GEREDELİ ŞEYH ABDULLAH EFENDİ
Bazı kaynaklarda Abdullah Efendi’nin Geredeli Aziz’in halifelerinden biri olduğunu söylenmektedir. Fakat menâkıbdan onun Mustafa Sâfî Efendi’nin halifesi olduğu anlaşılmaktadır. Buna göre kendileri öncelikle Geredeli Aziz’e onun vefatından sonra da Mustafa Sâfî Efendi’ye intisap etmiştir.
Şeyh Abdullah Efendi Gerede’de Kabiller Mahallesi’nde Kabiller (Yukarı Tekke) Câmii’nde medfûndur. Yukarı Tekke Camii ve Türbesi bugün Dere Yolu Sokak’ta yer almaktadır. Şeyh Abdullah Efendi’nin yanında oğlu ve öğrencisi Seyyid Ahmed Efendi’nin de sandukası bulunmaktadır.
Şeyh Abdullah Efendi’nin hayatı hakkında çok fazla bilgi bulunmamaktadır. Ali Rıza Ünlü, onun 1735 tarihinde doğduğunu kaydetmişse de kitabı yayına hazırlayan Hacı Ömer Cevahircioğlu bunu 1790 olarak tashih etmiştir. Türbesinde Abdullah Efeni’nin 1850 senesinde vefat ettiği kaydedilmiştir. Ali Rıza Ünlü, Tarih Boyunca Gerede kitabında onun mesleğinin saatçilik olduğunu yazmaktadır. Sadık Vicdânî de Tomar’da saatçi olduğunu kaydetmektedir. Yine Gerede Tarihi’nde kendisi ve Gerede’deki hizmetleriyle ilgili şu kayıtlar vardır:
“Merhum uzunca boylu, kır sakallı, hâluk ve mürşid-i kâmil bir zât-ı âlî kadr olup 1267 H.-1852 M. (1850) tarihinde vefat ederek yerine Seyyid Ahmed Efendi postnişin olmuştur. Hayatında zaviyyesine bazı vakıflar temin etmekle beraber Sultan Abdılmecid tarafından ayda beş lira taamiye (yemek parası) tahsis edilmiştir. Hayatında cami-i şerîf ittisalindeki mahalle mektebini satın alarak yerine türbe inşa ettirmiş ve cami-i şerîfin karşısında satın aldığı küçük arsaya da mekteb inşa ettirmiştir.” (Ali Rıza Ünlü, Tarih Boyunca Gerede, İstanbul 2000, s. 146.)
Abdullah Efendi 19. Yüzyıl’da yaşamıştır. Kendisi Şeyh Mustafa Sâfî-i Âmidî’nin yetiştirdiği halifelerdendir. Onun sohbetlerinden feyz almış ve kemâle ermiştir. Mustafa Sâfî Efendi’nin vefatı üzerine irşat faaliyetlerine başlamıştır. Kendisinin ümmî olduğu bilinmektedir. En azından Mustafa Sâfî-i Âmidî’nin menâkıbını yazan Halil İbrahim Efendi’ye göre medrese tahsili görmemiştir. Buna rağmen hangi konuda bahis açılsa o konuda çok salahiyetli olarak konuşabilirmiş.
H. 1267 senesinde vefat eden Abdullah Efendi’nin vefatına düşürülen tarih ve türbesinde yer alan kitabe şöyledir:
Menba-ı feyz-i İlâhî rehber-i râh-ı Hudâ
Ravza-i Abdullah Efendi mürşid-i ehl-i safâ
Bin iki yüz altmış yedi târîh-i tamâm
Aşk ile Yâ Hayy diyüp itdi Hakk’a cân fedâ
Yukarı Tekke’de Şeyh Abdullah Efendi’den sonra Halil Rahmî Efendi şeyh olmuştur. Gerede’de anlatıldığına göre Yukarı Tekke’de hizmet veren şeyhler ve dervişler yılın belli zamanlarında Esentepe’de bulunan ve Şıhlar Kavağı denen bir mevkiye giderler burada zikir, sohbet ve ibadetle meşgul olurlarmış.
1944 depreminde Yukarı Tekke çok fazla zarar görmemiştir. Bugün burası Gerede’de bulunan ve ayakta duran en eski tekke olma özelliğini taşımaktadır. Aynı zamanda Yukarı Tekke bugün Kabiller Camii olarak hizmet verrmektedir. Yakın zamanlarda restarasyondan geçmiştir. Caminin doğu tarafında ve hemen bitişiğinde Abdullah Efendi’nin, moloz taşıyla ve çamur harcıyla yapılmış türbesinde iki adet sanduka yer almaktadır. Bu sandukalardan biri Şeyh Abdullah Efendi’nin kendisine, diğeri oğlu Seyyid Ahmed Efendi’ye aittir.
Bu türbe hakkında Fatih Erkoçoğlu şu bilgileri vermektedir: “Cami duvarına bitişik olan türbe iki kısımdan meydana gelmektedir. İlk kısmı ahşap tavanlı ziyaret kısmıdır. İkinci kısım ise mezarın bulunduğu kareye yakın dikdörtgen planlı ve ayna tonozla örtülü asıl mekândır. Burada biri ziyaret kısmına, biri cami içine ve diğer ikisi de dışarı açılan dört kenarda dört pencere yer almaktadır. Bu türbenin de ahşap aksamı Vakıflar Genel Müdürlüğünce tamamen elden geçirilmiş, sıva-badana işleri yapılmış ve elektrik tesisatı da yenilenmiştir.” (Fatih Erkoçoğlu, “Gerede’de Osmanlı’dan Kalma Vakıflar ve Tarihî Eserler”, Geçmişten Günümüze Gerede Sempozyumu, Gerede 2000, s. 90.)
Mustafa Sâfî Efendi’nin menakıbını yazan Halil İbrahim Efendi’ye göre Şeyh Abdullah Efendi bir gün devrin tanınmış âlimlerinden Çankırılı Muhammed Ağa ile ilmî meseleleri müzakere ediyordu. Şeyhin ümmî olduğu halde böyle salahiyetli konuşması üzerine bunun ancak kerametle olacağını anlayan Muhammed Ağa derhal ona intisap etmiştir. Muhammed Ağa intisabından sonra “Bizim ilmimiz birkaç cevaplık.” dermiş.
Mustafa Sâfî Efendi, vefatına yakın Abdullah Efendi’yi yerine tayin etmiştir. Dervişleri çağırıp “Bundan sonra işte bu Abdullah Efendi sizin şeyhinizdir. Kendisi ârif, kâmil, mükemmil, yetişmiş ve yetiştirebilendir. İlm-i zâhirde ümmîdir. Fakat ilm-i bâtında benzeri yoktur. Sizin yanınızda ben nasıl isem, o da öyledir.” demiştir. Bundan sonra dervişler kendisine biat etmişlerdir. Hatta kalabalıklar hâlinde kendisine biat edildiği ve biat edenlerin sayısının dört bin civarında olduğu söylenmektedir.
Mustafa Sâfî Efendi daha hayatteyken Abdullah Efendi ve Yusuf Efendi’ye hilafet vermiştir. Ancak dervişlerinden Osman Efendi’nin de hilafet derecesine yaklaştığı menâkıbda kayıtlıdır. Fakat Osman Efendi, Şeyh Abdullah Efendi’ye biat etmemiştir. Daha sonra yaşanan ve yukarıda tafsilatı verilen bir hadise üzerine intisabı gerçekleşmiştir. Osman Efendi, Şeyh Abdullah Efendi’den sonra onun yerine geçen Halil Rahmî Efendi’nin halifesidir.
Menâkıbın naklettiğine göre Şeyh Abdullah Efendi’ye kutbiyyet makamı verilmiştir. Bu zatın birçok kerameti de görülmüştür. Ayrıca Abdullah Efendi, yaşayışında son derece dikkatliydi. Dinî emirlere harfiyyen uyardı. Bütün ibadetlerinde dikkatli ve takva sahibi bir zat idi. Şeyh Abdullah Efendi, başlangıçta Geredeli Hacı Halil Efendi’nin sohbetlerine devam etmiştir. Onun bu durumda önce Geredeli Aziz’e intisap ettiği anlaşılmaktadır. Çünkü azizin vefatından sonra Abdullah Efendi bir süre istiğrak makamında kalmıştır. Daha sonra Mustafa Sâfî Efendi’ye hâlini nakledip onun dervişi olmuştur.
Menâkıpta anlatıldığına göre Mustafa Sâfî Efendi onu önce erbaine koydu. Bu sayede Abdullah Efendi önceki hâllerinden bazısını kaybetti. Buradan çıkıp gitmek isteyen Abdullah Efendi’yi diğer dervişan erbaini tamamlama hususunda ikna ettiler. Kırkıncı gün seyr ü sülûka yeni giren dervişlerin hâli ve sonunda tevhid-i hal kendinde zuhur edince doğru Mustafa Sâfî Efendi’nin yanına koştu. Sâfî Efendi ona şöyle dedi: “Oğlum biz adamı hem soyarız hem de giydiririz. Önceki hâlinde kalsaydın rehberlik etmekte zahmet çekerdin, dervişlere vâkıf olamazdın. Şimdi elhamdülillah tertip üzere zuhûr etti.”
Şeyh Abdullah Efendi, Bolu’daki Halvetî erenleri gibi mahfiyet üzere yaşadı. Hâlini diğer insanlardan gizledi. O sanki sıradan bir insanmış gibi göründü. Çok fazla konuşmazdı. Kemâlatını izhar etmezdi. Birçok gönül ehli insan yetiştirdi. Bunlardan birisi de henüz çocuk yaşlarda Mustafa Sâfî Efendi’ye intisap eden ve sonra Abdullah Efendi’ye bağlanan Abdullah adında bir genç idi. Bu genç on sekiz yaşına gelince keşfi açıldı. Menâkıbda anlatıldığına göre kabir ehlinin hâlini görür oldu. Şeyh Abdullah Efendi’nin vefatına yakın Gerede’den Bolu’ya giderken şöyle dediği rivayet edilmektedir: “Oğul yerime bir halife yetiştirseydim şu dünyadan gider idim. Zirâ usandım. Zâhirî ve bâtınî emrolunan işler vardır. Hattâ elime iki tarafı da keskin bir kılıç verdiler.”
Şeyh Abdullah Efendi bir gün Bolu’ya geldi. Burada Muhammed Bey adında bir zatın evinde misafir oldu. Sonra yanındakilere “Yarın Gerede’ye gitmem gerekiyor.” dedi. Kalması yönündeki ısrarlara rağmen kendisine bir binek tedarik edip yola koyuldu. Bolu’da kendisini Kuruçeşme denilen mevkiye kadar uğurlayan öğrencilerine Şeyh Abdullah Efendi “Ne zaman ki benim hasta olduğumu işitirseniz ihmal etmeden geliniz.” dedi. Gerede’ye gelen Şeyh Abdullah Efendi bir müddet sonra hastalandı. İbrahim Hilmi Bey’in Bolu’dan gelmesi için kendisine haber gönderilmesini söyledi. Fakat haber gönderilmedi. Şeyh Abdullah Efendi ısrarla haber gönderilip gönderilmediğini sordu.
En sonunda “Mutlak gelmesini istiyorsanız haber gönderelim” dediler. “Eyvah şu andan itibaren haber göndermekle yetişemez. Ne söylediysem onu yerine getirmeniz gerekirdi.” dedi ve haber göndermeyen kişiye de gücendi. Bu kişi daima Şeyh Abdullah Efendi’nin yanında olduğu halde vefatı sırasında yanında olamadı ve bir engel sebebiyle cenazesine katılamadı. Şeyh Abdullah Efendi, vefatından sonra Gerede’de tekkesinde bulunan odasına defnedildi. İbrahim Efendi ise ancak hazretin vefatından sonra gelebildi. Kabrini ziyaret etti. Şeyh Abdullah Efendi için bir türbe ve sanduka yaptırdı. Şeyhin yerine ise Şeyh Halil Rahmî Efendi geçti. Yasin ŞEN
Dörtdivan ÇPAL
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni