Dörtdivan’ın en büyük ve en güzel yaylalarından birisi olan Seyricek Yaylası, ilçenin en büyük yaylalarından birisidir. Seyricek’e Yalacık Köyü güzergâhından Deller Yaylası ve Karaçayır Yaylası’ndan gidilir. Bu yayla Beypazarı, Kıbrıscık ve Dörtdivan ilçeleri arasında yer alır.
Seyricek Yaylası, Aladağlar’ın en son yaylasıdır. Deveciler, Adakınık ve Çitler Mahalleleri bu yaylaya göç eder. Deveciler’den şimdilerde bir, Çitler’den iki, Adakınık’tan on iki aile buraya göç etmektedir.
Seyricek’i Seyricek yapan içinden geçen bir akarsudur. Bu akarsuyu Dibek Deresi ve Darkaya Şelalesi’nin de olduğu Kiraz Alanı Dereleri besler. Yaylanın derelerinde 2000’li yılların başlarına kadar mercan alabalığı çok olurken bu yıllardan itibaren azalmıştır.
Seyricek’in güneyinde Süğlük Çayırı ve Baraklar Çayırı; güneybatısında Kirazalanı ve Dibek Deresi; batısında büyük kayalıklardan oluşan Kolan Kayası; kuzeyinde ise Kavaklıkçatak ve Kürtçüler mevkileri bulunmaktadır. Bir de burada Kocakuru denen bir zirve bulunmaktadır.
Yayladaki eski yayla evleri, burada hâlen belli ölçüde devam eden hayvancılık Seyricek Yaylası’ndaki kadim kültürü günümüze taşımaktadır. Yayla, Dörtdivan’a uzak ve 35 km’dir. Etrafı yüksek dağlarla ve ormanlarla çevrilidir. Yaylada bulunan bir yatır, buraya gelen Dörtdivanlılar tarafından eskiden zaman zaman ziyaret edilmekteymiş. Fakat bizim ziyaretimizde bu yatır tahrip edilmiş ve yeri kaybolmuş bir durumdaydı.
Seyricek Yaylası’nın hemen birkaç km ilerisinde güzelliğiyle dikkat çeken Darkaya Şelalesi bulunmaktadır. Bu şelalenin yanında piknik yapılabilmektedir. Etrafında çevre düzenlemesi yapılmıştır. Burada bulunan bıçkı düzenekleri ve su kanalları, Darkaya Şelalesi etrafında bir zamanlar yerleşim olduğunu hatıra getirmektedir.
Bu yayla aynı zamanda Dörtdivan’ın yetiştirdiği rahmetli şairimiz Servet Yüksel’in de yaylasıdır. Servet Yüksel bu yaylayı çok severdi. O, “Şehirler Yordu Beni!” şiirinde Seyricek Yaylası’nı anlatır. Hem de ne güzel anlatır! Dolayısıyla Seyricek Yaylası’nın anlatıldığı bu satırları onun dizeleriyle süslemek istiyorum:
Bu şehirler yordu beni ey şair!
Gel Seyricek yaylasına göçelim.
Vurgun yemiş duyguların yeşerir,
Yudum-yudum sessizliği içelim.
Bir pınar başında dalar gidersin,
Sular şırıl şırıl içine akar.
Mor dağların sinesinde yitersin,
Gece her yüreğe bir ateş yakar.
Gün doğmadan yola düşer çobanlar,
Selam olsun el değmemiş çiçeğe.
Ya çileli anaları kim anlar?
Maya diye sevgi katar ekmeğe.
Yalçın kayalarda nal izleri var,
Bir ah çek de, destanları uyandır.
Kaval seslerinde bir tatlı efkar,
Burda sevda bir yaralı ceylandır.
Bu küçük evlerde huzur oturur,
Gönlümü okşardı serin akşamlar.
Her nereye baksam hayalim durur,
Bana o günleri verin akşamlar... (Servet Yüksel, Gel Ey Aşk, Şiir Dünyası Kitapları Yayınları, İstanbul 2008, s. 58.)
