BİR GÜN HİMMET DEDE’DE
Himmet Dede’yi ziyaret etmiş, türbede niyaza durmuş ve bazı fotoğraflar almıştım. Türbeden niyaz hâlinde ve huşû içinde çıktıktan sonra biraz etrafı izledim. Hafif bir rüzgâr vardı. Azıcık ilerde ve yokuşun hemen aşağısında Aşağı Düğer Köyü, Dörtdivan istikametinde ise Köroğlu’nun doğup büyüdüğü Sayık Köyü uzanıyordu. Bulunduğum tepe hâkim bir yerdeydi. Doğu batı istikâmeti boyunca uzanan Aladağlar ve orada bulunan Köroğlu Zirvesi nefis manzarasıyla beni büyülüyordu. Ekili dikili geniş tarlaları, baharla beraber canlanmaya başlayan tabiatı, türbeye gelirken kıyısında biraz nefeslendiğim Ulusu’yu buna eklemeliyim.
Dörtdivan bir ova üzerinde kuruluydu. Ziyaretimin amacı hem Himmet Dede’den destur almak hem de yazım için malzeme toplamaktı. Bir dergiye talep üzerine onun hakkında bir yazı yazacaktım. Fakat elimde kayda değer bir şey yoktu. Birinin bana bu mübareği anlatmasını, bilmediklerimi öğretmesini isterdim. Şu Korona günlerinde, milletin birbirine öcü gibi baktığı demlerde kime ulaşayım, kimden medet umayım! Eldekine razı olmaktan başka bir çâre gözükmüyordu.
Ziyaretimi gerçekleştirmiştim. Arabaya doğru ilerlerken Sayık Köyü cihetinden ve türbeye gelen bozuk yol üzerinde lüks ve siyah bir araç peyda oldu. Bu bozuk yola hiçbir aracın geleceğini düşünmemiştim. İşte bir tane geliyordu. Allah’tan arabayı kenara çekmişim. Yoksa şimdi aşağıya inecek, şu nefis tabiatın telkin ettiği sükûn ve huzuru kaybedecektim. Belki de hazır arabaya binmişken geri döneyim, diyecektim. Neyse ki, böyle olmadı.
Biraz sonra araç türbenin önünde durdu. Altmışlı yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim biri indi arabadan. Türbenin avlusundan içeri girdi. Kapıyı açtı ve eşikten dua etti. Ben de belki bir şeyler öğrenirim diye yeniden türbeye yönelmiştim. Bir süre onu izledim. Biraz sonra adam arabasına binmek üzere avlu kapısına yöneldi.
Türbe avlusunun yüksekçe merdivenlerinde yakaladım onu. Biraz uzağından “Allah kabul etsin amca!” dedim. Bu vesileyle yarım saatten biraz fazla sürecek bir muhabbet başladı. Ona türbe hakkında bazı şeyler sordum tabii. Yazacağım yazıda değerlendirmek üzere sorduğum kimselerden de kayda değer bir şey öğrenememiştim. Adının Ethem Canalp olduğunu öğrendiğim amcayla bu kimsesiz yerde (acaba öyle miydi?) uzun denebilecek bir sohbetimiz oldu böylece. Gerçi o da hazret hakkında çok fazla bir şey bilmiyormuş ama en azından söyledikleri yabana atılacak şeylerden değildi.
Bu arada kendisinin Edirne valimiz Ekrem Canalp’in babası olduğunu öğrendim. Bunun üzerinde nedense ilk önce pek durmadım. Ethem Amca Aşağı Düğer Köyü’ndenmiş. Emekliymiş ve köyünde ikamet ediyormuş. Dörtdivan’dan köye her gidişinde yolunu türbeye uğratır, dua ve abdesti de varsa ibadet edermiş.
O anlattıkça anlattı. Söyledikleri hiç değilse öğrencilerimle yaptığımız derlemelere kaydedeceğim cinstendi. Himmet Dede’yle ilgili bir iki de yeni bilgi edindim. Çok memnun oldum. Sonra beni halk arasında Uzun Dedeler veya Söbü Dedeler diye bilinen iki uzun mezarın yakınına kadar götürdü. Onları uzaktan işaret etti. Himmet Dede’ye her gelenin onlara da muhakkak uğradığını ve dua ettiklerini söyledi.
Bu arada ben Edirne valimizin babasıyla gerçekleştirdiğim bu faydalı sohbetin Himmet Dede’nin bir himmeti olduğunu çoktan düşünmeye başlamıştım. İçim bir hoş oldu. Güneş daha güzel ışıldıyordu sanki. Kafamdaki metal yorgunluğu geçer gibi oldu. Himmet Dede’ye sevgim daha da çoğaldı.
Ethem Amcayla beraber türbeye döndük. Belli bir mesafeden vedalaştık. O arabasına bindi ve köye gitti. O gidince ben bu Uzun Dedeler’i yakından görmek istedim ve oraya gittim. Giderken yeniden bu hadiseyi düşünüyordum. “Ey Himmet Dede! Bir valinin babasıyla bana yardım eden mübarek zat! Destur istedim, desturunu ne de güzel ihsan ettin! Bugün büyüklüğünü daha iyi idrak ettim. Himmetin dâim olsun!” diye geçiriyordum içimden.
Onun artık bilinmeyi istediğine hükmetmiştim. Yüzlerce yıl devam eden bu ilgisizlik artık bitmeliydi. Ondan söz edilmeliydi. Onu sadece bu tepede değil, sâir mecralarda ve çeşitli vesilelerle de anmalıydık. Himmet Dede, Dörtdivan üzerinden himmetini esirgemeyen o büyük zat bunu çoktan hak etmişti.
Bu arada Uzun Dedeler’in yanına varmış ve birkaç da fotoğraf almıştım. Bunlar yayınlanacak yazımda çok işe yarayacaktı. Böylece Himmet Dede’nin hatıraları biraz canlanmış olacaktı. Türbeye ve oradan arabaya doğru yürümeye başladım. Dede’nin büyüklüğünü düşünüyordum hâlâ.
Rüzgâr şimdi biraz sert esiyordu, Dörtdivan ova boyunca uzanıyordu. Galiba bir şeyler oluyordu… Yasin ŞEN
Dörtdivan ÇPAL
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni