5.05.2024 20:43:12
USD (Alış - Satış) : 18.84 - 18.89 EUR (Alış - Satış) : 20.12 - 20.21
Zekeriyya ULUDAĞ
21 Kasım 2023 Salı

DEVLET ADALET VE MERHAMET

DEVLET ADALET VE MERHAMET

Prof. Dr. Zekeriyya Uludağ
Tarihte yaşamış her topluluk veya milletin daima bir devlet kurma gibi iddiaları olmamıştır. Türk milleti ortalama iki bin yıldır fertlerinin adeta varoluş iddialarını dile getiren devletler kurmuşlar ve adeta küllerinden her dem yeniden doğmuşlardır. Yani devletsiz yaşayamayan tek millet ve onun fertleri mensubu olmaktan gurur duyduğumuz Türk Milleti olmuştur.

Türk milleti bugüne kadar Adriyatik’ten Çin seddine kadar onlarca devlet kurmuştur. Her biri farklı coğrafyalarda farklı kültürlerden etkilenmiş olmasına rağmen devlet felsefesi ve ideali açısından çok farklılaşmamışlardır.

Batı’da devletler genelde teorik bir düşünce sistemi üzerine kurulmuşlardır. Yunanlı düşünürler Platon ve Aristo’dan beri bu durum onların sistematik düşünce yapılarından çok fazla uzaklaşmamışlardır. Buna karşılık Türk düşüncesi teorik bir felsefe yerine hikmet fikrine dayalı olan ameli bir felsefe geliştirmiştir. Bu düşünce onun Töre anlayışını da oluşturmuştur. Devletlerin teorilerle değil fakat sosyal gerçeklere uygun şekilde idare edilebileceğini çoktan anlamışlardır. Töre katı kurallar değil ”sosyal-hukuki normlar” toplamı idi ve ihtiyaca göre yeniliklere açıktı. Yani özünü gelenekler, kültürel hayat, hükmetme gücünü dini kaynaktan alan kut anlayışı oluşturuyordu. Hâkimiyetin esası adalet, güvenlik ve ekonomik istikrardan meydana geliyordu.

İslam öncesinde olduğu gibi sonrasında da devletin hem oluşmasında hem de yönetim tarzını etkileyen sosyal şartların yanında önemli sebeplerden birisi daima din olmuştur. Din hem hâkimiyeti hem de Türkün idealini oluşturmada etkili olmuştur. İslam sonrası dönemlerde her ne kadar bazı tarihçilerimiz ve yazarlarımız dinin laik Türk devlet sistemi içinde etkili olmadığını ileri sürseler de Selçuklular ve Osmanlılar da İla-yı Kelimetu-llah ve nizam-ı âlem fikrinin oluşmasında neredeyse tek neden olmuştur. Cumhuriyet döneminde de her ne kadar siyasi anlamda devletin amacını oluşturmada dinin etkisini görmesek de sosyal yapının muhafazası ve geleceğe taşınmasında devlet dinden yani İslam’dan hiç vazgeçmemiş hatta dini sembolleri Devletin araçlarında kullanmıştır. İslamiyet’in cihanşümul özelliği bütün insanlar için adalet ve hak kavramlarına önem vermesi devletin hem de fertlerin özünü oluşturmuştur.

Devlet ideali zaman zaman inkıtalara uğramış bazen zaaf göstermiştir. Bu devletin kendisinden değil insanın nefsani zaaflarından oluşmuştur. Bunun sonucu olarak medeniyet anlayışında da sarsıntılar meydana gelmiştir. Zaaf ortaya çıkınca değer sistemlerinde de büyük bozulmalar ortaya çıkmıştır.

Fakat tarihsel süreçteki insanın davranışlarına yansıyan değerler sisteminde meydana gelen bozulmalara rağmen Türk devlet felsefesi, başlangıcından günümüze adalet ve merhamet üzerine inşa edildiği için Türklük bezi üzerine işlenen İslami bezemelerle yani Anadolu mayası sayesinde bir ruh meydana getirmiştir. Bu yapısıyla Türk daima beklenen olmuştur. Milyonlarca metre karelik bir dünya devleti atının ayak bastığı her noktada töresinin ve imanının ona yüklediği adalet ve merhametle davrandığı için Osmanlı sarığı her zaman tercih sebebi olmuştur.

Teorik felsefi sistemler üzerine inşa edilen Batılı devletlerin belki ebedi dostları ve düşmanları değil menfaatleri olabilir. Çünkü bu devletler ve teb’aları çok uzun zamandır güçlü olan ayakta kalır düşüncesiyle hareket ederlerken önlerine çıkan her şeyi sonuna kadar sömürmeye çalışmaktadırlar. Onlar için bu konuda adalet, merhamet ve vicdan gibi soyut kavramların bir anlamı olmayabilir.

Tarih sahnesinde her zaman Kabil’in çocukları vardır. Ve onlar daima cinayeti, öldürmeyi ve nefislerini tatmin etmeyi düşünmektedirler. Ancak şu Hz. Peygamberin sözünü de unutmamak gerektiğini düşünüyorum: “Haksız yere öldürülen hiçbir kimse yoktur ki onun kanından Âdem’in birinci oğluna bir pay ayrılmasın. Zira cinayeti âdet edenlerin ilki odur”

Bugün siyasi coğrafyamızın sınırları içinde olmasalar da gönül coğrafyamızın sınırları içinde bulunan aynı soydan gelen devletlere ve milletlere, dost ve kardeş topluluklara elimizi uzatmak hem insanlık borcumuz hem de imani bir sorumluluğumuzdur. Tarihi istedikleri gibi okuyanlara rağmen yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Türk daima beklenendir.



© Yazılar Telif Hakları Yasasına tabidir. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz.

 


Tüm yazarlar için tıklayın

YAZARLAR

Tamamı