Kıbrıscık’tan yola çıktıktan sonra Seben Gölü üzerinden Seben’e geçmeye karar verdik. Geldiğimiz istikametten geriye dönüp Seben Gölü’ne doğru ilerlemeye başladık. Yine ormanların arasından ve yaylalarının içinden geçe geçe Seben Gölü’ne vardık. Bu göl Bolu’nun en büyük yapay göllerinden birisiymiş. Burada mola verip kahvaltı yaptık. Gölü seyrettik. Bolu’nun muhteşem tabiatı burada da derinden derine kendini hissettiriyordu doğrusu.
Burada biraz kaldıktan sonra yolumuza devam ettik. Seben’e ait Dedeler, Bozyer, Alpagut ve Solaklar yaylalarından geçerek anayola ulaştık. Seben Gölü’nü yol boyunca izlemek nasip oldu. Bu gölün sularından sulama maksatlı istifade ediyorlarmış. Ondan dolayı gölün suları epey çekilmiş.
Seben’e varınca doğrudan Oğuzhan Hoca’nın köyü olan Karaağaç’a doğru ilerlemeye başladık. İlçe merkezinde köyleri işaret eden levhalar vardı. Bolu ve ilçelerindeki köy isimleri bana çok cazibeli gelir. Bunlar hep derin bir yaşanmışlıkla dolu yerlerdir. Bundan dolayı köylerin isimleri de pek anlamlıdır. Seben’in de öyleydi. Gökhaliler, Alpagut, Solaklar, Dedeler, Yuva, Karaağaç, Kızık, Haccağız, Musasofular Seben’in köylerinden bazılarının isimleri. Bunlarda ya bir Oğuz boyuna mensubiyetin ifadesi ya da tarihte yaşamış bir şahsın buradaki izlerini buluruz. Köylerin isimlerinin hatırası nereye dayanıyor, bunu da bilsek ne güzel olurdu doğrusu.
Karaağaç’ta, Oğuzhan Hoca’nın dayı oğlunun asker uğurlama merasimi vardı. Biz gelene kadar mevlit okunmuştu. Namaz vaktine kadar dışarıda bekledik. Karşıda Mudurnu’nun köyü olan Dodurga vardı. Sonra Akkaya denen kayalıklar. Bir de uzakta bir mermer ocağı gözüküyordu. Rivayete göre Selimiye Camii’nin mermerleri buradan gitmiş.
Öğle namazını camide kıldık. Namaz çıkışı Oğuzhan Hoca’nın babası ve akrabalarıyla tanıştık. Namazdan sonra yemek ikramı oldu. Yemekte de bol ve güzel muhabbetler oldu. Anadolu’nun hemen her yerinde gözüken o derin âşinalık ve misafirperverlik Karaağaç köyünde de hissediliyordu. Sanki burası benim köyümmüş gibi bir hisse kapıldım. Mekân duygusu muhabbetle birleşince insanda bir âşinalık hâli de ortaya çıkıyor.
Sonra köyün eski camisini gezdik Oğuzhan Hoca’yla birlikte. Köyde 1985 yılında meydana gelen bir yangın üzerine buraya 1989 yeni bir cami yapılmış. Eski caminin özellikle öndeki ahşap kısmı çökmüş. Bu cami 1942 yılında yapılmış. O kadar eski bir yapı değil ama caminin taşlarındaki tarihi kayıtlar, ahşap işçiliği, taş işçiliği çok hoşuma gitti.
Camiden çıktıktan sonra Oğuzhan Hoca’nın dedesinin evine gittik. Burada derin bir sohbet ortamı oluştu hemen. Seben’le ilgili o an hatırıma gelen şeyleri sordum hazır bulunanlara. Oğuzhan Hoca’nın dayısı emekli bir öğretmendi. Folklorik malzeme çıkarabilir miyim, diye epey sohbet ettik. Birkaç fıkra türünde anlatı tespit edebildik. Bunlar mahalli komik diyebileceğimiz üç şahısla ilgili anlatılardı. Yine birkaç da tekerleme dinledik. Oğuzhan Hoca da şu maniyi söyledi:
Seben’dir dedikleri
Elmadır yedikleri
Çok hoşuma gidiyor
La gacım dedikleri
Bulunduğumuz ev, eski bir köy eviydi. Buradaki sohbet oldukça koyu idi. Sağ olsun Yusuf Hoca burada bizim merak ettiğimiz soruları cevaplandırmaya çalıştı. Bir de Karaağaç köyünün yaylasında üç dede mezarının olduğundan söz ettiler.
Buradan müsaade istedikten sonra Oğuzhan Hoca ve babası Şuayip Abiyle onların köydeki evine geçtik. Bu evin bulunduğu mevki köyün harmanıymış. 1985 yılındaki yangında kura usulü ile bu mevki onlara çıkmış. Evde Oğuzhan Hoca’nın Gökhaliller köyünden akrabası İsa Amca da vardı. Gökhaliller bir ormancı köyüymüş. Köylüler de genelde ormanda tomruk işleriyle meşgul olmuşlar. İsa Amca da bize geçmişte yaptıkları işlerden söz etti. Bunlar içerisinde 1980’li yıllarda Amerikalı bir yarbayın oğluyla beraber kayak yaparken bölgede kaybolması hadisesi çok dikkat çekiciydi. O zamanlar bu durum haberlere de konu olmuş. Gündemi epey meşgul etmiş. Baba oğul bu iki kişi sekiz gün boyunca ve kış mevsiminde doğada sağ kalabilmeyi başarabilmişler. Yalnız baba, yardım bulma düşüncesiyle oğlundan biraz uzaklaşmış hâlde bulunmuş. Daha sonra yarbayın tarifi üzerine oğlu da bulunmuş.
Burada da Seben folkloru üzerine tespitlerde bulunabilir miyiz, diye birkaç soru sordum. Seben’de türbe veya yatır benzeri yerlerin pek olmadığı anlaşılıyor. İsa Amca ziyaret edilen bir çam ağacının olduğundan fakat onun da kesildiğinden söz etti. Ayrıca Gökhalil köyünde kış eğlenceleri etrafında helva çekerlermiş. Köylüler köy odasında bir araya gelir muhabbet ederlermiş.
Bu güzel sohbetlerden sonra Oğuzhan Hoca’nın ailesinden ve akrabalarından müsaade istedik. Seben Kaya Evleri’ni de görmek istiyorduk. Karaağaç köyünden yola çıkıp bu kaya evlerine doğru ilerlemeye başladık. Seben Kaya Evleri, hemen aşağısında bir akarsuyun bulunduğu ve suyun iki yakasını da kaplayan kayalıklar üzerinde, insan yapısı yerleri ifade ediyor. Kayalıklar artık nasıl bir işçilikse, insanlar tarafından delinmiş ve buraya korunaklı yerler yapılmış. Kayaların içi oyulmuş. Gezilebilen bütün yerleri gezdikten sonra Oğuzhan Hoca’yla birer kabak tatlısı yiyip Bolu’ya revan olduk.
Çok güzel ve anlamlı bir gezi olmuştu. Kıbrıscık ve Seben’i görmeyi, buraları gezmeyi çok istiyordum. Hâsılı Bolu’nun Seben ve Kıbrıscık ilçelerinin güzellikleriyle dolu, ömrümüze ömür katan bir gündü bugün.