVÎ VE OĞLU SALİH MUHAMMED SAHVÎ
MENGENLİ İKİ SÛFÎ-ŞAİR: ŞEYH İSA MAHVÎ
VE OĞLU SALİH MUHAMMED SAHVÎ
Bolu ve ilçeleri tasavvuf tarihimizde derin izler bırakan şahsiyetler yetiştirmiştir. Bu sûfîlerin bazılarının etkileri hâlâ edebiyatımızda ve kültürümüzde derin yankılar uyandırmaya devam etmektedir. Biz bu köşemizde Bolulu mutasavvıfların bazılarını müstakil yazılar hâlinde işlemiştik. Şimdi de baba ve oğul iki mutasavvıfı, Mengenli Şeyh İsa Mahvî Efendi’yi ve oğlu Salih Muhammed Sahvî Efendi’yi burada söz konusu etmek istiyoruz. Şeyh İsa Mahvî Efendi (vefatı 1715): Şeyh İsa Mahvî Efendi, Anadolu Kazaskeri Sükûkî Ali Efendi’nin ve ünlü divan şairlerinden Ganizâde Nâdirî’nin kızkardeşinin oğludur. Süleymaniye vaizliği görevine getirildiğine bakılacak olunursa iyi bir eğitim gördüğü anlaşılmaktadır. 1637 (H. 1047) senesinde Menge’nin Sarıkadılar Köyü’nde doğmuş, bir hac yolculuğu dönüşü sırasında Şam’da 1715 senesinde vefat etmiştir. Burada Muhyiddin İbn Arabî Türbesi civarına defnedilmiştir. Osmanlı Müellifleri’nde kendisinin Fethi Abdülkerim Efendi’nin halifesi olduğu kayıtlıdır. Sicill-i Osmanî’ye, Vefeyât-ı Ayvansarâyî’ye ve Tezkireci Sâlim Efendi’nin Tezkiretü’ş-Şuarâsına göre Bülbülcüzâde İsmail Halvetî’den inabet eylemiştir. (Adnan İnce, Sâlim Efendi Tezkiretü’ş-Şu’arâ, AKM Yay., Ankara 2005, s. 617).
Yine Tezkireci Sâlim’e göre İstanbul’da Terceman Yunus Zaviyesi, Orta Cami, Sultan Mehmed Camii, Sultan Bâyezıd Camii, Süleymaniye Camilerinde görev yapmıştır. Divanı ve Müfîdü’l-İ’râb isimli iki eseri vardır. Eserleri basılmamıştır. Kendisinin, “Yokluğunda var olan varlıkta bilmez yokluğu / Sohbet-i yâr lezzetin bilmez beğim ağyâr olan” beytine Müstakimzâde Süleyman Saadeddin Efendi tarafından şerh yazılmıştır. Vefeyât-ı Ayvansâyî’de Şeyh İsa Mahvî hakkında şu bilgiler kayıtlıdır:
“Şeyh Mahvì İsa Efendi bin ‘Alî. Gerede’ye tâbi‘ Sarı Kadılar nâm karyedendir. İstanbul’a gelip Bolbolcu-zâde ‘Abdü’l-kerîm Efendi’den inâbet ü hilâfetle bekâm olup Orta Câmi‘ vâ‘izi iken ‘Osmân Efendi mahlûlünden Dıragman Tekyesi’ne şeyh olmuş idi. Silsile-i selâtîne dâhil olup Süleymâniyye şeyhi oldukda hacca ‘azîmet edip Şâm-ı şerîfe vardıkda vefât ve Sâlîhiyye’de seksen yaşında iken Muhammed Muhyi’d-dînü’l-‘Arabì kuddise sirruhu’l‘azîz türbesi hâricinde defn olunmuşdur.” (Hafız Hüseyin Ayvansarâyî, Vefeyât-ı Ayvansarâyî, Hazırlayan: Ramazan Ekinci, Ankara 2017, (Kültür Bak. E-kitap), s. 67-68).
Telif eserleri ve Divan-ı İlahiyatı olduğunu bildiren Ayvansarâyî, Mahvî Efendi’nin “Derdmendim mücrimim dermâna geldim Yâ Resûl” mısraını örnek vermekte ve sonra da onun vefatına düşürülen şu tarihi kaydetmektedir:
Geldi zamânı kıldı nüzûli
Me’vâ-yı Şam’a ‘İsâ Efendi (H. 1127- M. 1715) Aşağıdaki gazel İsa Mahvî Efendi’ye aittir:
Bıraktım aşkın ile nâm u ârım Yâ Resûlallah
Unuttum şevkin ile cümle kârım Yâ Resûlallah
Bu gönlüm bülbülü aslâ cihânın bağına bakmaz
Yüzün görmek gülistânın ararım Yâ Resûlallah
Derûnum hânesi yandı duhânım çıktı eflâke
Demâdem hadden aştı âh u zârım Yâ Resûlallah
Bu Mahvî bendene rahm it firâkın nârına yanmış
Katî hayli zaman oldu yanarım Yâ Resûlallah
(Abdulkerim Abdulkadiroğlu, “Osmanlı Döneminde Geredeli Âlimler, Mutasavvıflar, Şairler ve Diğerleri”, Geçmişten Günümüze Gerede Sempozyum Bildirileri, Gerede 2000, s. 70-71).
Tezkireci Sâlim, Mahvî’nin iki şiirini kaydetmektedir.
Onlardan biri aşağıya alınmıştır:
Bulmak dilersen da’m sa‘âdet cân u gönülden Allâh’a yalvar
Gafletde kalma eyle ‘ibâdet cân u gönülden Allâh’a yalvar
Yoklukda yokla ma‘nâ-yı Mahvî maksûdı anla sarf ile nahvi
Mardûd-ı râh ol gel iste sahvı cân u gönülden Allâh’a yalvar
(Adnan İnce, Sâlim Efendi Tezkiretü’ş-Şu’arâ, AKM Yay., Ankara 2005, s. 618).
Halvetiyye’nin Şabânîlik kolunda yetişen şahsiyetlerden biri olan Şeyh İsa Mahvî Efendi, Şeyh Şabân-ı Velî’ye de büyük bir sevgiyle bağlıdır.
Onun aşağıdaki gazeli bu sevginin işlendiği en güzel şiirlerden birisidir:
Anladım bir bahr-i bî-pâyân imiş Şa’ban Dede
Küntü kenzün gevherine kân imiş Şa’ban Dede
Âlem-i ulvîde her dem Mahviyâ seyrân ider
Himmeti a’lâ aliyyü’ş-şân imiş Şa’ban Dede
(Nazlı Rânâ Gürel, Ben Gidiyorum Bolu’ya Şairlerin Gözüyle Bolu, Abant İzzet Baysal Üniversitesi Bolu Halk Kültürünü Araştırma Ve Uygulama Merkezi Yayınları, Bolu 2015, s. 37). Salih Muhammed Sahvî Efendi (vefatı 1759): İsa Mahvî Efendi’nin oğludur. Mahlası bazı kaynaklarda Sahvî, bazılarında ise Sahfî şekliyle kaydedilmiştir. 1759’da İstanbul’da vefat etmiş ve Dırağman Tekkesi (Terceman Yunus) haziresine defnedilmiştir. Nâil Tuman, Tuhfe-i Nâilî’de haziresine gömülü olduğu tekkede şeyhlik yaptığını kaydetmektedir. Süleymaniye Camii’nde vaiz olarak görevlendirildiğine göre onun iyi bir eğitim gördüğü söylenebilir. Kaynaklar kendisinin iyi bir şair olduğunu kaydederler. “Cemâlin âleme mihr-i münevver Yâ Resûlallah / Vücûdun cümleten nûr-ı musavver Yâ Resûlallah” matlalı naatıyla tanınmıştır. Müstakimzâde Süleyman Sadeddin, vefatına “Rûh-ı ‘Îsâ-zâde kıldı ‘azm-i lâhût el-meded” mısraını tarih düşürmüştür. (Hafız Hüseyin Ayvansarâyî, Vefeyât-ı Ayvansarâyî, Hazırlayan: Ramazan Ekinci, Ankara 2017, (Kültür Bak. E-kitap), s. 68). Aşağıdaki beyitler Sahvî Efendi’ye aittir:
Makdem-i z?t-ı şerîfi rahmeten li’l- âlemîn
İns ü cân buldı emânı Cibrîl oldı emîn
Ümmeti olmagla fahr itsen aceb mi akdeme
Dogıcak zâtıyla fahr itdi semâvât ü zemîn
Sonuç olarak baba ve oğul bu iki sûfî hem ilmî hem de edebî şahsiyetleri itibariyle dikkat çekerler. Osmanlı döneminde kaleme alınan kaynaklarda her ikisinden de övgüyle söz edilmesinden hareketle çok sevilen şahsiyetler oldukları anlaşılmaktadır. Ayrıca bu iki mutasavvıf tekkelerde vazife yapmışlardır. İsimleri bugün pek anılmayan bu sûfîleri muhabbet ve hürmetle anmak herhalde ödenmesi gereken bir gönül borcudur. Yasin ŞEN
Dörtdivan ÇPAL
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni