GEREDELİ HACI HALİL EFENDİ’NİN HALİFELERİ-4
ŞEYH MUSTAFA SAFÎ EFENDİ
Kendileri aslen Diyarbakırlıdır. Diyarbakır müftüsü Hacı Sâlih Efendi’nin oğludur. 1784 senesinde burada dünyaya gelmiştir. Memleketine nispeten Sâfî-i Âmidî diye de anılmıştır. Dokuz yaşında hafız olmuş, babasından şerh-i akâide kadar okumuş ve daha sonra İstanbul’a gelmiştir. Akşehirli Ömer Efendi’nin derslerine burada devam ederek kendisinden icazet almıştır. Niyeti İstanbul’da ilim tahsili ve neşrine devam etmek iken gördüğü bir rüya üzerine Mustafa Çerkeşî hazretlerine intisap etmek için Çerkeş’e gitmiştir. Üç sene içinde sülûkunu tamamlamış ve sıla-i rahim için Diyarbakır’a gittiği esnada şeyhi Mustafa Çerkeşî hazretleri vefat etmiştir. Mustafa Çerkeşî Efendi’den sülûk görseler de hilafetleri şeyhinin vefatından sonra intisap ettiği Geredeli Aziz eliyle olmuştur.
Mustafa Sâfî Efendi’nin menâkıbına göre Mustafa Çerkeşî Efendi’den sonra Geredeli Hacı Halil Efendi, postnişin olmuştur. Fakat Mustafa Çerkeşî hazretleri vefatından hemen önce Mustafa Sâfî Efendi’ye hilafet vermiştir. Fakat bu husus kendisinden gizlenmiştir. Mustafa Sâfî Efendi şeyhinin vefatından sonra Geredeli Hacı Halil Efendi’ye intisap etmiştir. Aradan üç sene geçmiş ve bir gün Mustafa Sâfî Efendi, dervişleriyle beraber Geredeli Hacı Halil Efendi’nin zikir meclisine dâhil olmuştur. O sırada Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin ruhaniyeti zuhur etmiş, Mustafa Çerkeşî Efendi’nin Mustafa Sâfî Efendi’ye hilafet verdiğini, artık bunun geçiktirilmemesi gerektiğini beyan etmiştir. Bunun üzerine Geredeli Aziz, alelacele başındaki tâcı çıkarmış ve hilafet duasıyla beraber Mustafa Sâfî Efendi’ye giydirmiştir.
Mustafa Sâfî Efendi, hilafetinden sonra hacca gitmiştir. Hac dönüşü Bolu’da bulunan Semerkand Medresesi’nde Halvetiyye-i Şabâniye erkânı üzere irşat faaliyetinde bulunmuştur. Sultan Mahmud’un daveti üzerine saraya giden Mustafa Sâfî Efendi, huzura girdiğinde diğer şeyhler gibi merasime dikkat etmeden “Selâmun aleyküm” diyerek bir yana oturmuştur. Onun bu doğal hareketlerinden padişah çok hoşnut kalmış ve kendisine yüz kuruş hediye etmiştir. Şeyh Sâfî Efendi, bu parayı İstanbul’da fakir ahâliye dağıtmıştır.
Şeyh Mustafa Sâfî Efendi, Bolu’da açtığı Aktaş Dergâhında faaliyet göstermiştir.
Mustafa Sâfî Efendi, 1847 yılında altmış üç yaşında olduğu hâlde vefat etmiştir. Kendileri Bolu’daki Aktaş Dergâhı’nda medfundur.
Mustafa Sâfî Efendi, yaşadığı dönemde oldukça tanınan bir mürşid-i kâmildir. Dolayısıyla hayatı ve yetiştirdiği halifeleri hakkında kendi döneminden itibaren yazılan kaynaklarda bazı bilgiler bulabilmekteyiz. Kendisinden ilk bahseden kaynaklardan biri olan Fatin Tezkiresi’nde, onunla ilgili şu malumat vardır:
“Nâzım-ı mûmâ-ileyh El-hâc Mustafa Sufî Efendi şehr-i Diyarbekir’de pâ-nihâde-i sâha-i vücûd olup evâil-i hâlinde Dersaâdet’e muvâsalat ve tahsîl-i ulûm-ı âliyeye sa‘y u himmetle tekmîl-i nusah-ı ilmiyye eyledikten sonra medîne-i Bolu’ya nakl u hicret ve tarîkat-ı aliyye-i Halvetiyye meşâyih-i kirâmından Çerkes El-hâc Mustafa Efendi merhûmdan ahz-ı dest-i inâbet ve mûmâ-ileyhin irtihâlinden sonra Geredeli merhûm Halîl Efendi’den telebbüs-i libâs-ı hilâfet eyleyerek medîne-i mezkûrede vâki Aktaş tekyesinde post-nişîn-i irşâd olduğu hâlde otuz beş sene müddet imrâr-ı vakt u saat eyleyüp sinnîn-i ömrü hadd-i sülüs u sittîne karîben bin iki yüz altmış üç senesi üşr-i Muharreminde âzim-i kurbgâh-ı cenâb-ı Rabb-i Mucîb eylemiştir. Tekye-i mezbûr sahasında medfûndur. Mûmâ-ileyh keşf u kerâmet ile ma‘rûf bir mürşid-i sâhib-vukûf olup bazı ilhamâtı meşhûr u müteârifdir.”
Fatin Efendi Mustafa Sâfî Efendi’nin “İlâhî” başlığı altında şu gazelini de kaydetmektedir:
Ey tâlib-i irfân olan gel Halvetî erkânına
Cûyende-i gufrân olan gel Halvetî erkânına
Bâb-ı sarây-ı vahdeti feth itmek istersen eger
Sıdk u hulûs-ı kalbile gel Halvetî erkânına
Sırr-ı hakîkatdan haberdâr olmayan nâ-puhtenin
Bakma sakın inkârına gel Halvetî erkânına
Bul hakkı sen çık aradan kurtul riyâ vü ucubdan
Kalsın fenâda bu beden gel Halvetî erkânına
Müsterşad ol bil nefsini mürşidden oku dersini
Sarf eyle zikre vaktini gel Halvetî erkânına
Oldun sufî bî-ma‘rifet garkâb-ı bahr-ı ma‘siyet
Şâyet ider hak mağfiret gel Halvetî erkânına
(Fatîn Davud, Fatîn Tezkiresi-Hâtimetü’l-Eşâr-, Hazırlayan: Ömer Çiftçi, Kültür ve Turizm Bak. e-kitap, Ankara 2017, s. 300-301.)
Mustafa Sâfî Efendi’nin Son Asır Türk Şairleri’nde kayıtlı şiirlerinden bir diğeri aşağıda verilmiştir:
Mahrem-i esrâr-ı aşkız izz ü câhı neyleriz
Mâlik-i gencûr-ı vaslız mülk-i şâhı neyleriz
Çün bekâ tahtında yâr-ı bâkî ile hem-demiz
Bu fenâ bezminde fânî taht-gâhı neyleriz
Biz garîk-i bahr-ı tevhîdiz ezelden tâ ebed
Kûşe-gîr-i vahdetiz başka penâhı neyleriz
Şimdilik ârâm-geh oldu bize mülk-i adem
Âlem-i kevn ü mekânda bâr-gâhı neyleriz
Hem-nişîn-i sâkî-i bezm-i elestiz ey Safî
Zâhid-i efsürde-dil-veş hânkâhı neyleriz
(İbnülemin Mahmud Kemal İnal, Son Asır Türk Şairleri C. IV, Haz.: İbrahim Baştuğ, AKM Yay., Ankara 2002, s. 2038.)
Mustafa Sâfî Efendi’nin menâkıbı İbrahim Hilmi Efendi tarafından kaleme alınmıştır. Menâkıbında nakledildiğine göre Mustafa Sâfî Efendi, vefatına yakın halifesi Abdullah Efendi’yi yerine tayin etmiştir. Dervişlerini çağırıp “Bundan sonra işte bu Abdullah Efendi sizin şeyhinizdir. Kendisi ârif, kâmil, mükemmil, yetişmiş ve yetiştirebilendir. İlm-i zâhirde ümmîdir. Fakat ilm-i bâtında benzeri yoktur. Sizin yanınızda ben nasıl isem, o da öyledir.” buyurmuştur.
Bundan sonra dervişler Abdullah Efendi’ye biat ettiler. Hatta kalabalıklar hâlinde kendisine biat edildiği ve biat edenlerin sayısının dört bin civarında olduğu söylenmektedir. Mustafa Sâfî Efendi hayattayken Abdullah Efendi ve Devrekli Yusuf Efendi’ye hilafet vermiştir. Devrekli Yusuf Efendi, şeyhi tarafından memleketine hilafetle gönderilmiştir. Burada pek çok derviş yetiştirmiştir. Ancak Mustafa Sâfî Efendi’nin diğer dervişlerinden Osman Efendi’nin de hilafet derecesine yaklaştığı menâkıbda kayıtlıdır. Fakat Osman Efendi, Şeyh Abdullah Efendi’ye başlangıçta biat etmemiştir.
Menâkıbda anlatıldığına göre bir gün Abdullah Efendi ve Osman Efendi Şeyh Mustafa Sâfî Efendi’nin kabrini ziyaret ettiler. O sırada Mustafa Sâfî Efendi zuhur etti. Osman Efendi’nin elinden tutup onu Şeyh Abdullah Efendi’ye teslim edip “Bunun kusuruna bakma” dedi. Bundan sonra Osman Efendi, Şeyh Abdullah Efendi’ye intisap etti.
Mustafa Sâfî Efendi’nin yüksek hallere sahip bir mürşid-i kâmil olduğu gerek menâkıbından gerekse yetiştirdiği dervişlerinden anlaşılmaktadır. Onun menâkıbda zikredilen şu sözleri de bunu göstermektedir: “Allahü teâlâya hamd olsun ki her ne taleb ettiysem ihsân buyurdu. Otuz üç sene irşâd vazîfesinde bulundum. İki kişi feyz alarak halîfe oldular. Cenâb-ı Hakk'ın bana ihsân buyurduğu kemâlâtı halîfelerim de bilmez... Bu fânî dünyâdan göçüyorum. Bana ihsân olunan kemâlât da benimle birlikte gidiyor... Buna çok teessüf ederim!”
Buna benzer düşünceleri Mustafa Sâfî Efendi’nin halifesi Şeyh Abdullah Efendi de şöyle beyan etmiştir: “Hocam Mustafa Sâfî Efendinin kutup olduğu mâlumumdur. Ancak vefât ederken beyân buyurduğu kemâlâtın, yüksek derecelerin ne olduğunu ben de bilemem, düşünüyorum ve teessüf ediyorum.”
Mustafa Sâfî Efendi M. 1846 sensinde altmış üç yaşındayken vefat etti. Vefatına “El-ulemâü vereset-ül-enbiyâi” hadis-i şerifinin ebced değeri tarih düşürülmüştür. Vefat etmeden önce bir muharrem ayında kendisinin ne zaman vefat edeceğini önceden beyan ettiği menâkıbında kayıtlıdır. Yasin ŞEN
Dörtdivan ÇPAL
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni