“Arapça aslından koparılmış, Sırf Türkçe Kuran” diye bir şey olamaz! O, aslı, esası, özü kaybetmektir, yozlaşmaktır. Anlam (meal) da Kuran’dır. Kuran’ın lafzına ve ruhuna bağlı kalınarak yapılmış, insan ilâvesi ve yorumu katılmamış tercüme, anlam, meal de Kuran’dır. Ancak, aslına nispeten, tercüme noksanlıkları veya farklılıkları taşıması ihtimaline binaen, ihtiyatla ve dikkatle yaklaşılması gereken bir hassasiyeti de içinde taşır. Bu hassasiyeti gösterecek olan, dini sorumlular ile Müslüman’ın bilgisi ve uyanıklığıdır. “Anlam, Kuran değildir” derseniz; anlamadan Arapçasını okutur durur da, Cennet’ten yer beğendirirseniz; kendilerine Arapçadan tercüme yapabilecek bir eğitim ve öğretim de verilmeyen insanları, cahil edersiniz... Kaldıki “Allah böyle diyor, Kuran şöyle diyor” diye, siz de onu Türkçe anlatmıyor musunuz? Şimdi biz o anlattıklarınıza, Allah’ın sözü değil, Kuran değil mi diyeceğiz? Bu sebeple,
“Arapça aslı ile birlikte Türkçe Anlamlı Kuran” daha doğrudur. Diğer diller için de böyle.
Aslını ve Anlamını birlikte öğrenme imkânı varken, “Sırf Türkçe İbadet” de doğru olmaz! Kelime kelime anlamını bilen için, Arapça aslı okunduğunda, anlamı zaten hemen çağrışım yapar. Müslüman, asıl bunu başarmak zorundadır... Buna gücü yetmeyenler için, aşama aşama daha alt kademeli istisnai çözümler de olabilir. Sakata, engelliye zaten zorluk yoktur. Fakat dinde de, zaruretlere dayalı istisnalar kural haline getirilemezler. Vazgeçilemeyecek ilke ve kurallar da vardır. Örneğin cemaatle namazı, imamlar Dünya’nın her yerinde, orijinal şekliyle Arapça olarak kıldırırlar... Orijinalin ve anlamın öğrenilmesi konusunda, devletlere, hükümetlere ve toplumlara görev düşer.
Alışılmış, rahat ve de kolay gelebilir. Fakat o, her zaman doğru olmayabilir. Her yeninin doğru olmayabileceği gibi. O halde, temel değer Kuran ve Sünnet çerçevesinde, işe, işleve, amaca ve yarara bakılır. Kolaylaştırmak adına, özden, asıldan, esastan, temelden ayrılamayız!
“Bir dil bir insan, iki dil iki insan” diye övündüğümüz, yabancı dil öğrenimi için didindiğimiz ve yüksek masraflar yaptığımız, bir bilgi, bilgilenme ve iletişim çağında; iş dine ve ibadete gelince, sağlam insanlar için dahi, mazereti olanlara has daha alt kademeli “istisnai basit çözümler aramak”, bunları “ana kuralmış gibi algılanacak şekilde” takdim etmek doğru mudur? Böyle şeyler acziyeti olanlara hastır.
Halil İbrahim YAMAN Çiçeklerin Tanrısı, Bizim Tanrımız. Sayfa 179-180
http://hayaman6.blogspot.com