5.05.2024 13:42:52
USD (Alış - Satış) : 18.84 - 18.89 EUR (Alış - Satış) : 20.12 - 20.21
Zekeriyya ULUDAĞ
26 Haziran 2023 Pazartesi

MELANKOLİ

MELANKOLİ
 
Prof. Dr. Zekeriyya ULUDAĞ
Psikolojik bir rahatsızlık türü olarak kabul edilir. Bireysel anlamda yılgınlık, bıkkınlık halidir. İsteksizlik, dünyadan el-etek çekme şeklinde ortaya çıkabilir. Büyük bunalım ve buhran dönemlerinin sonunda ortaya çıkar. Büyük çapta siyasi karışıklıklar, ekonomik buhranlar ve askeri yenilgilerin getirdiği yıkımların akabinde insanlarda görülen bedbinlik hali…
İkinci dünya savaşının ortaya çıkardığı Avrupai hastalık.

Psikolojik bir rahatsızlık ile bireysel ve toplumsal anlamda nasıl bir ilişki kurulabilir veya hangi anlamda bu ilişkiyi delillendirmek gerekir?

Üç yüz yıldır asrileşmek, batılılaşmak, çağdaşlaşmak, modernleşmek gibi kavramların peşinden ulaşılamaz sevgiliye duyulan hasret gibi, ateşin etrafındaki pervane misali dönüp dolaşıyoruz. Onun bizden haberi yok, bizim de onu anlamaya niyetimiz.

Bunalım ve buhranlarımızın ıstırabı ile bazen hırçınlaşıyoruz bazen de melankolik bir duygu içerisinde sessiz, içine kapanık dertlerin altında ezilmiş, birilerinin bizi anlayıp elimizi tutmasını, yerden kaldırmasını, çare üstüne çare sunmasını bekliyoruz.

Yunanlı filozof Platon(Eflatun) insanların mağaranın kapısında durduklarını, sırtlarını güneşe çevirdikleri için ışığı göremediklerini söyler. Işığını kaybetmiş, rehberini yitirmiş insanlık; yüzyıllardır kendi kurduğu fildişi kulenin çatırtıları üstünde tam bir melankolik tavır içinde yaşıyor. Biz ise kendine huzur ve sükûnu bulamadığı bir dünyada, ondan çare arıyoruz.

İnsan için bağ vazifesi görmesi gereken aklın sınırsız özgürlüğü elinde kendisine esir olan insanlıktan konuşuyoruz. Kendisine giydirilen “deli gömlekleri”nin elinde oyuncak olan insanlıktan söz ediyoruz. Özgürlüğünü kendi yaptığı makineye feda ederek esaretin ortasında kendi hastalığına çare arayan çaresizlerden bahsediyoruz.

Her açıdan geri kalmışlığın onulmaz yaralarını sarıp, feodal bir zihniyetin üzerimizdeki ölü toprağını sıyırıp atabilmenin gayretkeşliği ile henüz hazır olmadan sarıldığımız modernleşmenin getirdiği yükün altında eziliyoruz, çünkü ne olduğunu anlamadığımız, şairin “esiri aşkın olduk gerçi kurtulduk esaretten” dediği gibi prensiplerinin fonetiğinin bizi çeken cazibesinin peşinden sürükleniyoruz. Adaleti güçsüzü ezmek, özgürlüğü her şeyi yapmak, hukuku yasalaşmak, eğitimi kurumlaşmak, ekonomiyi sadece kâr elde etmek olarak anladık ve hâlâ öyle sanıyoruz.

Hasılı ilerleme ve gelişme kavramlarını XVIII. Yüzyılın anladığı gibi anlamaya devam ediyoruz. Pozitivizmin vazgeçilemez zannettiğimiz prensiplerini modernin getirdiği kurumsallaşmaya, anlamadığımız ama zannettiğimiz şekliyle uyguluyor ve dayatıyoruz. Altında ezilen insan mı nesne mi dönüp bakmıyoruz. Sadece ona vereceğimiz biçimin oluşup oluşmadığından söz ediyoruz.

İçinde insani örneklerin olmadığı, kalkınma hoyratça olacaktır. Fakat biz henüz bunu anlayabilmiş değiliz. Arkaya dönüp bakmayı, ışığın kaynağını bulmayı başaramadığımız sürece bu melankolik durum sürüp gidecektir. Kırılan gönüllere derman olacak yerde, düşmanlıklar üretiyoruz.

Yiğit düştüğü yerden kalkarmış. Kaybettiklerimizi, hatırlayamadıklarımızı, arayıpta bulamadıklarımızı yeniden ele geçirmedikçe buhranlarımız devam edecektir. Arayacağımız, aramak zorunda olduğumuz nedir. Cevap hem basit hem de kısa yani Aydınlanmaya kurban ettiğimiz varlık, bütünlüğü kaybolan dünyada, sıradanlaşan hayat içerisinde nesneleşen, nesneleştirilen küçük evren İNSAN.

Dünyaya gelmek elimizde değildi belki. Ancak burada takdir edilen zaman içerisinde kalmak fakat elimizden gelenin en iyisini yaparak insanileşmek zorunda olduğumuzu hatırlamalıyız. Sadece hatırlamakla kalmayıp onu, layık olduğu mevkiye yeniden oturtmanın gayreti içinde yaşamayı ve var olmayı öğrenmek zorundayız. Önemli olan insan olarak dünyaya gelmek değil insanileşmenin değerini anlamak. Şeyh Galibin sözleriyle bitirelim:

Hoşça bak zatına kim zübde-i âlemsin sen/ Merdum-ı dide-i ekvan olan âdemsin sen.

(Ey insanoğlu! Kendine hürmetle yaklaş; çünkü sen kâinatta yaratılmışların özü olan insansın.)

Not: Bu hafta kutlayacağımız Mübarek Kurban Bayramının Türk ve İslam dünyasına hayırlar getirmesini daha adil ve müreffeh bir dünyaya, barış, huzur ve sağlıklı günlere kavuşmamıza vesile olmasını âlemlerin Rabb’ı olan Yüce Allah’tan niyaz eder, bütün Müslümanların bayramını kutlarım.

© Yazılar Telif Hakları Yasasına tabidir. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz.



 


Tüm yazarlar için tıklayın

YAZARLAR

Tamamı