Doğumla İlgili Olanlar
Doğumdan sonra kırk gün boyunca kadın ve çocuk dışarıya çıkmaz. Kırkıncı gün kırklama yapılır ve çocukla anne artık eşe dosta görünebilir. Bazı durumlarda daha erkenden de kırklama yapıldığı olur. Kız çocuklarında 23 ve 24. günlerde, erkek çocuklarında otuzuncu günde kırklama yapıldığı olur. Bu süre zarfında lohusanın başkasına görünmemesi, nazar değmemesi için elzem görülür. Hatta halk arasında “Lohusaya kırk gün mezar açıktır!” denir. Ayrıca aynı zamanlarda doğum yapmış çocuklu annelerin birbirlerini görmelerine iyi bakılmaz. Aynı zamanda doğan çocuklar için “yaşıtlık olmak” tabiri kullanılır. En azından çocukların kırkı çıkmadan bunlar birbirinden uzak durur.
Doğumdan hemen sonra anne için sütlü çorba pişirilir ve bu çorba anneye içirilir.
Çocuk ve lohusa kırkını tamamladıktan sonra kırklama yapılır ve bundan sonra dışarıya çıkabilirler. Bu kırklama işlemi şöyle yapılır: Bir tasın içindeki su, başka bir kabın içine kaşıkla aktarılır. Bu işlem kırk kere yapılır. Anne ve çocuk bu suyla duş alır. Bu suya çok önem verilir. Bu suyun içine iğne, para gibi nesneler de atılır. (Bu bilgiler, Fatıma Özer’den 20.09.2020 tarihinde Kadılar Mahallesi’nde tarafımızdan derlenmiştir.)
Kırkı çıkmak ve kırklamak ne kadar önemli olsa da bazı durumlarda bebeklerin daha erken ziyaret edildiği olur. Bazı durumlarda çocuğun kırkı çıkmadan ziyaretler başlar. Yedinci sekizinci gün ziyaretler olabilir. Dualar edilir.
Çocuğun göbeği kesildiği vakit bu bir çaputa sarılır; çatıya atılır, minniye veya minne taşının dibine (eşiğe) gömülür. Yahut da caminin önüne gömülür.
Çocukla ilgili “beşik içi yapmak” diye bir tabir vardır. Dörtdivan’da ilk çocuğa beşik içi yapılır. Aile, komşu, akraba gelir. Bir de hoca hanım davet edilir. Hoca hanım çocuğun başında ninniler söyler. İlahi ve Yasin-i şerif okur. Çocuğa hediyeler getirilir. Hediye getirmeyen kişiler çocuğun kundağına para koyar. Aile büyükleri altın takabilir.
Çocuğun ileriki aylarda kösteği kesilmesi âdeti de vardır. Bu işlem çocuğun daha rahat yürüyeceğine inanıldığı için yapılır. Dörtdivan’da odun fırın ekmeğinin etrafında köstek kesilir. Çocuklar ilk yürümeye başladığı zaman fırının önüne götürülür ve bir kalem, bir yumurta bir de makas alınır. Eğer kalemi alırsa âlim, yumurtayı alırsa hollukçu (yani yumurtacı), makası alırsa terzi olacağına inanılır. Ölümle İlgili Olanlar
Dörtdivan’da yatalak yaşlılar için ziyarete gidenler “Allah’tan iki rahmet, hangi yol hayırlıysa emme öte yanda (ahirette) emme beri yanda!” diye dua ederler. Eğer ölüm vaki olursa “İki rahmetten biri oldu!” derler.
Cenazede yemek ikram edilir. Cenaze evine akraba ve komşular yemek getirir. Yedi akşam dualar okunur. Yedisinde tekrar yemek verilir. Ölen kişi için “Yerine yerleşti!”, “Allah taksiratını affetsin!” denir. Eşlerden biri vefat ettiğinde “Çare yok, iki yumurtadan biri kırılacak!” derler. Gelen kişiler “Başın sağolsun!” anlamında “Bagılar sağolsun bakalım!” diyerek cenaze sahibine teselli verir. Bagılar, bâkîler kelimesinin Dörtdivan’da söylenişidir ve geride kalanlar anlamını taşımaktadır. Aynı zamanda Allah saburluk versin, hüküm Allah’undur, da denir.
Cenaze için yedinci gün önemlidir. Bu günde kadınlar bir araya gelir ve dualar okunur. Bazen bu günde yemek de verilir. Cenazenin defninden yedi gün sonra cenazenin ağzı açılır, derler. Bu yüzden güccek ve helva dağıtılır. Bu işlem köyde ev atlamaksızın yapılır. Dağıtılan helva ve gücceklerden yiyen kişiler ölünün ruhu için fatiha okur, o kişiye dua eder. Bu geleneğe “ağız açma” denir. İnanışa göre cenazenin ağzı bazen üçüncü günde açılır.
Helva (Dörtdivan’da hevle şeklinde telaffuz edilir) ve güccek dağıtma işlemi bazen Cumayeri’nde yapılır. Bu helvaya “gara hevle” denir. “Cenaze evin bacasına kokusuna gelir.” denir. Helva yapma işlemi özellikle cenaze evinde veya cenaze sahibinin bir yakınının evinde yapılırdı. Bu, özellikle 2000’li yıllardan önce böyleydi. Şimdiler hazır helva dağıtılmaktadır.
Cenazenin elli ikisinde yine kadınlar ölenin evinde bir araya gelir, Yasin-i şerif okunur ve dualar edilir. Bu gecede elli ikinci gece yemeği verilir. “Elli ikinci günde ölünün etleri kemiklerinden ayrılır.” denir. Edilen duaların ve ikram edilen yemeğin ölene fayda vereceğine inanılır.
Dörtdivan kültüründe ölüm bahsi çok ciddi bir yer tutar. Bununla ilgili atasözleri ve deyimler de buna işaret eder. Derlediğimiz şu atasözleri bu konudaki düşüncelerin ve tecrübenin zenginliğini göstermektedir:
“Ölecek karga kırılacak dala konar!”, “Ölecek sıçan kedinin ayaklarını gıdıklarmış!”, “Ölmekten değil, ölememekten kork!”, “Ölmek de bir nimet!”, “Ölünün yüzü soğuktur.”, “Söz ölüm getirmez!”, “Biri ölmezse biri onmaz.”, “Kul kula bir şey yapmaz, ne yaparsa ölüm yapar.”.
Bunun yanında ölüm ve ölen kişilerle ilgili derlenen bazı deyimler de şöyledir:
Daha kefeni solmamak, Gelüsem öldürün, Ölenler yürüye yürüye mi gitti, Ölü eti yemek, Ölümü gösterip kansere razı etmek, Ölünün hatırı diriden fazla sayılmak, Ölüyü hortlatmak, Şeytanla alakayı kesmek, Tabuttan kolu çıkmak. Yasin ŞEN
Dörtdivan ÇPAL
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni