ÜMMÎ KEMÂL KİMDİR 2
Ümmî Kemâl’in Dağıstan, İran, Azerbaycan, Özbekistan gibi ülkelerle bir ilgisinin olduğu çeşitli kaynaklarda zikredilmektedir. Türbesinde, dinî ve tasavvufî bir ortamda büyüdüğü; Dağıstan, Azerbaycan, Tataristan, Özbekistan, Türkiye ve Arap ülkelerinin muhtelif yerlerinde bulunduğu kayıtlıdır. Yine türbesindeki başka bir kayda göre Ümmî Kemâl, Dağıstan’da şimdilerde Baytogay Köyü diye bilinen yerde Keski adıyla bilinen ve Kounkala da denilen eski bir Kumuk köyünde dünyaya gelmiştir. Yalnız bu kayıtla ilgili herhangi bir kaynak belirtilmemiştir. Buna göre ilk tahsilini doğduğu yerde tamamlayan Ümmî Kemâl, daha sonra Şirvan’a gitmiş, buradaki tahsil hayatından sonra Osmanlı ülkesine gelmiştir. Yine Ümmî Kemâl’in Oğuz boyundan olduğu ifade edilmektedir. Türbede yer alan “Seyyid” ifadesinden onun Hz. Peygamber soyundan gelmiş bir eren olarak kabul edildiği söylenebilir. Bir başka görüşe göre Ümmî Kemâl hayatının büyük bir kısmını Erdebil’de geçirmiş, daha sonra Bolu’nun Tekkeköy/Işıklar Köyü’ne gelerek burada yaşamıştır. Ümmî Kemâl’in buraya, nispeten kalabalık bir grupla geldiği söylenmekte ve Osmanlı devirlerinde köyde bir tekkenin kurulduğu anlaşılmaktadır.
Hafız Hüseyin Ayvansarâyî’nin (Ramazan EKİNCİ, Hafız Hüseyin Ayvansarâyî, Vefeyât-ı Ayvansarâyî, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay. (e-kitap), Ankara 2017, s. 162) ve Bursalı Mehmed Tahir’in belirttiğine göre Ümmî Kemâl, “şefkat” kelimesinin delalet ettiği H. 880/M. 1475 senesinde burada vefat etmiş ve yine buraya defnedilmiştir. Bolu şer’iyye sicillerinde yapılan araştırmalar neticesinde de böyle bir kayda ulaşılmıştır. Bu sicillerde yapılan araştırmalar, onun soyunun burada devam ettiğini göstermektedir. Hatta devlet, onun soyundan gelenlere bazı vergi muafiyetleri de tanımıştır. Ümmî Kemâl’in soyu Bolu’nun Gerede ve Dörtdivan ilçelerinde devam etmektedir. Kendisinin Dörtdivan’a bağlı Çalköy’de bir süre yaşadığı da bilinmektedir. Zira burada onun ablası Şıh Şehriban’a ait bir türbe yer almaktadır. Bu bile onun en azında Gerede ve Tekkeköy arasında kalan mevkilerde çeşitli zamanlarda bulunduğunu göstermektedir.
Ümmî Kemâl geçimini çobanlık yaparak, özellikle küçükbaş hayvanlarla ve çiftçilik yaparak temin etmiştir. Kendisine ait bazı arazilerin olduğu şifâhî olarak ifade edilmektedir. Menâkıb’da bununla ilgili kayıtlara rastlamaktayız.
Meger ol dem koyun güderdi sultân
Hulûs-ı kalbile olmışdı çûbân
Koyunları öne katup yürüdi
Beyâbâna düşüp taga yürüdi
Koyun âvâzı ana hoş gelürdi
Niçe rûhânî cân lezzet alurdı (Ramazan SARIÇİÇEK, a. g. m., s. 338.)
Ümmî Kemâl’in halifesi Sarı Müderris Sinan Efendi’nin bir şiirindeki başlıktan onun ne zaman vefat ettiğini yaklaşık olarak tahmin edebiliyoruz. Buna göre bu şiirin başlığı şöyledir: “Hâze’l-beyt-i fî vakt-i vefâtihî ve minhâ fî-vasıyyet-i rabî?in ba?dehû sülüsete eyyâm.” Başlığın tercümesi şöyledir: “Bu beyit bahardan üç gün sonra şeyhin vasiyetinde ve vefat vaktindeyken yazıldı.” (Emre SESSİZ, Sarı Müderris Şeyh Sinan ve Divanı İnceleme-Metin-Dizin, İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Eski Türk Edebiyatı Bilim Dalı, Yüksek Lisasn Tezi, İstanbul 2014, s. 189.) Bu ifadelerden Ümmî Kemâl’in baharda ve yaşlılığın getirdiği hastalıklar sebebiyle vefat ettiğini ve vefat etmeden önce de bir vasiyette bulunduğunu anlıyoruz. Sarı Müderris’in mersiye türündeki bu şiiri onun, hem Ümmî Kemâl’in vefatıyla duyduğu hüznü dile getirmekte hem de şeyhinin hayatı ve vefatı hakkında bazı küçük bilgiler ihtiva etmektedir. Bu sebeple bu mersiyeyi aşağıya kaydediyoruz:
Şeyh var iken kış günleri vakt-i bahâr idi bana
Ol şeyhsuzın yaz günleri fasl-ı şitâ oldı bana
Vardım anun yaylasına saldım nazar sahrâsına
Ol gün çiçekler yas tutub vâ fürkatâ derler bana
Şeyh yolunun bülbülleri zârî kıluban her biri
Ol şeyh içün yas okuyub yâ hasretâ derler bana
Vardım anun türbesine verdim selâm ravzasına
Dostdan haber virür iken n’olmış haber vermez bana
Dedi namâzım kılmadın kılmaklıga kasd kılmadın
Kanı karındaşlık hakkı deyübeni küsmüş bana
Didim dirisin diriye kılmak namâz şer‘î degil
Diri namâzın kılmaga fetvâ neden geldi bana
Ümmî Kemâl gitmiş deyü aglar anınçün ay ve gün
Ben nicesi aglamayam andan togardı gün bana (Emre SESSİZ, a. g. t., s. 189-190)
Menâkıb’da ve Sarı Müderris’in divanında kendisinin “kocacuk” olduğundan bahsedilir. Dolayısıyla onun uzun bir ömür sürdüğü anlaşılmaktadır. O halde vefatı da normal bir şekilde ve yaşlılığın getirdiği bir hastalık neticesinde gerçekleşmiş olmalıdır. Fakat Künhü’l-Ahbâr ve Latifî Tezkiresi (Rıdvan Canım, Latîfî-Tezkiretü’ş-Şu’arâ ve Tabsıratü’n-Nuzamâ, AKM Yayınları, Ankara 2000, s. 470-471.), Şeyh Şücâ Menâkıbı (Yağmur SAY, Şucâ’eddîn Velî (Sultan Varlığı) ve Velâyetnâmesi, Eskişehir Valiliği Yayınları, Ankara 2010, S. 121-127.) gibi diğer bazı kaynaklarda onun ölümüyle ilgili farklı anekdotlar nakledilmektedir.
Söz konusu kaynaklarda onun genel olarak idam edildiği üzerinde durulmaktadır. Burada bir karışıklığın meydana geldiği ve başka Kemâl isimli bir mutasavvıfın başına gelen bir hadisenin Ümmî Kemâl’in başına gelmiş gibi değerlendirildiği söylenebilir. Sarı Müderris Sinan Efendi’nin mersiyesi de göstermektedir ki, Ümmî Kemâl yaşlılığın getirdiği hastalık veya hastalıklar neticesinde vefat etmiştir. Aksi bir durum olsaydı herhalde dervişi Sinan Efendi şiirlerinde buna işaret ederdi.
Ümmî Kemâl’in ailesi hakkındaki en sağlam bilgiler menâkıbında kayıtlıdır. Bu kaynak, daha çok Ümmî Kemâl’in soyundan gelenler için kullanılabilir. Şimdiki bilgilerimize göre Ümmî Kemâl’in Şıh Şehriban adında bir ablası vardır. Şıh Şehriban’ın bugün Bolu’nun Dörtdivan ilçesine bağlı Çalköy’de bir türbesi vardır. Ümmî Kemâl’in ayrıca üç oğlu vardır. İsimleri bilinen oğulları Sinan ve Cemal’dir. Sinan, medrese tahsili görmüş, âlim biridir. Cemal ise kaynaklarda meczup olarak zikredilmektedir. Yasin ŞEN
Dörtdivan ÇPAL
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni