DÜLDÜL MEVLÜT’TEN DERLEMELER - II
Düldül Mevlüt’ün bazı sözleri özellikle Bolu’daki sosyal hayatın bir tasvirini sunmaktadır. Düldül Mevlüt, bir gün Gücükler Köyü’nün o zamanki muhtarı Alim Dağ ile valilikten çıkar (Torunu Mehmet Ali Ayer’in deyişiyle muhtarı Düldül Mevlüt yanından hiç ayırmazmış.). O gün de Bolu pazarının olduğu gündür. Elinde Düldül Mevlüt’ün üzüm almak için taşıdığı bir sepeti bulunmaktadır. Doğruca halin olduğu yere giderler. Pazarın girişinde toplanmış birkaç kadını gören Düldül Mevlüt onlara hitaben “-Selamün Aleyküm ablala!” der. Kadınlar da “Aleykümselam dayı!” derler. Düldül Mevlüt söylemeye başlar:
“-UUUUUU, yörün sizi gidi gamsuz, fisaretsüzle, yörün
-Yalan dünyadan bıkıvediniz,
-Canınızı sıkıvediniz,
-Evdeki işleri gayınnanıza yıkıvediniz,
-Kendiniz de cami köşesine çıkıvediniz,
-Bela savuştu,
-Gün gavuştu, ne duruyorsunuz hale.”
Bu sözleri duyan kadınlardan biri hemen bir kağıt kalem çıkarmış. “Dayı Allah aşkına bi daha deyve şunları, senin dedüklerini yazacın!” der. Düldül Mevlüt bunun üzerine söylemeye devam eder: “-Gız gızım / Sözümden azılmaz / Benüm söyledüklerüm / -Ayak üstü yazılmaz.” der. Kadın “E nedecüz dayı?” der. Düldül Mevlüt şöyle devam eder:
“Örüsger gibi esecen / Gazdan tavukdan bir şey kesecen / Yüreğini oynadacan / Çaydanlığı gaynadacan / Şu boyu uzun, aklı kısa Gücükle mıkdarıynan beni bi devet edeceeen / Alacan eline galemi / Yazacan dilime geleni / Ben decin, sen yazacan!”
Kadın da şöyle cevap verir: “Dayı vallahi gelin goca goca culukla va birini keserin!” (Mehmet Ali Ayer, “Dörtdivan Şairi Düldül Mevlüt’ten”, DİVANKAV, S. 9, Haziran 2006, s. 6.)
Düldül Mevlüt yine bir keresinde valiliğe gider. Yanında o zamanın Göbüler ve Gücükler köylerinin muhtarları da vardır. Tabii bir süre beklemek zorunda kalırlar. O sırada Düldül Mevlüt sıkılmış olacak ki, “Çarşı uzun harçlık gısa, gezin pez… gezin, boyun uzun yorgan gısa büzül pez… büzül, kir çok sabun parası yok gazın pez… gazın.” Bir süre sonra vali gelir, onları içeriye davet eder. Vali bey, “Şair hayırdır inşallah! Sen pek boşuna gelmezsin!” der. Düldül Mevlüt şöyle karşılık verir:
“Vali bey;
-Goca garıla yerinden kakmıyo
-Garıla bize bakmıyo
-Sularımız da akmıyo
-Fakıra fukaraya yazuk
-Yollarımız da bozuk ne edersen et gayrı.” (Mehmet Ali Ayer, “Şair Düldül Mevlüt”, DİVANKAV Bülteni, S. 5, Haziran 2002, s. 8.)
Düldül Mevlüt’le ilgili nakillerde ve anlatılarda onun devrin siyasileriyle görüştüğü üzerinde ısrarla durulur. Düldül Mevlüt, bir zaman yine Ankara’ya gitmiş. Burada TBMM’de bazı devletlileri ziyaret etmiş. O devrin Kültür Bakanı onu evinde misafir etmek istemiş. Evde de hazır yemek olmadığı için onu bir restorana götürmek istemişler. Bunu bilhassa bakanın eşi istemiş. Bunun üzerine Düldül Mevlüt şöyle demiş: “Hanım gızım, ben gözü görmez gulağı eşitmez köylü bi adamıyım. Benim ne işim olu lokantada mokantada. Bana bi tarhana çorbası oldu mu yete!” Ondan konuşmasına devam etmesini istemişler. O da şöyle devam etmiş: “Hanım gızım, ben lokantıya giderin emme / Çatal damağıma gaka / Damağımdan ganla aka / El alem bana baka / Rezil olurun!” demiş. (Mehmet Ali Ayer, aynı yazı, s. 8)
Buna benzer bir durum TBMM yemekhanesinde bir gün yemek yendiği sırada da vuku bulmuş. Yine bir hâcet için Dörtdivanlılar, Düldül Mevlüt’ü yanlarına alıp Ankara’ya gitmişler. Orada TMMM yemekhanesinde çatal kullanmadan yemek yemeye başlamış. Bu durum oradaki birkaç bayanın dikkatini çekmiş. Onlardan biri “Amca çatalı neden kullanmıyorsun?” demiş. Düldül Mevlüt kendine has üslubuyla şöyle cevap vermiş: Gızım, ben çatala aluşgun değilin. Çatalınan yersem çatal damaklarıma gaka, gan aka, herkes bana baka!” demiş. Oradakileri güldürmüş. (Fahri Kayaalp’ten alınmıştır.)
Düldül Mevlüt’ün büyük oğlu Ankara’da askerlik yapıyormuş. Güz mevsimiymiş. Harmanda çok fazla iş olduğundan elemana ihtiyaç hasıl olmuş. Düldül Mevlüt kalkmış, Ankara’ya gitmiş. Bölük komutanından izin istemiş. Ona övgü dolu sözlerle hitap etmiş. Bölük komutanı onu alıp alay komutanının yanına götürmüş. Alay komutanı, “Dayı ne istiyorsun onu söyle?” demiş. Düldül Mevlüt şöyle söylemiş:
“-Sözümden azıvicen / Biraz gızıvicen / -Benim mahduma bi parça izin yazıvicen gumandanım, ben senden babanın tarlalarını istemeye gelmedim!” demiş. Komutandan oğluna bir ay izin almış. (Mehmet Ali Ayer, aynı yazı, s. 8).
Düldül Mevlüt’le ilgili anlatılarda ve nakillerde onun kadınlarla olan sohbetleri çok fazla yer tutar. Bunlardan biri yine Gerede pazarında geçer. Pazarda bir kadın kazlarını kaybeder. Birisi kadına Düldül Mevlüt’ü dellal diye işaret eder. Kadın, “Dayı sen dellal mısın?” der. Düldül Mevlüt de “Gızın dellal değiliyin emme dellalın olmaduğu yerde dellallık yaparın.” diye karşılık verir. Kadın, “Dayı Yelkenle yaylasında bi top gaz gayıp giderdim. Şu iki buçuk lireyi al, bana dellal çığırıve.” Düldül Mevlüt de “Gızım atın, eşşeğin, beygirin, sığırın, goyunun, keçin gayıp gittiyse dellal çığırıvereyin. Ben gazlara ne diye dellal çığırıyın!” der. Kadın da “Oh dayım, bi dayım sen bülüsün arıya arıya ayaklarımın altı şişti.” deyince Düldül Mevlüt “Gey öyniyse arkam sıra!” der. Düldül, bir sandalye üzerine çıkıp bastonunu havaya kaldırır. Şöyle der:
“-Deller Ovası çayır saz
-Agulsuz garı gayıbetmiş bi top gaz
-Yidüğü çuval unları az
-Göğnüme dakamaz
-Bu garı ocak yakamaz
-Bu ağızınan gazlarına bakamaz
-Boş dünyada gözlerim bulunmaz
-Bunun gibi gazına bakımıyan sünepe gadun Gerede gazasında bulunmaz.
Zamansuz ekilen darıdan,
Gündölümünden soora çıkan arıdan,
Gocasından soora galkan garıdan,
Mayhıya gelüken gazları gaybeden garııdan da hayır gelmez, hayır gelmez..”
Kadın, “Dayı sus sus Allah belasını versin, hepsini tilkile gırsın!” deyince Düldül Mevlüt “Gayrı ben sitemi yutman, ben dilimi dutman, ben bunu unutman, ben sığır bazarına gidiyon, gel arkam sıra!” der. Kadın da “Arkana köpek ….!” diye galiz bir karşılık verir. Düldül Mevlüt kadını hayvan pazarına götürür. Başlar söylemeye:
“-Gel abla gel
-Yalan dünyanın işi bitmez
-Elinin yüzünün garası gitmez
-Goynunun parası bitmez
-Ayağını sal
-Güle güle Yelkenle yaylasında gal
-Şu iki buçuk lireyi de al çemberini yıka da gel, bi daha bu cemberi başında görmiyin. Cemberi de su yüzü görmemiş vallahi.
-Merhemetsüzdü Mevlüd’ün dayısı
-Cemberini yıka da gel yabanın ….!” (Mehmet Ali Ayer, aynı yazı, s. 7-8)
Düldül Mevlüt yaşlı kadınlara ve yeni gelinlere zaman zaman sözle sataşırmış. Yukarıdaki örneklerden de zaten bu anlaşılıyor. Bunlardan bir tanesi de şöyledir:
“-A benim altunu mangırı bol gızım
-Gıremeseleri dakunusun
-İki tarafına bakunusun
-Gayınnandan evvel yatasun
-Gayınnandan sonra kakasın
-Gaynatanınan gocana da bi gazuk çakasun!” dermiş. (Mehmet Ali Ayer, aynı yazı, s. 8)
Düldül Mevlüt’ün sosyal konularla çok yakından ilgilendiği görülmektedir. Onun bu kafiyeli sözlerinde (yerel dille oranlamalarında) bunlar çok net bir biçimde görülebilmektedir. Bunlarda manilerdeki doldurma mısralarda görülen bir durum göze çarpsa da genelde onun sözleri halkın o zamanki durumu, kültürü, ihtiyaçları, dertleri açısından işlevsel bir özellik taşımaktadır. Son olarak bu konuda karşımıza çıkan bir örnek şöyledir: “Çokları hatırını yığdı / Bekârla dünyasından bıgdı / Bi gocagarı bi buçuk milyona çıgdı / Ganun mu çıkaracasınız, nedeceniz bilemiyom / Bu memleketin bekâr galması / Mapusanelere düşmesi hep garıcılık yüzünden / Neden? / Ayağını salamıyo / Bi hanım bulup alamıyo / Çarşu uzun harçlık gısa / Gezin pez… gezin / Kir çok, sabun parası yok / Gazın pez… gazın / Boyun uzun, yorgan gısa / Büzül pez… büzül demiş / Zaman bu zaman / Gayrı dur dedüğüm yerde durun / Boynunuzu burun / Ocağınıza bi tencere bulgur çorbası vurun / Ceketin arkasında bi yamalık vurun / Fukara dünyasında bugdı / Bi çuval un 2800 lireye çıgdı / Güççük göllerde balık yaşayamaz / Ufak defek gazancınan da geçim zağlanamaz.” (Nail Tan, “Bolu İli Halk Edebiyatının Kaynaklarından Dörtdivanlı Düldül Mevlüt”, DİVANKAV Bülteni, S. 6, Haziran 2003, s. 19.) Yasin ŞEN
Dörtdivan ÇPAL
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni