* KIŞA KAR GİBİ, İNSANA KOR GİBİ
Rüzgâr veya fırtınadan sonra yağan kar için kullanılır. Esen rüzgâr mevcut karı eritir. Sonrasında yağan kar bu eriyen ve buharlaşan karların neticesinde yağar. Bu yağan, gerçek kar kabul edilmez. Çok soğuktur. İnsan onu tuttuğu zaman adeta kor tutmuş gibi olur. Buna rağmen bu kar çabuk erir. Bu sebeple bu söz teşekkül etmiştir. * ŞU “NAZAL N” MESELESİ
Öğrencilerimle Dörtdivan'ın kelimelerini ve halk edebiyatı mahsullerini derliyoruz. Öğrenci "Buñar" (Pınar) diyor. "Büñet" (Derelerin yüzülen yerleri) diyor. "Oğlum gel tahtaya yaz şunu!" dedim. Aldı tahta kalemini eline. Düşündü durdu. Şimdi büget mi, bünet mi, büğet mi yazacak? Şaşırdı kaldı. Sıkıldı, belki de üzüldü. "Türkçemizde bir nazal n sesi vardır. Sen bunu çok iyi yaşatıyorsun. Aferin!" dedim. Dediğini transkribe edip tahtaya yazdım. Rahatladı. Sevindi. Geçti yerine oturdu. * GATINDI KIŞI YAĞDI!
Önceden her evin koyun, keçi türünden az çok davarı olurdu. Yayla zamanı geldiğinde bu hayvanlar bir çobana katılırdı. Bu hayvanların hepsine birden “katındı”, Dörtdivan deyişiyle “gatındı” denirdi. Bu hayvanlar bahar ve yaz ayları boyunca yaylada kalırdı. Ekim veya kasım aylarında kar yağarsa çoban, bu hayvanları sahiplerine iade ederdi ve onlardan yaptığı işin karşılığı olarak belli bir ücret alırdı. Yağan bu kar “Gatındı gışı yağdı!” diye ifade edilirdi. Bu kar yağışından sonra hayvanlar bir dahaki döneme kadar çobana verilemezdi. Herkes hayvanlarını kendi otlatırdı. * HIDRELLEZ
Bugün Hıdrellez... Buraya bugünün hatırasını taşıyan bir anekdot kaydedelim. Dörtdivan'da anlatıldığına göre Ümmî Kemal, ablası Şıh Şehriban ve Himmet Dede her 6 Mayıs 'ta bir araya gelir, buluşur görüşürlermiş. Onların yürüdükleri yerler yemyeşil olurmuş. Şimdi yemyeşil olan tarlalar onların yürüdüğü yollardan kinayedir. Bu anlatı Hızır İlyas kültürünün değişik bir şekli olması ve mahalli özellikleri itibariyle dikkat çekmektedir. * KANAAT
Tekkeköyü’nde bir yaşlıca teyze Ümmî Kemal’e olan bağlılıklarını “Ona (Ümmî Kemâle) Ganahat (kanaat) getürünce nereye gitsen, nereye elini atsan Cenâb-ı Allah yolumuzu hep açuk eder.” şeklinde ifade etmiştir. * KÖSE KADIOĞLU
Dörtdivan’a ilk yerleşenlerden birisi Köse Kadıoğullarıdır. Bugün bu sülaleye mensup olanlar Kadılar Mahallesini oluşturmaktadır. Rivâyete göre Köse Kadı, Dörtdivan ovasına gelince yerleşmek için bir yer aramış. O sıralar Köroğlu Kayası’na çıkmış ve “Hey gidi Dörtdivan! Bir kişiye çok, iki kişiye az geliyon!” demiş. Herhalde bu söz, Türklerin konar göçer oldukları dönemin hatırasını ve hayvanlarına otlatacak yer arayan kimselerin endişesini taşımaktadır. * GIRAN ARTUĞU GİBİ KALMAK
Ümmî Kemâl hazretlerinin türbesi önünde oturmuştum. En az yetmişli yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim bir teyze çıkageldi. Biraz halleştik, sohbet ettik. Teyzenin adı Meryem’miş. Nüfusu giderek azalan Tekkeköy’ün bir avuç sakininden biri. Sohbet arasında “Önceden biz evde otuz kişiydik.” dedi. “Gıran artuğu gibi bi ben galdım!” diye de sözlerine ekledi. Yıllar önce otuz kişinin yaşadığı bir evde o şimdi tek başına yaşıyordu. Kırış kırış yüzüne saygıyla baktım. Nice yavruları büyütmüş, toprağı işlemiş, dağ bayır gezerek hayvanlarını otlatmış Meryem Teyzenin her türlü hürmeti hak ettiğini hissettim. Bu kahraman kadının karşısında gönlüm saygıyla ona mukabele etti. * DÖRTDİVAN BİR TÜRKÇE CENNETİDİR
Bugün Sabire Teyze'den köy yumurtası almaya gittim. "Reşat Hoca da istiyor teyze!" dedim. Ben sana getirdim, ona irküverüm (irkiveririm)" dedi. Bir an kalakaldım. Yumurtalardan konuşunca teyze yine "İRKİLDİ İRKİLDİ aklıma sen geldin" dedi. Bu kelime Eski Anadolu Türkçesinde birikmek anlamına geliyordu. Hani Yunus Emre'nin "Dirildik pınar olduk, İRKİLDİK ırmak olduk / Aktık denize dolduk, taştık elhamdülillah" mısraları aklıma geldi. Bu kelime nerede yaşar, diye zaman zaman düşünürdüm. Geldi Dörtdivan'da beni buldu. Bu ses Yunus Emre hazretlerinden bugüne bir uzanıştı. Aziz Dörtdivan'ın bir ikramı idi. Hissedebilene mübarek bir şeydi. * AĞAÇ VE MERHAMET
Bir ağaç büyümüş... İçi ferah fahur bir ev gibi. Dörtdivan'da bunlara günnek ağacı deniyor. Koyunlar yazın ağacın altında gölgeleniyor. Bir kuş da gelmiş dalına yuva yapmış. Biri de yavrular susuzluğunu gidersin diye o tenekeyi dalın yanına asmış. * DÖRTDİVAN’I NİYE ÇOK SEVDİM?
Bu ovada yürüdükçe atalarımın dolu dizgin, ufuklara doru at koşturduğunu hissediyorum. Hissiyat şeklinde bir hatırlama sanki bu. Sessiz, kelimesiz ama bir heyecan ve tutku hâlinde fetihten fethe koşan Türk’ün varlığını ben Dörtdivan’da duyabiliyorum. Kadim bir ağacın altında ona dokunan, gölgesinde dinlenen kimselerin varlığını sezebiliyorum. Toprağın, havanın, suyun neden ve nasıl var olmak istediklerini duyumsayabiliyorum. Bunları bana Dörtdivan hissettirmede. Belki de Dörtdivan’ı bunun için çok seviyorum. * TAŞ USTALARI
“Köyümüz seksen beş hane idi. Yüz elli taş ustası vardı. Şimdi bi dene galmadi.” dedi Çalköylü Süleyman Amca… * DUA
Korana virüsüne karşı Dörtdivanlı Fatma Teyzemizin duası:
"YANDUĞU YERDE SÖĞÜNSÜN (SÖNSÜN)!" Yasin ŞEN
Dörtdivan ÇPAL
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni