5.05.2024 21:39:21
USD (Alış - Satış) : 18.84 - 18.89 EUR (Alış - Satış) : 20.12 - 20.21
Zekeriyya ULUDAĞ
13 Mayıs 2023 Cumartesi

GELECEĞİ BUGÜNDE YAŞATMAK (I)

 
GELECEĞİ BUGÜNDE YAŞATMAK (I)
  
Prof. Dr. Zekeriyya ULUDAĞ
Bir yazımızda, ‘unutmayalım ki bugün daima dünün koynunda dünyaya gelir ve gelişir’ demiş ve yazımıza noktayı koymuştuk. Bugün açık ve net bir şekilde biliyoruz ki insan geçmişle gelecek arasında yaşayan varlıktır. Birisi yaşanmış, sona ermiş ve bir daha yaşanması mümkün olmayan hafızalarımızda kalandır. Bunlara hatıralar diyoruz. Diğeri ise henüz yaşanmamış olan, yaşanıp yaşanmaması ise kesin olarak ya da nasıl yaşanacağı tarafımızca bilinmeyendir. Birincisi tarihin malıdır ve ilmin konusudur. Diğeri ise fütiristlerin…

Batı medeniyeti ve bu medeniyet ekseninde dünyaya ve varlıklar âlemine bakanlar veya bakmayı, olayları bu pencereden görmeyi ve yorumlamayı alışkanlık haline getirenlerin en büyük açmazı sanıyorum ki insan denilen varlığı ruhtan yoksun sadece beden yani biyolojik varlık olarak görmeleridir. Hatta böyle düşünenler pozitivist bir anlayışla, onun sosyal ve biyolojik bir canlı olarak kabul edilmesi gerektiğini ileri sürerler. Dolayısıyla o her zaman istenildiği gibi şekillendirilebilecek olan varlık olarak görülür.

Bu yöntemin kullanılması sonucu ortaya çıkması düşünülen ürünün şekillendirme, biçimlendirme hatta yetiştirme kavramları ile ifade edilen sonuçlarının uygulama alanı ise; toplumsal yapılardır. Elbette insan hayatın her safhasında insan olarak karşımıza çıkar. Fakat onu insanileştirecek yegâne kurum eğitim alanında var olan ve önümüzdeki yıllar içerisinde de yok olmayacağı ifade edilebilecek olan okuldur.

İnsan sadece biyolojik yapısıyla insan değildir. Çünkü orada sadece içgüdüsel bir dünya vardır. İhtiraslar, gurur, nefsanî arzular, şeytani düşünceler yani doymak bilmez iştihalar söz konusudur. İnsan ancak ruhun varlığı ile kendisini tanıyacak, olgunlaşacak, ihtiraslarının kurbanı olmaktan öte kendisini aşan yüce değerlerle tanışarak madde ve manayı birleştirecektir.

İnsanileşmek isteyen, insandan; tabiata ve topluma ulaşmak isteyen yine insandan başlasın, anlayışı insanı ruh ve beden olarak kabul eden düşüncenin ürünüdür. Çünkü insan geçici olanın değil Ebedi Olan’ın nişanesidir.

İnsandan başlamak onu olgunlaştırabilmek, olgunlaşmasını sağlatmak nasıl mümkün olacaktır. Daha önemlisi mümkün müdür? Kendini değiştirmesi için insanı bilginin uçsuz bucaksız dehlizlerinde özgür bırakmak mı yani kendi haline bırakmak mı gerekir yoksa ona yol göstermek, rehberlik etmek mi gerekir? Rehber kimdir, sadece yol gösteren mi yoksa yaşayarak gösteren, göstererek öğreten mi?

Bu amacı belirlemeye kim yetkilidir? Devlet ve onun siyasal ve ekonomik açıdan kontrolü ve desteği altında bulunan kurum olan okul mu? Kişinin kendisi mi? Toplum veya kontrol edilemez olan güçlü ekonomiler ya da hâkim kültürler mi? Diğer yandan duygusal ve genetik olarak çocuk ile ilişki içinde olan ailenin burada etkisi, yetkisi ve sorumluluğu nedir?

Bunlar üzerinde düşünmek, geleceği bugünde yaşatmak değil midir? Zira bugün dünün koynunda dünyaya geliyorsa, yarında bugünün düşünce ve eylemleri ile gelişecektir. Burada şunu da ifade edelim ki bugün yaşadığımız bireysel, toplumsal, siyasal ve hukuksal problemler veya kriz gibi algılamalar aslında bugünün problemleri değil, dünün düşünülmeden yaşanılan, köklerinden koparılmış geleneksel hale getirilmiş teamüllerinden veya bilimsel olmayan düşüncelerinin uygulama alanına konmasından başka bir şey değildir?
(Devamı var)





Tüm yazarlar için tıklayın

YAZARLAR

Tamamı