5.05.2024 20:27:13
USD (Alış - Satış) : 18.84 - 18.89 EUR (Alış - Satış) : 20.12 - 20.21
Zekeriyya ULUDAĞ
3 Aralık 2023 Pazar

Tarihten Hayata: ÖĞRETMEN - 3 -

Tarihten Hayata: ÖĞRETMEN - 3 -

Prof. Dr. Zekeriyya Uludağ
İnsana idrak nişaneleri sunan öğretmenin kendisi nedir? O her şeyden önce bir insandır. Kendisinden, çevresinden ve kendisini aşan varlık alanından sorumludur. Varoluşçular insanın kendi varoluşunu bir anlamda sorumluluk kavramıyla açıklarlar. Kur’an inananlara hitaben insanın sorumlu olduğunu, verdiği sözde durması gerektiğini defalarca insana hatırlatır. “…emanetlerine ve ahitlerine sadakat gösterirler” (Mu’minun 8) Dolayısıyla o, öncelikle insan olarak sorumludur. Tarihsel olarak bizim de içinde olduğumuz eğitim ve bilim anlayışımız açısından “âlimlerin peygamberlerin varisleri olduğu” ortak kabulü insandan daha fazla ilim erbabını, ders vereni, eğitim faaliyeti ile meşgul olanı sorumlu kılmaktadır.

Bunun için öğretmen önce kendisini tanımak, kendisi hakkındaki bilgilerini kontrol etmek zorundadır. İbn Sina eğitimcinin öncelikle “arınma”sı gerektiğini ifade eder. Bu düşünce ile o, Platon ve Aristoteles’teki eğitimin amacı insanın mutluluğudur düşüncesini hatırlatır. İbn Sina açık bir şekilde dünya ve ahiret arasındaki dengeyi eğitimle kurma yolunu seçmiştir. Dolayısıyla dünya ve ahiret saadeti eğitimcinin nefsini arındırması ile yakından ilişkilidir. Arınma sadece eğitim için değil bilim için de sonraki dönemlerde gerekli görülmüştür. Zira F. Bacon bilimsel çalışma yapacak olanlar için insan öncelikle “zihnindeki putlardan kurtulmalıdır” derken adeta eskiye bir atıf yapar. Elbette ki burada sözü edilen “arınma” kavramı eğitim ve bilim açısından daima şüpheli olarak kalmaya devam edecektir. İnsana mutluluk ve saadet getirmesi gerektiğine inanılan “arınma” gelenek ile modernin mihenk taşı gibi görünmeye devam edecektir.

İslam eğitim tarihi içinde eğitimciye verilen değer onun kişisel özellikleri ve gayesinden kaynaklanmaktadır. Zira devrin eğitimcisi “nefsi arzularından arınmış, nazari yönünü irfanla pratik yönünü ahlakla” süsleyerek kemale ermiş insan olarak görülmüştür. (Dodurgalı, A.; İbn Sina Felsefesinde Eğitim isimli çalışmasında bir eğitimcide bulunması gereken özellikleri; “Akıllı olmak/Vakur, haysiyetli, onurlu ve şahsiyet sahibi olmak/Sevgi;meslektaşlarını ve öğrencilerini sevmek/Dindar olmak/Görevini sevmek/Ahlaki davranışlar kazandırmada basiretli olmak/Çocuk yetiştirmede uzman olmak/Dış görünüşünde temiz ve tertip olka/İnsanların en önde gelenlerinde bile saygınlık uyandıran bir şahsiyete sahip olmak/Meliklere has davranışları kendisine mal etmiş olduğunu herkesin bildiği bir kişi olmak/Görgü kurallarına uygun olarak yaşayan biri olarak bilinmek” şeklinde sıralamaktadır. S.48-49, Marmara Üni. İlahiyat Fakültesi Vakf Yay. İstanbul,1995.)

Benzer bir düşünceden hareket eden N.Topçu, “kaderimizin hakikatinin işleyicisi, karakterimizin yapıcısı, kalbimizin çevrildiği her yönde kurucusu odur. Fertler gibi, nesiller de onun eseridir. Farkında olsun olmasın, her ferdin şahsi tarihinde muallimin izleri bulunur” derken güzel vasıflarla donanmış bir öğretmenin bir insanı yüceltmedeki sorumluluğunu İskender’in “babam beni gökten yere indirdi. Hocam beni yerden göğe yükseltti” cümlesi ile anlamlandırır.

Eğitim için çözüm arayışları geçici tedbirlerle mümkün olmadığı gibi insanı anlamamıza da kâfi gelmeyecektir. Bunun yanında “ezberciliğe” karşı çıkanların müsebbip olarak gördükleri ve “öğretmen merkezli” eğitim diyerek itiraz ettikleri noktada, insanın özgürlüğünü öne çıkararak “tabii olmayan, manevi bilimlerin problemli aracı, otonomluğun kızgın vasıtası” şeklindeki iddialarla “öğrenci merkezli” bir sistemi şiddetle tavsiye edenler bir taraftan davranışçılığın farklı bir versiyonu ile karşımıza çıkarken diğer taraftan insanın özünü, yaratılışını ve sorumluluğunu görmezden gelmektedirler. Daha da önemlisi onlar hayatın giriftliği karşısında çoklukta birlikten kaçanlar, ruhlarında yüceliklerin duygusunu tatmayanlardır.

Öğretmenlik ölçü ve idraktir. Aklın ve ruhun birlikteliği adalet ve merhametle bezenmemiş olanlar insanı anlamayacaktır. “Âlemin mihrakı insandır. Ham gerçeğe katılmış her ne varsa insanın eseridir, onun içindir. İnsan ise her şeyden önce ve en mühim vasfıyla ahlaki varlıktır.” Nefsin arzularını dizginleyenler, teorinin amacını irfanla buluşturan ve davranışlarını ahlakla süsleyenler insanı anlayacak “hakikatlerin hakikati olan insana ulaşacaklardır.”

Öğretmeni anlamak ve öğretmen yetiştirmek isteyenler ekonominin şartları ile bilimin değerlerden arınmış yüzüyle ve siyasi amaçlarla değil ruhun ihtiraslarının aşk ile dengelendiği noktasından hareket etmelidirler. Çünkü “aşk, maddeye esir olmamaktır. Allah’a yani sonsuz birliğe ulaşmaktır. Fertte cemiyeti, insanda insanlığı sevmektir. Şekle değil tecelliye bakmaktır”

Esasen istikbalimizi ve istiklalimizi ona bağlamışsak, geleceğimizin garantisi olan gençlerimizin diplomalarında onun mührü bulunacaksa hem öğretmeni hem de insanı Şeyh Galip’in “Hoşça bak zatına kim zübde-i âlemsin sen/Merdum-ı dide-i ekvan olan âdemsin sen” mısralarındaki anlamına uygun tarihsel bağlarından kopmayan bir anlayışla eğitimin içinde insanı, insanda öğretmeni, öğretmende geleceği kurmalıyız.



• Bu yazı Eğitime Bakış Dergisinin Yıl:13 sayı:41 Eylül-Ekim-Kasım-Aralık 2017 ss.3-5 sayısında yayınlanmıştır.

 


Tüm yazarlar için tıklayın

YAZARLAR

Tamamı