5.05.2024 22:15:44
USD (Alış - Satış) : 18.84 - 18.89 EUR (Alış - Satış) : 20.12 - 20.21
Zekeriyya ULUDAĞ
20 Nisan 2023 Perşembe

TARİH VE KÜLTÜR

TARİH VE KÜLTÜR 

Prof. Dr. Zekeriyya ULUDAĞ
İnsanın kendini resimler, semboller harfler ve alfabe yoluyla ifade etmesinden bugüne alışıldık tabirle beş bin, ortaya çıkan yeni bulgulara göre on bin yıllık bir zaman geçtiği anlaşılmaktadır.

İnsanlık zaman denilen bir sürecin içerisinde üç dilimi yaşamış ve yaşamaktadır. Bunlar mazi, hal ve gelecektir. Bunalım buhranlar ile mutluluk ve huzur, gelişme ve değişimler bu çizgide ortaya çıkmaktadır. Hal, harekete geçmek için birikmiş mazi; mazi ise anlaşılmak için açılmış hal iken gelecek yaşanmamış olan nüvedir, cümlesi insanlık ile tarih arasındaki ilişkiyi anlatmaktadır.

Varlık dünyasındaki türler arasında mazi ile olan bağını hatırlayan, kuran, yaşatan yegâne varlık insandır. İnsanın dışındaki diğer canlıların sahip oldukları hafızaları sebep ve sonuç arasında bağ oluşturamadığı için geçmişe ait bir değerlendirmeleri de yoktur.

Dolayısıyla her insan, toplum ve millet maziye bağlı olan kökleriyle hali yani bugünü yaşamaktadır. İnsan fıtratına uygun olanı hayata aktararak insanlık haysiyetini korur ve yaşatır. Mazi ile hal arasındaki köprünün sağlamlığı, örselenmemiş olması ölçüsünde toplumlar ve milletler hem insanlık şuuruna hem de toplum olma bilincine ulaşır. Dolayısıyla bizleri harekete geçiren mazi, harekete geçmiş olan hal ve geleceğe yönelen irade olmaktadır.

Bizi harekete geçiren, irademize sorumluluğumuzu hatırlatan tarihin derinliklerinde yatan ve bize varoluş şuurunu veren kültürel kavramlardır. Bunlar hem zihniyetlerimizin oluşmasına hem de duygu dünyamızın aklımızla birleşerek bizi geleceğe taşımasına sebep olurlar. Çok farklı şekilde anlamlandırılmasına rağmen kültür bir milletin tevhit edilmiş, bütünleştirilmiş şuurudur. Zira kültür, semadaki ilk konuşma ile başlamıştır ve onun üzerine bir medeniyet inşa edilmiştir ya da edilmek zorundadır. Kültür soyut olan bir anlamın müşahhas hale gelmesi olarak düşünülmelidir. Medeniyetler kendi kültür havzalarında hayat bulurlar. Kültüre uygun bir medeniyet inşa etmek yerine medeniyete göre kültür oluşturmaya çalışmak bizim olmayanı almak, sun’i hayat biçimleri oluşturmaktır.

Kültür temel öğeleri din, dil, edebiyat, estetik, geleneklerden meydana gelen karmaşık bir bütündür. Bu asli unsurlardan herhangi birinin eksikliği ya da yok sayılması kültürün kaynağından kopması anlamına gelir.

Biz üç yüz yıldır modernleşme süreci içerisinde batılılaşma problemi yaşıyoruz. Batı medeniyetinden olma fikri dünyamızda içinden çıkılmaz bir durum yaratmıştır. Bunun en önemli nedenlerinden birisi millet fikrini esas alan Fransız sosyoloji ekolünün kabulünden kaynaklanmaktadır.

Halbuki kültür yukarıda ifade ettiğimiz gibi milletlerin hayatında bir bütündür. Onun içinde inanca dayalı kabul ve yaşantılarımız olduğu gibi milli olan dil yani lisan da bulunmaktadır. Ahlak, estetik ve geleneksel hayat biçimleri bu iki kavramın üzerinden inşa edilmiştir ve ancak böyle anlaşılabilir. Bütün insanlar nezdinde ortak evrensel bir değer olan bilim ve teknik ise kültürün cisimleşmesine yardımcı olan unsurlardır.

Kültürün asli unsurlarında meydana gelen bozulma veya kasti olarak bunlar üzerinde yapılan değişiklikler millet hayatının gelişmesini değil kokuşmasını ortaya çıkarır. Mesela dil canlı bir uzuv gibidir. Zamanla değişime uğrar. Ancak bu kendi mecrası içinde kendiliğinden yani halkın kullanımı ile gerçekleşirse kabul edilebilir. Masa başında türetilen her kelime hem dili bozar hem de kültürü. Din de benzer şekilde temel esasları dışında yoruma açıktır. Ancak buradaki yorumlar egoları tatmin etmek için değil doğruyu ve hakikati bulmak adına, disiplinlerarası bir şekilde yapılırsa maksat hasıl olur.

Her milletin sosyal hayatı içerisinde milli ve dini günleri vardır. Bu günler hem bireysel hem de toplumsal anlamda tarih şuurunun, ontolojik varoluşun, gerçekleşmesi, soyut olan duygu ve zihniyetin cisimleşmesi, gösterge haline dönüşmesidir. Kısacası bayramların bayram olmasıdır. Bu özel günler millet değerlerinin dile gelişi, kutsallarının yansımasıdır. Modernleşme adına bu değerlerin içerikleri veya mesela Ramazan Bayramının adının şeker bayramı yapılması gibi isimler üzerinde oynamak sadece mevcut kültürel değerleri yok etmek değil duygularımızı ve zihniyetlerimizi yozlaştırmak anlamına gelir.

Türk milleti kökü mazide olan ati olarak yaşayacaktır. Ancak bu mazi, sloganlaştırılan değil yaşanan ve hurafelerden arındırılmış, bize yaşama gücü ve hareket iradesi kazandıran, asli unsurlarından kopmamış bir kültür ve irfan dünyası ile mümkün olacaktır. Dolayısıyla bayramları bir tatil vesilesi saymadan bayram gibi yaşayanların Ramazan Bayramı kutlu olsun.





Tüm yazarlar için tıklayın

YAZARLAR

Tamamı