Bu yaylayla ilgili birkaç efsane tespit ettik. Biz bu efsanelere burada yer vermek istiyoruz: Secde Eden Ağaçlar
Buraya kaydedilen hadise Seyricek Yaylası’nda 1950’li yıllarda cereyan etmiştir: Fadime (Fedük) adında bir genç kız yaylada hayvanları arayıp bulamıyor. Aradan bir zaman geçiyor. Fakat hayvanlar gelmiyor. “Bunlar herhalde başka yaylanın hayvanlarıyla gitmiştir.” diyor. Babasıyla beraber Beypazarı’nın yakın bir yaylasına gidiyorlar. Kızcağız oldukça saf kalpli birisidir. O zamanın şartlarından ötürü yürüyerek gidiyorlar. Sabah saatlerine kadar yürüyorlar. Güneş doğmaya yakın bir zamanda Fadime, babasına dönerek “Baba bu ağaçlar neden eğilip kalkıyor?” diye soruyor. Babası “Kızım ağaçlar sabah namazını eda ediyor!” diye cevap veriyor. [Kaynak kişi: Fahri Kayaalp, d. 1975, Dörtdivan-Deveciler Mahallesi. Bolu’da ikamet ediyor. Lise mezunu.] Ümmü Ninenin Yüzüğü
Bu olay Fahri Kayaalp’in dedesinin dedesinden beri anlatılagelen bir hikâyedir. Bu aileye Hacımehmetgiller denir.
Fahri Kayaalp’in dedesinin dedesi üç evlilik yapmış. Adamın ilk hanımından bir kızı olmuş. Daha çocuğu olmamış. İkinci evliliğini yapmış. Ondan da bir kızı dünyaya gelmiş. Üçüncü evliliğinden iki oğlu olmuş. Kadınların her birinin görevleri varmış. Birinci ev işleriyle, ikinci hanım hayvanlarla, üçüncü hanım da çocuklarla ilgileniyormuş.
Adamın ikinci hanımı Ümmü Nine, biraz saf ve temiz gönüllü biri imiş. Bir gün Seyricek Yaylası taraflarına inek salmaya gitmiş. Doğru hayvanlara bakmaya gidiyormuş. Burada “Erenler” diye anılan bir mevki vardır. Ümmü Nine, herkesin yarım saatte gidip geldiği bu yerden hemen dönmezmiş. Ona “Nerede kaldın?” dendiğinde insanların geyik sağdığını, geyik sağan insanları izlediğini ve geyik yavrularını sevdiğini söylermiş.
Ümmü Nine bir gün Erenler diye anılan bu yerde bir düğün dernek görmüş. Onların yanına gitmiş. “Siz burada ne yapıyorsunuz!” demiş. Onlar da “Düğün ediyoruz!” demişler ve kadının parmağına bir yüzük geçirmişler. Bu yüzük âdeta nûrdan bir şeymiş. Kadın köye gelince sürekli parmağını tutuyormuş. Parmağındaki yüzüğü kimseye göstermek istemiyormuş. Bu nurdan yüzük yayladaki insanların dikkatini çekmiş. İnsanlar bunun sebebini sormuş. Kadın da olan biteni anlatmış. Parmağındaki yüzüğü artık hiçkimse göremez olmuş. [Kaynak kişi: Fahri Kayaalp, d. 1975, Dörtdivan-Deveciler Mahallesi. Bolu’da ikamet ediyor. Lise mezunu.] Seyricek’te Doğum Yapan Köpek
Anlatıldığına göre bir dişi köpek Seyricek Yaylası’nda göçten birkaç gün önce doğum yapmış ve dokuz tane yavru doğurmuş. Göç akşamı Sümme Yaylası’na göçüleceğini sezince aynı gece her yavruyu tek tek Seyricek’ten 20 km uzaklıkta bulunan Sümme Yaylası’na ağzında taşımış. Köpeğin sahibi Yusuf Dede, hayvanın kendi tabanlarını yaladığını görmüş. “Hayvan niye böyle yapıyor?” deyip yaklaştığında onun dokuz yavruyu bir gecede Seyricek’ten Sümme’ye getirdiğini anlamış ve çok şaşırmış. Göç Zamanı Kaybolan Keçi
Yine Aladağ’dan (Seyricek’ten) köye göçülürken sürüden ayrılan bir keçi çobana izini kaybettirmiş. Çoban keçiyi aradığı halde bulamamış ve artık ümidini kaybetmiş. Bir sonraki yıl Aladağ’a gidildiğinde bir kayalıkta kaybolan keçi oğlağıyla birlikte görülmüş. Onun görüldüğü kayalıklara Keçi Kayası denilmiştir. Kayalıklar hâlen bu adla bilinir. Yasin ŞEN
Dörtdivan