Türk kim?.. Kürt kim?.. İkisi de bir değil mi? İkisi de insan değil mi? İkisi de aynı. İkisi de kardeş! İkisi de Türk, Müslüman! İkisi için de bu ülke, bu toprak vatan değil mi? Hatta ikisi de yaklaşık 1100 yıldır beraber yaşayan, Türk milletinden değil mi? Irklar sonradan, yaratılışta bütün insanlar bir tek insandan ve bir tek ırktan değiller mi? Herkes insan ırkından değil mi? Dün Selçuklu’yu ve Osmanlı’yı aynı ırk (etnik) kışkırtmalarıyla, din, mezhep (inanç) ayrımcılıklarıyla parçalamadılar mı? Bu yıkımlar yeterli gelmedi mi? Çanakkale’de, Kurtuluş Savaşı’nda, Türk, Kürt ayrımı mı vardı?
Ölürken bir de, yaşarken mi bu ayrılık? Bazılarının ataları kendilerine “Türk” soyadını almaktan şeref duymamışlar mıydı? Faka basmayalım! Oyuna gelmeyelim! Yoksulluğu, fakirliği ve de ezilmişliği ayrılık sebebi yapmayalım. Yoksulluk, fakirlik, ezilmişlik de birer düşmandır. Bu düşmanlara karşı da birleşip, kurtuluş savaşı verelim. Sonra hep birlikte, insanca ve özgürce kişisel varlığımızın ve bu öz yurdumuzun kalkınıp yükselmesi, zenginleşip güçlenmesi, refaha ve huzura kavuşması için çalışalım. Ekmek ve onurlu özgürlük (hürriyet) ancak böyle kazanılır. Dâhili ve harici bedhahlara, gaflet, dalâlet ve hıyanet içinde olanlara
kanmayalım. Bulanık sularda balık avlayanlar, bir dilimcik kuru ekmeği, bir nebzecik haysiyet ve onuru, bir tutunacak dalı, bir nefeslik canı aratırlar sonra.
Ancak, yaşayan bir gerçek olarak, ülkemde bir kısım insanlar, az çok farklı bir dil de kullana gelmekte iseler, her yerde, her işte ve her zaman
“Türkçe” tek resmi geçerli dil olmak üzere; eğer mutlaka gerekiyorsa, özel yaşantılarında kendi aralarında ana dillerini serbestçe konuşabilmeli, öğrenebilmeli, gazete, kitap, dergi çıkarabilmeli, kendileri için Radyo ve Televizyon yayını yapılabilmeli, genel Türk kültürü içinde bir kültür çeşidi olarak, kültürlerini geliştirebilmeliler. Aynı zamanda bizden ayrımsız olarak, bizimle birlikte,
“Ne Mutlu Türk’üm Diyene” ifadesinde olduğu gibi, iyi bir Kürt kadar iyi bir Türk de olabilmeliler. Ayrılmadan, bölünmeden, ayrımcılığa ve bölücülüğe düşmeden. Her zaman ve her koşulda, bu dürüstlüğü gösterip koruyacak bir güvence de verebilmeliler… Çağdaş insanlık ve özgürlük ortamının doğal gereğidir bunlar. Otonomi (özerklik) veya Federasyon da söz konusu olmadan. Yönetimsel haklar ise, Türkiye’nin her yerinde geçerli olmak üzere, hepimiz için aynıdır… Bir küçük bölge yerine, demokrasinin kuralları içinde, bütün bir Türkiye’de iktidar olmak şansımız vardır. Mevcut sorunlar, gelişen demokrasimiz içinde, daha önce çözümlenebilmeli idi. Keza ekonomik kalkınma, birlik, dirlik, kardeşlik ve barış ile birlikte.
Fakat sorun sadece bir-iki yerde mi? Türk olduğumuz halde, bizim başımıza neler geldi? Bu kitapları niçin yazdık?.. Herşeye rağmen art niyetliler her yerde vardır ve olacaktır. Gerçek yüzler, o zaman daha bir rahat görünecek, maskeleri daha bir kolay düşecektir. İyi niyetlilerin safında yer almaya çalışmak, hepimizin yararınadır. Elbet bir ülke ve halk için hayati olan kararlar, ancak ulusal yarar halinde, ulusal tercihle, yüksek bir güven ve özgürlük ortamı içinde, diyalogla (karşılıklı konuşma) ve milli uzlaşı ile alınabilirler… Zor, şiddet ve baskıyla değil! Hele Avrupa baskısıyla ve terör tehdidiyle hiç değil! Fakat bazıları bu işlere, hiç olmaz yerleri fena bulaştırdılar.
Misakı Milli Andı’mız ile ortaya konan şudur: Bir olan vatanımız ve bayrağımız, bir olan gelenek ve göreneğimiz, bir olan tarih ve dinimiz gibi, bir ve ortak olan dilimiz de,
“Güzel Türkçemiz” dir. Aslında toplum ve devlet yaşantımızda bunlardan kaynaklanan bir problem yoksa, sorun da olmamalı değil midir? Biz, sorunlarımızın gerçek sebeplerini teşhis edebiliyor muyuz?
Türkiye Cumhuriyeti’ne
“vatandaşlık bağı” ile bağlı olan herkes,
Türk milletinin kıvançta ve tasada ortak bir bireyidir. Lafta kalmamak üzere elbet.
Bir millet, ırkı, dini, dili ve kültürü aynı olan insanlardan meydana gelebileceği gibi; belli bir vatanda, örneğin Türk gibi
“bir kurucu ana unsurun etrafında”, eşit haklarla,
Tek Millet ve
Tek Devlet olmak ve öylece hayat sürmek ortak amacıyla bir araya gelmiş, farklı ırk (yakın soy), din, dil ve kültürdeki insanlardan da meydana gelebilir…
Üniter (teklik) üzerine kurulmuş
Türkiye Cumhuriyeti’nin,
“mozaik” olarak da ifade edilen
Türkiye halkı, yani
Türk Milleti de böyledir. Üç kıtaya hükmetmiş bir İmparatorluğu, parçalana parçalana kaybetmiş bir millet için, bu elbette çok önemlidir.
Halil İbrahim YAMAN Sevgi Devleti. Sayfa 17-20
http://hayaman4.blogspot.com