Yaylada Ç O B A N
Güneş kaybolurken,
Tepelerin ardından,
Önde sürü, arkada çoban,
İniyorlar ağır ağır,
Karşıki ormandan.
Yalnız çıngırak sesleri var,
Arasında çam ağaçlarının.
Bazen kırılan bir çalı,
Çağıldayan bir küçük pınar,
Yorgunluğuna musiki, çobanın.
Yayla uzak değil,
Yakın hemen.
Görünüyor bacaları.
Sesleniyor dereden,
Fidan boylu bacıları.
Güneş iyice kayboldu ya,
Sürü yayılıyor yaylaya.
Bağırışlar, meleşmeler,
Bir telaş çöküyor ovaya.
Ortalık sanki mahşer…
Gariplik sarıyor çobanı,
Biterken böylece bir gün.
Alıyor eline kavalı…
Böylesini duymadı daha,
Yayla yayla olalı.
Az sonra evinde,
Ocakta iki kütük,
Alev alev yanıyor.
Köşede garip çoban,
Yemeğini banıyor.
Bu sırada ağılda,
Ayşelerle Fatmalar,
Sağarken ak koyunun sütünü,
Bakın nasıl bildiriyorlar,
Garip çobana şükrünü.
Helal ola, hoş ola,
Ye iç ey çoban, doya doya!
Sen yazarsın türkümüzü,
Sen söylersin öykümüzü,
Dağ dağ, ova ova Anadolu’ya! Halil İbrahim Yaman
(Bizim Sevgi Bağları, Sayfa 20.
https://hayaman1.blogspot.com)